Parlatın Kemal’i... Çabuk olsun zevali!
Sırtında “yumurta küfesi” yok ya, bol keseden sallıyor... Nasıl olsa “iktidar” da değil ya, henüz “bekâr” sayılır ya, bekâr olunca da “karı boşamak” kolay olur ya, ağzına geleni söylüyor... Allah muhafaza, yarın iktidara gelse, başlayacak “yan yattı, çamura battı” demeye... İnsanlar “balık hafızalı” olduklarından nasıl olsa unutur söylediklerini!.. Karşısına dikilip, “Sen, böyle böyle demiştin” diyen bir Allah’ın kulu çıkmaz... Tabii; bazı insanların hafızaları “balık”, bazıları “alık” olsalar da, bereket “arşiv” denilen bir kurum var... Hiçbir söz, söylendiği anda uçup gitmiyor... Her şey yazılıyor, her şey kayda geçiyor... Biz de, Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün “yaptıkları” ile bugün “söylediklerini” kayda geçirip, “arşiv”e kaldırıyoruz... İleride karşısına dikilip, hatırlatmak için!..
Ne dersiniz; “ilk hatırlatma”yı, “SSK Genel Müdürlüğü dönemi”nden yapalım mı?.. Ama, bu hatırlatmaya geçmeden önce; “CHP Genel Başkanlığı’na seçilişi”nin ertesi günlerde yazılan ve söylenenlerden bir demet sunalım...
Onun için demişlerdi ki;
¥ “Devrimci Kemal” sloganlarıyla karşılanan Kılıçdaroğlu, karanlıktan kırmızıya doğru kayan bir fonda, balıkçı yaka kazağıyla sol yumruğunu havaya kaldırmış “Halk devrimcisiyiz” diye haykırmaya “çalışırken” kalabalıktan da “Faşizme karşı omuz omuza” sloganları yükseliyordu.
¥ Ama aynı zamanda Ecevit’in 1970’lerdeki iktidar yürüyüşünde attığı sloganlar da Kılıçdaroğlu’nun ağzından hiç düşmüyor.
“Halkla beraber, hakça bir düzen!”
“Hakça bölüşen bir Türkiye...”
“Halkın devrimcisi.”
“SOLCU” DEDİK DİYE, DÂVÂ AÇMIŞTI!
Evet, onun bir “devrimci, sosyalist” ve hatta “halk devrimcisi” olduğunu söylemişlerdi!..
Ben, bu “yakıştırma”ları okuyunca şaşırdım ve dedim ki; “Allah, Allah... Kılıçdaroğlu ne zaman solcu, sosyalist ve devrimci oldu?.. CHP’ye girdikten sonra mı böyle oldu, yoksa eskiden de mi böyleydi?..”
Konuyla ilgili bir “olay” nakledeyim:
90’lı yıllar... Malûm; o yıllarda “SSK Genel Müdürlüğü” koltuğunda oturan bir “bürokrat”tı Kemal Bey!..
Hiç unutmam, kendisiyle ilgili bir haberde "solcu" kimliğine vurgu yapmıştık... Yanılmıyorsam; "Solcu kimliği ile bilinen SSK Genel Müdürü..." şeklinde bir ifade kullanmıştık...
Aaa, o da ne!..
Kemal Kılıçdaroğlu hemen mahkemeye başvurmuş ve hakkımızda "tazminat dâvâsı" açmıştı... Gerekçe olarak da; şöyle bir "savunma" yapmıştı: "Ben, bir bürokratım... Herkese eşit hizmet vermek zorundayım... Kamu görevi yapan bir bürokratı, siyasî kimliği ile öne çıkarmak, tarafgir olarak görev yaptığını söylemek ona hakarettir!.. Solcu demekle, bana hakaret ettiniz!"
Evet, Bay Kılıçdaroğlu bu "gerekçe" ile dâvâ açtı ve maalesef dâvâyı kazandı... Böylece, mahkeme, Kılıçdaroğlu'nun "solcu kimliği ile öne çıkan bir bürokrat olmadığına" karar vermiş oldu!..
Tabiî, mahkemenin böyle bir karar vermiş olması, "Kılıçdaroğlu'nun solcu olmadığını", hele hele "solcu kadrolaşma" yapmadığını göstermezdi!..
Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu; sadece "solcu"ları değil, "terörist"leri bile işe almış ve SSK bünyesinde çalıştırmıştı.
Kılıçdaroğlu'nun çalıştırdığı teröristlerin listesi 6 Temmuz 1997 tarihli Akit'te yayınlanmış, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı DSP'li Nami Çağan da, 16 Ocak 1998'de Akit'e gönderdiği "yazılı açıklama"da, Akit'in haberini doğrulamış ve "gereğinin yapılacağını" ifade etmişti...
