PKK terörü... Baron olur da, Taşeron olmaz mı?
Günlerdir soruyorum, kendi kendime... Son aylarda “ne değişti” ki; “PKK, saldırıları tırmandırma” kararı aldı?.. PKK, kendini “Kürtlerin hâmisi” gibi gösterdiğine, dolayısıyla “Kürt hakları” için mücadele ettiğini iddia ettiğine göre, acaba “Kürtlerin hakları”na yönelik bir uygulama mı başlatıldı?.. Acaba “Kürtlere baskı arttı” da, onun için mi azdı PKK?.. “Suç” işleyen Kürtlerin “gözaltına” alınmasında veya mahkemelerdeki duruşmalarda “yasadışı uygulamalar” mı yapılıyor?.. “Faili meçhul cinayetler” mi arttı?.. Ya da, “sokak ortasındaki infazlar” mı çoğaldı?.. Kimliği belirsiz kişilerce evlerinden alınıp, günler ve haftalar boyu kendilerinden haber alınamayıp, yol kenarında cesetleri bulunan Kürtlerin sayısında artış mı oldu?.. Yoksa, yoksa, bugün “Ergenekon’un ağababası” olan kişilerin daha önce yaptıkları gibi, yine “bok” mu yedirmeye başladılar Kürtlere?..
Düşünüyorum, düşünüyorum da, gidişatta hiçbir anormallik göremiyorum... Ne “gözaltı”larda bir sorun var, ne “Kürtlere baskı”da artış!..
“İnfaz” da yok, “faili meçhul” de!..
“Bok yedirme” gibi bir olay da yok!..
BOK YEDİRME ESKİLERDE KALDI!
Tamam, unutulacak gibi değil ama;
Bu olay, 1989’da kaldı!..
Yapan da cezasını buldu!..
Efendim, belki hatırlarsınız;
1989 yılının 14 Ocak’ını 15 Ocak’a bağlayan gecesinde Cizre’nin Yeşilyurt köyünde Binbaşı Cafer Tayyar Çağlayan yönetimindeki operasyonda Kamil Müştak ve köylülere insan dışkısı yedirilmişti.
Yeşilyurt köylülerinin uzun uğraşları sonucu açılan davada “dışkı yedirme” olayını reddeden Çağlayan, “kötü muamele” sebebiyle 3 ay hapis cezasına çarptırılmış, bu ceza da paraya çevrilerek ertelenmişti.
Mahkemelerin reddettiği “dışkı yedirme” olayı sebebiyle köylüler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuş; AİHM, mahkum ettiği Türkiye’nin “208 köylü”nün her birine ayrı ayrı 300’er bin Fransız Frangı ödemesini kararlaştırmıştı.
AİHM’in kararından sonra, Türkiye yasada değişiklik yaptı, o günden sonra da bu tür “insanlık dışı olaylar” yaşanmadı!..
Evet; artık “baskı” da yok, “adaletsizlik” de!..
“İşkence” de yok, “bok yedirme” de!
O halde sormak gerekmez mi;
PKK, ne bok yiyor?..
Ne bok yemeye azdırdı terörü?..
Zaten, daha önce de “hiçbir haklı gerekçesi yok”tu ama, şimdi hiçbir bahanesi yok!..
Çünkü, hiçbir eyleminin, “Kürt halkının hakları” ile ilgisi yok!.. Kürtlere faydası da yok!..
Tam aksine zararı var!.. “PKK’nın eylemleri”nden faydalananlar, sadece ve sadece “Kürt Ergenekonu”dur, “terör baronları”dır, “şiddete tapanlar”dır!..
AÇILIM GELDİ, BÖYLE Mİ OLDU?
Bunu, üstüne basa basa söylüyoruz ki, biraz sonra söyleyeceklerimiz başka taraflara çekilip de, yanlış yorumlar yapılmasın!..
Önce, “yazının başındaki soru”yu soralım:
“Son aylarda ne değişti de, PKK’nın kanlı eylemleri tırmanmaya başladı?”
