Oyunun hedefinde iktidar ve Başbakan var
Türkiye’de son dönemde sahneye konulan bir oyun oynanıyor. Oyunun hedefinde AK Parti İktidarı ve Başbakan Erdoğan var.
Oyunun senaryosu, AK Parti’nin tek başına iktidara geldiği Kasım 2002’den itibaren yazılmaya başlanmıştı. Ulusalcı jakoben oligarşi ve militarist vesayetçi çevreler ‘irticacı’ kabul ettikleri AK Parti İktidarı’nı bir türlü hazmedemediler. Bu arada 1 Mart 2003’te ünlü tezkerenin reddi de ABD ile Hükûmet’in arasını bozmuştu.
2003 yılından itibaren TSK içindeki 28 Şubat kalıntısı darbeci odaklar yeniden örgütlenmeye ve çeşitli darbe planları hazırlamaya başladılar. Darbeciler, 1 Mart kararı dolayısıyla ABD’nin de kendilerini destekleyeceklerini umuyorlardı.
Ancak, Pentagon’dan destek alamadılar. Asıl önemlisi, demokrasiye bağlı bir asker olan dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün darbe teşebbüslerini engellemesiydi.
Darbe teşebbüslerinden netice alamayan antidemokratik unsurlar, bu defa darbe ortamı oluşturmak için düğmeye bastılar. TSK içindeki darbe odaklarıyla irtibatlı ‘Ergenekon Örgütü’, 17 Mayıs 2006’da ‘Danıştay Baskını’nı gerçekleştirdi. Ayrıca, YÖK’ün, üniversitelerin ve ulusalcı paramiliter örgütlerin tertip ettiği, TSK tarafından da desteklenen ‘Cumhuriyet Mitingleri’ düzenlediler.
Yeni Cumhurbaşkanı’nın seçileceği 2007 yılı başından itibaren, başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere siyasallaşmış yüksek yargı kuruluşları devreye alındı. CHP’nin de tahrikiyle Anayasa Mahkemesi’nin meşhur ‘367 skandal kararı’ alındı. Bu arada, 27 Nisan 2007’de Genelkurmay’ın gece yarısı ‘İnternet Muhtırası’ verildi. Muhtıra’ya karşı koyan Başbakan ve AK Parti İktidarı erken seçim kararı aldı. Seçim neticesinde, antidemokratik müdahalelere tepki oylarını alan AK Parti yüzde 47’lik oranla yeniden tek başına iktidara geldi. Seçimden sonra Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesiyle, CHP’nin ve jakoben oligarşinin ‘Son Kalesi’ de düşmüş oluyordu.
Bundan sonra siyasallaşmış yüksek yargı yeniden atağa geçti. Başörtüsü yasağının kaldırılması için anayasa değişikliği yapılması üzerine, Yargıtay Başsavcısı iktidardaki, 340 milletvekiline sahip
AK Parti’nin kapatılması için 17 Mart 2008’de dâvâ açtı. Bir taraftan da Anayasa Mahkemesi Anayasa’yı ihlâl ederek değişiklik kanununu iptal ediyordu.
Lâkin, bu arada Danıştay Cinayeti’nin izini süren emniyet güçleri ve savcılar, Ergenekon Soruşturması çerçevesinde hem çeteyle irtibatlı kişileri, hem de gene örgütle bağlantılı olan TSK’daki darbeci ekibi gözaltına almaya başladılar. Aralarında kuvvet ve ordu komutanlığı yapmış generaller de bulunan sanıklar mahkeme kararlarıyla tutuklandılar. TSK ’daki darbeci odaklar çözülmeye başladılar. Bu durum karşısında CHP örgütçülerin avukatlığını yaparken, HSYK da Ergenekon savcılarını ve dâvalara bakan mahkemeleri engellemeye çalışıyordu. Son safhada, bu engellemeyi yapanlar arasına Yargıtay daireleri de dahil oldu. Yapılan hukuksuzluklar ve sözde
hukukçuların işledikleri suçlar, internete düşen kayıtlardan açıkça anlaşılıyordu.
2008’deki küresel ekonomik krize ve bütün yıpratmalara rağmen AK Parti 2009’daki mahallî seçimlerde gene başarılı olmuş ve yüzde 40’a yakın oy almıştı. Yapılan kamuoyu araştırmaları, bu oylarda lider Erdoğan’ın çok büyük payı olduğunu gösteriyordu. Jakoben oligarşi, AK Parti’yi kapatmak ve Başbakan Erdoğan’ı siyasetten yasaklayarak dengeleri değiştirmenin hesaplarını yapıyordu.
2010 yılının ilkbaharından itibaren AK Parti Grubu atağa kalkarak jüristokrasinin gayrimeşru tahakkümünü ortadan kaldırmak ve demokratikleşmeyi sağlamak için ‘Anayasa Reform Paketi’ni hazırlayarak Meclis’ten geçirip ‘referandum’ aşamasına getirdi.
Bütün bunlar olup biterken, Türkiye dış politikada şahlanarak zirveye oturuyordu. Artık Türkiye, büyüklüğünün ve öneminin farkına varmış, ‘Büyük Devlet’ politikası uygulamaya başlamıştı. Davos’ta Başbakan’ın ‘one minute’ ile sloganlaşan tavrı bunun bir tezahürüydü. Bunun ardından İsrail’in Gazze katliamındaki Türkiye’nin tutumu, Başbakan’ı siyonizmin hedefi hâline getirdi. İran ile yapılan ‘Nükleer Takas Anlaşması’ndan sonra BM Güvenlik Konseyi ’ndeki ABD teklifine haklı olarak red oyu vermemiz de ABD’nin tepkisini çekti ve kasıtlı
şekilde ‘eksen kayması’ iddialarına yol açtı.
Pazar günkü yazımızda bu konuya devam edeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.