Bu açıklama lâfta kalmamış; Nami Çağan, gerçekten de gereğini yapıp, "devlet kurumlarında çalışması sakıncalı teröristler"in işlerine son verdirmişti!..
Şunu söylemeye çalışıyorum:
Mahkeme, "Kılıçdaroğlu'nun solcu olmadığına" karar vermiş olsa bile, o bir "kökten solcu"ydu ve bunu, sonraki yıllarda "CHP safları"na geçerek kanıtlamıştı!..
BUGÜN SÖYLENENİ, YARIN REDDEDEBİLİR!
Ama, ne hikmettir bilinmez;
“SSK Genel Müdürlüğü koltuğu”nda oturduğu yıllarda, “solcu” kimliğinin bilinmesinden ve bunun öne çıkarılmasından rahatsız olmuştu...
Şimdilerde ise, tıpkı “Gandi” sıfatına sahip çıktığı gibi, “solcu, devrimci” yakıştırmalarından da dört köşe oluyor!..
O halde; onu “parlatmak” isteyen “medya yöneticileri”ne bir tavsiyede bulunmak istiyorum... Kemal Bey, “dün” kabullenmediği sıfatları “bugün” kabulleniyorsa, bu demektir ki; “bugün” kabul ettiği sıfatları, “yarın” reddedebilir!..
Bugün kendisine “devrimci” denilmesinden hoşlanıyorsa, yarın “emperyalizm”in boyunduruğuna girebilir!..
Bugün “askere karşı tavır alıyor” görünüyorsa, yarın “askerle kol kola” yürüyebilir!..
Bugün “muhtıra”lara karşı olduğunu bildiriyorsa, yarın “muhtıra”larla da yetinmeyip, “darbe” isteyebilir!..
Bugün; “Darbe olursa, tankın önüne ilk ben çıkarım” diyorsa, yarın “tankın içine” girip, “namlu”sunu millete doğrultabilir!..
Bugün, “askeriye”yi kastedip, “Kurumlar siyasetin emrinde olmalı” diyorsa, yarın tavır değiştirip, “Siyaset, askerin emrinde olmalı” diyebilir!..
Bugün, “mütedeyyin insanlar”ın önünün açılması ve onların “inançlarını özgürce yaşayabilmesi” gerektiğini söylüyorsa, yarın “başörtüsü özgürlüğünün iptali” için, pekalâ Anayasa Mahkemesi’nin yolunu tutabilir!..
Öyle ya, bunu da yaptılar!..
AK Parti ve MHP tarafından çıkarılan “kılık-kıyafet özgürlüğü”ne karşı çıkıp, Anayasa Mahkemesi’ne “iptal dâvâsı” açanlar arasında Kemal Kılıçdaroğlu’nun olmadığını mı sanıyorsunuz?..
Hiç şüpheniz olmasın ki;
Dün yaptıkları,
Yarın yapacaklarının teminatıdır!..
İÇTEN DEĞİL, SAMİMİ DEĞİL!
Onun için, “yaldızlı lâf”lara karnım tok benim!.. Kemal Bey’i ne kadar “yaldızlamaya” çalışsalar da, ne kadar “şirin” göstermeye uğraşsalar da, ne kadar “allayıp-pullasalar” da, onun “SSK Genel Müdürlüğü dönemi”ni unutmadım ben!..
Değil mi ki;
O günlerde “solcu” denilmesinden bile rahatsız olup “tazminat dâvâsı” açtı bu adam, bugün “68 Kuşağı’ndan!.. Devrimci Kemal!.. Halk devrimcisi” olduğunu iddia ediyor, dahası “1970’lerdeki Ecevit sloganları”nı kullanıp, “hakça bir düzen”den söz ediyor, ben güvenmiyorum bu adama!..
Samimiyetine inanmıyorum!..
Hem, o söylediklerini de, hiç “inanarak ve içten söylediğini” sanmıyorum... Sanki, “dilinin ucuyla” söylüyor, “elinin ucuyla” tutuyor gibi!..
“İnanan” bir adam, kendine “özgüveni” olan bir adam öyle mi konuşur?.. Söyleyeceğini gümbür gümbür, dobra dobra söyler!..
Kemal Bey öyle mi ya?!?..
HAMAS İÇİN NE DÜŞÜNÜYOR?
Geçenlerde NTV’de izledim kendisini...
Sunucu soruyor:
“Hamas’ı terörist örgüt olarak görüyor musunuz?”