Olaya hem “sığ”dan, hem de “sığır” gibi bakanların iddiası şu:
“Açılım, açılım dediler, işte böyle oldu!..
PKK, açılımdan yüz buldu, hız verdi eylemlerine!”
Bu “embesil”lere hatırlatmak gerek;
“Açılım sürecinin başlamasından bu yana topu topu bir yıl geçti... Bu süreçte ölen asker sayısı da 170 civarında... Peki, söyleyin o zaman;
PKK terörünün başladığı 1984’ten bu yana şehit olan 6 bin 653 asker, polis ve korucunun, 5 bin 669 vatandaşın ölüm sebebi nedir?..”
Hadi, diyelim ki;
170 asker, “açılım”dan sonra öldü!..
Peki, 7 bin asker niye öldü?..
Ne yani, 30 yıldır “açılım” mı vardı bu ülkede?..
PKK, 30 yıldır “açılım”dan mı cesaret alıyordu?..
Açık ve net söylüyorum;
Açılım politikasında “eksiklik”ler ve “hata”lar olabilir... Hatta ve hatta, “içi boş” bile denilebilir!..
Ama, bu sürecin “iyi niyetli bir çaba” olduğu inkâr edilemez!..
“Terörün açılım süreciyle birlikte azdığı” mavalını okuyanlara sormak lâzım;
“Açılım denilen süreç, şunun şurasında bir yıllık bir geçmişe sahip... Peki; sıkıyönetim ve OHAL de dahil, 30 yıldır askeri yöntemler uygulanıyor da, hangi çözüme ulaşıldı?.. Terör mü durdu, kan mı durdu, anaların gözyaşı mı?..”
30 YILDA NE YAPTINIZ?
Bu “angut”lara sormak lâzım;
“Açılım süreci” başlamadan önce, bu ülkede her şey “güllük-gülistanlık” mıydı?.. Terör, her gün bir veya birkaç Mehmetçiği katletmiyor muydu, “tabutlar” gelip, her gün yürekleri dağlamıyor muydu?..
“Bu hükümetten önce” terör yok muydu?..
Bu hükümetten önce “faili meçhul” ve “işkence” yok muydu?..
Masa başında oturup “yazılı açıklama” yapan siyasiler ve ekranlara çıkıp gerdanlarını kıra kıra “Sıkıyönetim olsun!.. Olağanüstü Hâl ilan edilsin!.. Yaşı tutan herkes askere alınsın” diyen “asker eskisi” emekli generaller de gayet iyi biliyorlar ki;
“Sıkıyönetim” de işe yaramadı,
Bahçeli’nin önerdiği OHAL de!..
Hepsinin de, “eski karanlık günlere dönme özlemi” içinde olduklarını gayet iyi biliyoruz...
İşte bunun için soruyoruz;
“30 yıl boyunca, o yöntemlerle neyi başardınız da, bundan sonra neyi başaracaksınız?”
Bunlar, “çözüm yolu” idiyse, görevde iken niye çözemediniz, niye başaramadınız?..
Dün ne hayrınızı gördük ki,
Bugün hayrınızı görelim!..
SORUMLULARA HESAP SORMADIKÇA!
“Çözüm” dedim de, aklıma geldi...
Malûm, bu ülkede bir “tren kazası” olur, hemen yaygara başlar:
“Demiryolları Genel Müdürü istifa etsin!”
Daha da hızını alamayanlar, bağırır;
“Ulaştırma Bakanı da istifa etsin!”
Yine de kesmez, yırtınmaya başlarlar;
“Başbakan istifa!.. Başbakan istifa!”
Fazla uzağa gitmeye gerek yok; daha 8 Haziran günü İstanbul’da etkili olan sağanak yağış, birçok evi ve işyerini sular altında bırakmakla kalmamış, Kadıköy’de Kurbağalıdere’nin taşmasına yol açmış, burada tahliye çalışması yapan “CHP’li Kadıköy Belediyesi’nin temizlik işlerini yapan taşeron firma”nın işçisi Mevlüt Macit Şahin’in ölmesine sebep olmuştu...
