D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

İran ve Türkiye, yeniden!

İran ve Türkiye, yeniden!

“Hamaney'in gazeteci torunu: ‘Türkiye şimdi dostumuz ama yarın en büyük rakibimiz olacak'. İran dini lideri Hamaney’in gazeteci torunu, Türkiye’nin yıldızının bu şekilde parlamasının İran’ın aleyhinde olduğunu kaydetti. Feridüddin Haddad, dedesi Hamaney ve eski parlamento başkanı babası sayesinde istihbarat ve İran elitleri ile sıkı ilişkilere sahip.”
Bu satırları internetten okurken, kaldığım oteldeki odanın penceresinden zirvesi hâlâ karlı Elbruz dağı görünüyordu. Dağın eteklerine doğru tırmanan Tahran’ın, gittikçe daha yüksek ve biçimsiz binalarla dolduğu fark ediliyordu.
“İslâm Dünyası Yayıncılar Konferansı” münasebetiyle Tahran’daydım. 32 ülkeden katılımcının olduğu konferans “Milletlerarası İslâmî Konferans Salonu”nda başladı. Daha önce İran’da İslâm Konferansı’nın toplanması münasebetiyle yapılan binanın ihtişamlı görünmesi için hiç bir şeyden kaçınılmadığı anlaşılıyordu.
Büyük kapıdan girdikten sonra, salonun girişine yerleştirilmiş olan Taht-ı Cemşid yani Persepolis maketi çok dikkat çekici idi. Uluslararası islâmi bir toplantı için tasarlanan salonun girişine –muhtemelen tabiî büyüklüğüne yakın- böyle bir maket konulması, İslâmî İran’ın İslâm öncesi geçmişini öne çıkarmasının açık bir belirtisi olarak okunabilir.
Devrik Şah Rıza Pehlevî, bu harabelerin bulunduğu yerde Pers saltanatının 2.500. yıldönümünü büyük tantanalarla kutlamıştı. Dindarların zihninde kötü tesirler bırakan bu kutlamalar, inkılâptan sonra İslâm öncesi tarihin arkaplana itilmesinin sebeplerinden biriydi.
İnkılaptan sonra ilk defa 1990’larda iki önceki cumhurbaşkanı Rafsancani Taht-ı Cemşid’i ziyaret etmiş ve İran halkının geçmişte büyük medeniyetler ortaya koyduğunu, bunları tanıyarak gelecekte de büyük başarılar elde edeceğini söylemişti. O zaman tepki toplayan bu konuşmada ifade edilenlerin şimdi devlet siyasetine dönüştüğü anlaşılıyor.
İran siyasetinin, inkılâptan bu yana, İslâm dünyasında ciddi etkiler uyandırdığı şüphesizdir. İnkılâbın İslâm dünyasında uyandırdığı tesir giderek zayıflamakla beraber, bu dünyaya yönelik olarak açık siyaset takib eden tek ülke olarak İran rakipsizliğini koruyor.
Türkiye gerçekten İran’a karşı bir rakip olarak devreye giriyor olabilir mi?
Sanıyorum, Feridüddin Haddad’ın yorumu böyle bir kuşkuyu esas alıyor. Haddad’ın görüşleri özetle şöyle: Türkiye şimdi dost ama, gelecekte İslâm Cumhuriyeti’nin en büyük rakibi olacak. İran Hamas için büyük paralar harcamasına rağmen şu sıralarda Gazze’de en popüler bayrak Türkiye’nin bayrağı. Filistinliler çocuklarına Ahmedinecat değil, Erdoğan adını veriyorlar. Türkiye’nin Suriye ile ilişkileri düzeltmesi de aleyhimize oldu. İran 32 yıldır Müslüman aleminin lideri olmaya çalışıyor. Erdoğan şimdi buna göz koydu. Türkiye İran’dan daha büyük ve dinamik bir ekonomiye sahip. AB ve ABD ile ilişkileri var. Arap ülkeleriyle ilişkisi gelişiyor. Türkiye’nin bölgedeki etkisinin bedelini Tahran ağır ödeyecek. Tek yol iyice izole olmadan nükleer silaha sahip olmamız...
Aslında bu analiz, hayli gerçekçi temellere dayanıyor. Ancak İran’ın dünyadan tecrid olmadan nükleer silaha sahip olma yolunu bulması pek kolay olacağa benzemiyor. Türkiye’nin, Güvenlik Konseyi’ndeki hayır oyu İran’ın dünya sisteminden tecrit edilmemesi için büyük risk alınarak kullanılmıştır. Türkiye bu reyden ötürü bedel ödemeye başladı. Bunu görmezden gelerek, Türkiye ile rekabet üzerine siyaset tayin etmek, İran için ne kadar doğru olabilir?
İran’a Yayın Kongresi için davet edilmiştik. Ankara’da İran Elçiliği Kültür müsteşarlığı, ısrarla bir de konuşma yapmamız gerektiğini belirtmişti. Geldiğimizde de konuşmadan söz edildi. Fakat, bir süre sonra, benim türkçe konuşacağım anlaşıldığı için, bir rahatsızlık oluştuğunu hissettim. Bu tedirginliği ortadan kaldırmak için Türkiye’den katılan üç kişi içinde bulunan ve Farsça bilen Musa Güneş’e ülkemizden katılanlar adına kendisinin konuşmasının doğru olacağını söyledim. Buna rağmen, o da konuşturulmadı ve heyetimizden hiç kimseye komisyonlarda da yer verilmedi.
İran siyasetinin Türkiye’yi etkisizleştirmek çerçevesinde sürdürülmesi doğrusu yadırgatıcı. Fakat, gerçek ortada, Türkiye Başbakanı, bütün İslâm dünyasında olduğu gibi, İran’da da halk tarafından büyük ilgiyle karşılanıyor. Türkiye’nin uluslararası toplantıda görünür olması, Türkiye adına yapılacak konuşma, öyle anlaşılıyor ki, toplantıya katılanlarda büyük ilgi uyandıracak. Diğer ülkelerden katılanların Türkiye’ye, Başbakan Erdoğan’a ilgisi açıkca ortaya konuluyordu. Bazı katılımcıların Başbakan Erdoğan’ın uluslararası arenada yankı bırakan konuşmalarını cümle cümle ezberledikleri, bizimle konuşurken büyük bir heyecanla tekrarlamalarından anlaşılıyordu.
İran ve Türkiye, çatışmalı siyasete mi dönüyor? Doğrusu Türkiye açısından bunun cevabı “hayır”dır. Türkiye bir İslâm siyaseti takip etmiyor. Belki bölge ile ilgili yakınlıktan ötürü daha öne çıkan siyasî tutum alışlar var. Bu yüzden Türkiye İran’a açıkça rakip değil. Fakat İran’ın İslâm siyasetinin problemli yapısı, etkisini kırıyor. Bu etki kırılmasını Türkiye’ye karşı tavır geliştirerek ortadan kaldırmaları ise mümkün değildir. (Yarın devam edeceğiz)


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi