Güvenlik zirvesinde neredeydin?
Son yürek yakan karakol baskınından sonra en üst seviyede toplantı yapılmış. Zirvede güvenlik zirvesi...
Güvenlik Zirvesi’nde devletin sivil zirvesi tam kadro. Cumhurbaşkanı ve Başbakan başta olmak üzere…
Ya üniformalı devletin zirvesi?
Evet “İlk Er”imiz Başbuğ nerede?
Bu soruyu Türkiye’de sormayan yoktur her halde.
Türkiye’nin güvenliğinden kim mes’ul?
Kaçak güreşmeyin! “Anayasaya göre hükümet” diye...
Hükümet mensupları ordunun başına geçip güvenliği sağlayacak değil. Asteğmen Tayyip, Genelkurmay Başkanı rolü mü oynayacak yani?
Türkiye’nin koskocaman bir ordusu var. Tarihçe eski, sayıca kalabalık, dünyanın belli başlı ordularından biri.
Ordu bu… Fakat bu ordu, karar mekanizmasının neresinde?
Sivil irade orduyu ne ölçüde yönlendirebiliyor?
Mesela istediği halde, bedelli askerliği çıkaramıyor sivil irade. Neden? Güvenlik zaafı oluşacağı için mi? Bundan on yıl önceki hükümete destek olmak için bedelli askerliği onlar arzu etmedi mi? 28 şubat hükümetine kaynak sağlayarak destek, bugünkü hükümete hayır diyerek köstek!
Bedelli askerlik yanlışsa, güvenlik zaafı meydana getiriyorsa, amenna. O zaman hükümete göre değişen tavırlar alınamaz. Ama burası Türkiye. Alınıyor ve kimsenin gıkı çıkmıyor.
Şu son zirveye kazara Başbakan katılmasa idi, ne olurdu? Bahçelievler Devlet’i hemen harekete geçmez miydi? Ağzına geleni saymaz mıydı?
Diyelim ki Başbakan, çok önceden tasarlanmış olan “pamukyolu başbakanlar toplantısı” dolayısıyla zirveye katılmamış ve Sarıkamış’a gitmiş. (Malum Sarıkamış da tarihimizde mühim bir yer işgal ediyor!)
O zaman Bahçelievler Devleti hançeresini paralarcasına haykırmaz mıydı? “Sayın başbakan nerrreye?!” diye. (Belki Apo’yu asamadığı ipi de gönderirdi!)
Peki, güvenlikten asıl sorumlu Genelkurmay Başkanının güvenlik zirvesine katılmamasını neden gündemine almıyor? Neden bu mevzuda konuşmuyor?
Güvenlik zirvesine katılmayan Başbuğ, Çanakkale’deki toplantıda konuşmuş. Karakol baskınını Çanakkale’ye benzetmiş. Çanakkale’de Mehmetçiğin karşısında mağluben telef olan conileri övmüş!
Başbuğ orada öyle konuşurken, bir televizyonda bir e-general son olayda bütün hatanın hükümette olduğunu, silahlı kuvvetlerin hiçbir taksiri olmadığını söylemiş.
“Üç gün önce biz İran’ı tartışırken, PKK bu baskınları planlıyordu” deyu buyurmuş.
Ey hükümet dünya siyaseti senin neyine? Sen karakol baskınlarını düşün! Tedbirini al! İcab ederse, karakolları korumak için karşılarına polis karakolu kur! Biz de orduevlerinde şerefine kadeh kaldıralım!
Asıl karın ağrısını da ortaya dökmüş e-generalimiz: Türkiye’de önceliklerin iyi değerlendirilmesi gerekiyor -muş. Anayasa değişikliği ile ülke gelecekte çok büyük tehlikelere maruz kalacakmış! E-general, terörist saldırılarda Genelkurmay’ın hiçbir sorumluluğu olmadığını savunmuş ve bölgede Olağanüstü hal bulunmadığını, EMASYA protokolünün kaldırıldığını, Genelkurmay’ın birliklerinin valiler talep etmeden hiçbir şey yapamayacaklarını ileri sürmüş…
Ben derim ki, Türkiye’nin bütün e-generallerini sırayla konuşturalım.
Millet görsün neyin ne olduğunu!
Başbuğ birinci derecede sorumlu olduğu bir konu ile ilgili olarak yapılan toplantı yerine, protokoler bir toplantıyı tercih etti. Bodrum’a gitmeden önce katılacağı son protokoler toplantı muhtemelen bu idi! Şunun şurasında Bodrum tatiline kaç gün kaldı?
“Güvenlik zirvesinde neredeydin?” sorusunun cevabı bu!
Düzeltme: Dünkü yazımızda okuyucularımın zihninden düzelttiğini umduğum “Fakat estirdiği rüzgârın sonuçtaki tesir ilham edilemez” cümlesinin doğru şekli “Fakat estirdiği rüzgârın sonuçtaki tesiri ihmal edilemez” olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.