İşte bu olaydan sonra, CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, ne demişti hatırlıyor musunuz;
Aynen şöyle demişti:
“İstanbul’a rant gözüyle bakan bir anlayışın, İstanbul’u bir yağmurda sele teslim etmesi kaçınılmazdır. Burada hükümeti göreve davet ediyorum. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, bu durum nedeniyle görevinden istifa etmelidir!.. İSKİ Genel Müdürü görevde kalmamalıdır!.. Bunun bir sorumlusu mutlaka olmalıdır.”
Hayır, şimdi kalkıp da; eski “çöp dağları”nı ve “akmayan suları” hatırlatıp da, “CHP’nin belediyecilik anlayışı”nı sorgulayacak değilim!..
Düşünebiliyor musunuz;
Bir “tabiî afet” oluyor ve nihayetinde “1 işçi” ölüyor ama CHP, başlıyor yaygaraya:
“Belediye Başkanı istifa etsin!..
İSKİ Genel Müdürü görevden alınsın!”
“Şemdinli’de 11, Halkalı’da 4 asker şehit” oluyor ama, CHP’de ne ses var, ne nefes!..
Siz, herhangi bir CHP’liden duydunuz mu;
“Genelkurmay Başkanı istifa etsin!.. O birliğin bağlı olduğu tabur komutanı görevden alınsın” şeklinde bir beyanat?..
Hayır, duyamazsınız!..
Tam aksine, CHP’nin Genel Başkanı Kemal Efendi; durduk yerde “Başbakan’a” çatıyor, “Meclis Başkanı”na çatıyor!..
Elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin;
Bu ülkede “terörle mücadele”yi “sadece Başbakan” ve “sadece Meclis Başkanı” yapacaksa, “ordu”ya ne lüzum var, “Genelkurmay Başkanı”na ne lüzum var?..
Ortada “15 şehit” var!..
Her gün yenileri ekleniyor...
Ama, hesap soran yok!..
ŞEHİTLERE RAĞMEN, MHP’DE ŞENLİK VAR
Ya MHP?..
Buyrun, MHP’li Kemer Belediyesi’nin düzenlediği ve önünde “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” pankartının taşındığı, arkasında ise “mayolu dansçılar” ile “revü kızlarının erotik danslar yaptığı” kortejin haberini birlikte okuyalım:
“20 Haziran günü Kemer Belediyesi, 7. Kemer Altın Nar Kültür ve Sanat Festivali kapsamında kortej düzenledi. Şehitler nedeniyle kortej ertelenmedi. Korteje sadece Türk bayraklı tişörtler, Türk bayrakları ve “Şehitlerimizi anıyoruz” pankartı eklendi.
Türk bayraklı tişörtler giyen MHP’li Kemer Belediye Başkanı Mustafa Gül ve Belediye Meclis üyeleri de kortejde önde yer aldı. Korteje şekil olarak, “şehit” unsuru eklenirken, kortejin geri kalan kısmında ise mayolu dansçılar ve revü kızları erotik danslar eşliğinde geçit yaptı.”
Lütfen dikkat!..
Bu “şenlik”, şehit cenazelerinin omuzlarda gezdiği günün akşamında yapılıyor!..
Evet, “vatan bölünmüyor!”
Ama, “kortej” ikiye bölünüyor:
Önde pankart”, arkada revü kızları!..
“MHP’nin şehitlere saygısı” budur işte!..
BİR TEKİ BİLE NİYE İSTİFA ETMEZ?
Peki, bu ülkede “en ufak yumruklu bir saldırı” olduğunda, bir “tren kazası” meydana geldiğinde, “sorumlular” hemen açığa alınıp, kendilerinden hesap sorulurken, sorarım size; “7 bin şehidin hesabını” soran, “hesap veren”, ya da “başaramadım” deyip “istifa”sını sunan bir “general” duydunuz mu hiç?..
