Gaziler Kulübü!
İstanbul’dan ale’l acele uçağa binerek Antalya’ya vasIl olduk. Kepez Spor Salonu’na vardIğImIzda salon hInca hInç dolmuştu. Sanki bir seferberlik hali yaşanIyordu. Her ilden ve ilçeden gelenler şiltelerini ayrI ayrI yerlere sermişlerdi. DünyanIn çeşitli yerlerinden de öbek öbek misafirler dikkati çekiyordu. Çok sayIda Malay kökenli gönüllü göze çarpIyordu. BasIna ayrIlan bölümde Antalya’dan hacI arkadaşlarIyla karşIlaştIk. Bu da bize ayrI bir şevk, surur ve sevinç kaynağI oldu. İspartalI bir arkadaşImIz hem gül dağItIyor hem de şeker ikram ediyordu. Salonda ikramlar birbirini kovalIyordu. Yemek vaktinde de hayIrseverler veya kimi belediyeler yemek tevzii ediyordu. Ben de fIrsattan bil’ istifade bazI yedek yazIlar yazmaya koyuldum. Gelen gidenler dikkatimi dağItmakla birlikte üstten kuşbakIşI salona bakIyor ve salona hakim bir yerde yazImIzI yazIyorduk. Gerçekten de Kepez Spor Salonu görülmeye değer tarihi günler yaşIyordu. Bol çay ve kahve tüketiyor ve çay bahanesiyle bol bol sohbet de ediyorduk. Böylece çaylarIn hakkInI da vermiş oluyorduk. Akşam zevale doğru evrilirken bizim de Öğretmenler Evinde kalabileceğimiz söylendi. Öğretmenler Evine gitmeye hazIrlanIrken başka bir heyet geldi ve AGD’li arkadaşlar bizi İsmail AkIn Öğrenci Yurdu’na davet ettiler. Sonradan gaziler kafilesi veya kulübü (Veterans Club) olarak anIlacak Gazze kafilesiyle birlikte yurda gittik. Yurtta bana özel bir oda verdiler. EşyalarImI yerleştirdik ve o geceyi ve ertesi iki geceyi de orada geçirdik. Ertesi günü yaya olarak Antalya’yI keşfe çIktIk. Turistik beldede yerli Robinsonlar gibiydik. Meğerse bizden önce Antalya’ya vasIl olan Van ve Ercis’li arkadaşlar veya gazi adaylarI bir gün önce Antalya’nIn altInI üstüne getirmişler. Kolaçan etmişler. DolayIsIyla mihmandar durumundaydIlar.
¥
VanlI arkadaşlarIn hemşerilerinin işlettiği bir kafede mola verdik, çay ve su içtik. Orada başI açIk bir AntalyalI bayan yanImIza yaklaştI ve İHH yardIm gönüllülerinden mi olduğumuzu istifsar etti. Kendisine Mavi Marmara yolcularIndan olduğumuzu söyledik. Bayan ya kendisi gelmek veya yardIm etmek istiyordu. SağlIk sorunlarI varmIş ve bundan dolayI öyle bir yolculuğu göze alamayacağInI ve tahammül edemeyeceğini söyledi. Lakin illa yardIm göndermek istiyordu. Biz de kendisini merkeze yönlendirdik. Bu da gösterdi ki herkes yardIm seferberliğinde idi. Biraz sonra civardaki güzel bir camiye vasIl olduk. Bahçesi camiden genişti ve namazImIzI kuruluk veya çardak altInda aldIğImIz abdestlerle eda ettik. ArdIndan arkadaşlar bizleri yemeğe davet ettiler. Antalya’yI bilen arkadaşlar önümüze düştü ve Antalya piyazI yememizi öğütlediler. Piyaz bizim bildiğimiz piyazlardan biraz farklIydI. FarklI soslarI vardI. Onun dIşInda piyaz aynI piyazdI. Neyse piyazIn yanInda köfte de yedik. Lakin köfteler Çiko’nun beğendiği köftelere hiç benzemiyor. Antalya bize belki de kIsa kaldIğImIzdan olmalI yemek ve çeşni bakImIndan biraz kuru ve yavan geldi. Bu bizim kIsa ikametimizden kaynaklanan bir yanIlgI da olabilir. Üstelik yemeğimizi bayağI meşhur bir yerde de yedik. Şehir, yemeği yediğimiz yerden taşInmIş ve bundan dolayI esnaf dertli idi. Bir de baktIm çevrede yeni kafe modasIna benzer sahaf modasI var. LokantanIn yanlarInI bir düzine sahaf çevreliyor ve süslüyordu. Yemek yedikten sonra sahaflarI gezmemek bir nevi namertlik olacağIndan arkadaşlarI oyalamadan hIzlI bir biçimde yandaki sahafa uğradIm ve kitaplarI taradIm. Galiba okur azlIğIndan kitaplar kelepir fiyatta idi. Yeni YüzyIl gazetesinin yayInlamIş olduğu Peter Hopkirk’in ‘İstanbul’un doğusunda bitmeyen oyun’u almIştIm. Kitap gazetenin diğer kitaplarI gibi enfesti.
¥
Bir başka aldIğIm kitap ise KayIp Atlantis kitabIydI. EsasInda ‘Atlantis ve Kur’an’ namInda bir risale kaleme almak istiyordum. Biraz bu hususta materyal ve doküman topluyordum. Lakin yanImda getirdiğim Arapça ‘İslam Tarihinde Busra’ kitabI ile birlikte Antalya’da yanIma aldIğIm üç kitap da bizim gibi İsrail’in çapulculuğuna ve talancIlIğIna kurban gitmiş ve maruz kalmIşlardI. İsrail böyle manevi katliamlar da yapmIştI. Ahmet Varol ile birlikte Radyo Mercan’da program yapmIş ve oradan da Yusuf Karadavi’nin Kudüs’le alakalI kitabInI almIştIm ve kitap üzerine mülahazalarImI yazacaktIm. YanIma bir de yolculuk boyunca okumak için aldIğIm Mustafa Everdi’nin gezi notlarI vardI. Yolculuk sonrasInda hepsinin yerinde yeller esiyordu.
Sahaf turunu tamamladIktan sonra sahil boyunca yürüdük ve Antalya’nIn en büyük parklarIndan birisine giderek orada denize nazIr çay içtik. Oraya ulaşmak için boydan boya Antalya Kalesini geçtik ve yat limanInI aştIk. Yolda bol bol Siverek ile Urfa ve Ercis ile Van rekabetine ve çekişmesine dair sohbetler dinledik. Sanki bu rekabetler Kars-Erzurum, Bolu-Düzce ve benzeri rekabetleri andIrIyordu. Rakip taraflarI yol boyunca pür dikkatle ve tebessümle dinledik. Lakin Ercis’in Malazgirt gibi tarihi bir şehir olduğunu ve dünyanIn en güzel üzüm ve kavun çeşitlerini barIndIrdIğInI doğrusu o ana kadar bilmiyordum. Rekabet bazen öğretici de oluyor. Demek ki Ercis nadide kavunlarIyla bir nevi KIrkağaç’a benziyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.