Cevap veriyor Kemal Bey;
“Hamas’ı terör örgütü olarak gören ülkeler de var, görmeyen ülkeler de var!”
Sunucu diyor ki;
“Yani, Hamas’ı terör örgütü olarak görmüyorsunuz, öyle mi?”
Kemal Bey “açıklama”(!) getiriyor sözüne;
“Silahsız insanları, kadınları ve çocukları öldürüyorlarsa, o zaman terör örgütüdür!.. Bunları yapanlar teröristtir!”
Sunucu araya giriyor;
“Yani, anladığım kadarıyla Hamas’ın, terör örgütü olduğunu söylemek istiyorsunuz!”
Kemal Bey, ne dese beğenirsiniz;
“İsrail-Filistin çatışması bizim dışımızdadır!.. Onlarla ilgilenmememiz lâzım... Türkiye taraf olursa, düşmanlık oluşur!”
Bu “diyalog”dan sonra sinirlenip, bağırmıştım;
“Birileri öyle diyor, birileri böyle diyor!.. Peki, sen ne diyorsun be adam?.. Hamas konusunda senin düşüncen ne?.. Bırak onun-bunun ne dediğini de, sen ne diyorsun, onu söyle!”
Herhalde, o esnada Kemal Bey’in yanında Önder Sav yoktu... Önder Sav yanında olsaydı, herhalde kulağına eğilir, “ne söylemesi gerektiğini” usulcacık “sufle” ederdi!..
O da, Hamas’ın “terör örgütü” olup olmadığını şıppadanak söylerdi!..
Ama, görüyorsunuz işte; Hamas’la ilgili görüşünü bile açıklamaktan “korkan” bir adamla karşı karşıyayız!
Ya Hamas’tan çekiniyor,
Ya da İsrail’den!..
Kim bilir, belki de “İsrailperest”lerden çekinmiştir!..
GÖLGESİNDEN KORKAN BİR ADAM!
Böyle bir adam “tankın önüne çıkacak” öyle mi?.. Böyle bir adam, “Genelkurmay Başkanı’nı Milli Savunma Bakanı’na bağlayacak” öyle mi?.. Böyle bir adam, “geceyarısı bildirileri”ne karşı çıkacak öyle mi?..
Bu adam, “gölgesinden” bile korkar!..
Bu adam; bırakın “tank namlusu”nu, “tüfeğin dipçiği”ni görse veya herhangi bir yerde “mantar tabancası” patlasa, kaçacak delik arar!..
Bir adam ki; dün “solcu” gösterilmekten ve dolayısıyla “koltuğunu kaybetmekten” korkmuşsa, yarın nelerden korkacağını ne siz sorun, ne ben söyleyeyim!..
Sıktığı “palavra”lara aldanmayın!..
“Medyanın cilalaması”na da kanmayın!..
Unutmayın ki;
“9 koca eskitmiş karı”ları, “kız oğlan kız” diye kakalar bu medya!..
İsrail’de insaf ne arar?
Geçenlerde, Milliyet’ten Murat Sabuncu’nun haberinden aktarmıştım... “Mavi Bebek” hastalığının pençesindeki Filistinli bebek Rejat’ın “5 günlük ilacı” kalmıştı... Ya “ilaç gelmezse ölecek”ti, ya da İsrail’e götürülüp “ameliyat” edilecek ve kurtulacaktı... Ama İsrail, hâlâ Rejat’ın anne ve babasının Hamas’lı olup-olmadığını araştırıyordu...
5 gün dolmak üzereydi ki, “müjdeli haber” geldi... Ama İsrail’den değil, Türkiye’den!..
Murat Sabuncu’nun haberinden sonra, Türkiye hemen devreye girmiş… Telefonlar, görüşmeler, yazışmalar derken, bir “ambulans uçak” göndermiş Türkiye... Ve Mısır’ın Ariş havaalanından Türkiye’ye getirilmiş Rejat bebek...
Artık, tedavisi Türkiye’de yapılacak. Ve böylece “Mavi Bebek” sendromundan da kurtulup, inşaallah sağlıklı büyüyecek!..
Sadece bu olay bile “İsrail’in insafsızlığı”nın kapkara bir belgesidir!.. “İlâç” bekleyen bir bebeğe bile izin vermemek, “vicdansızlık”tır, “hayvanlık”tır!..
Türkiye, insanlığını, büyüklüğünü ve kardeşliğini yine gösterdi...
Sağolsun Murat, sağolsun Türkiye...
“Tel Aviv yalakalığı” yapanlara duyurulur!..