Bırakın “istifa” etmelerini;
Herhangi biri hakkında “en küçük bir soruşturma” açıldığını duydunuz mu?..
Alın işte;
Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’na verdiği brifingde; “Teröristlerin geldiğini gördük ama gelenleri çoban veya kaçakçı zannettik” diyen bir Tümgeneral var karşımızda!..
O Tümgeneral Gürbüz Kaya ki;
Çukurca’da “asker mayınları”na basıp da ölen 6 asker için; “Hiç önemli değil, böyle ufak tefek hatalar olur” demişti... Peki, bu “tümgeneral” hakkında soruşturma açıldı mı?.. Bundan sonra açılacak mı?..
Üzülerek belirtmeliyim ki, hiç sanmıyorum!..
“BUNLARI NİYE VURMUYORUZ?”
Alın size bir “garabet” daha:
Star gazetesinde 20 Haziran’da yayımlanan haberde Doç. Dr. Önder Aytaç, karakola saldırı yapacak yaklaşık 200 teröristin sınırdan geçişinin günler önce tespit edildiği yönünde iddiada bulundu.
Aytaç, kendisine gelen çok önemli bir bilgide; Batman’da Heron’lardan sorumlu bir “albay”ın; teröristlerin görüntüsünü görünce, komutanlarına “Bunları şimdi vurmayacağız da ne zaman vuracağız?” diyerek kafasını duvara vurduğunun bildirildiğini söylüyor...
Önder Aytaç, bir uçuşta yaklaşık 400 kilometreyi tarayan Heron’ların hafızalarının silinmediğini belirterek, diyor ki;
“Son iki haftalık hafızasına bakarlarsa 150-200 teröristi göreceklerdir.
Bu kayıtlar, saldırıların nasıl arttığını, Mehmetçiğin nasıl öldüğünü ortaya koyacak.”
Peki, bu “müthiş iddia” konusunda herhangi bir “soruşturma” açılacak mı?..
O “albay”ın bilgisine başvurulacak mı?..
Onu da hiç sanmıyorum!..
Her zaman olduğu gibi;
Ölen, öldüğü ile kalacak!..
Ne “hesap soran” olacak,
Ne de “hesap veren!”
30 yıldan bu yana olduğu gibi, yine “kan akmaya” devam edecek!..
Ondan sonra da, vur abalıya!..
“Açılım tu kaka!..
Açılım başladı, terör azdı!”
Ulan “embesil”ler;
30 yıldır AK Parti mi vardı, iktidarda?..
30 yıldır “açılım” mı vardı?..
30 yıldır niye bitiremediniz bu işi?..
Önce, bunun hesabını verin!..
=============
MHP kıvranmasın da ne yapsın?
Karar verdim... MHP’liler, “sorumluluklarını inkâr etmeye” devam ettiği sürece, ben de “eski defterleri karıştırmayı” sürdüreceğim.
Meselâ, defterimde bir not... Tarih, 11 Ocak 2000...
Yani, “liderler zirvesi”nden bir gün önce... MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, memleketi Osmaniye’dedir ve orada, “Öcalan’ın idam edileceğine” dair mesajlar vermektedir...
Bir gün sonra, Ankara’da ise... Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in; Öcalan’ın idamına ilişkin süreçte AİHM kararlarına uyulması uyarısı ve DSP lideri Bülent Ecevit’in “AİHM’nin istemine uymak ulusal yükümlülüktür. Buna uymazsak uluslararası alanda başımız derde girer” açıklamaları, Bahçeli üzerinde hayli etkili olur... O gün, yani 12 Ocak’ta Ankara’da yapılan liderler zirvesinde “Öcalan’ın idam cezasını bekletme” kararına imza atar!..
O zirvede; Öcalan hakkındaki kesinleşmiş idam cezasının infazının ertelenmesine karar verilirken, diğer taraftan da idam cezalarının kaldırılması için yasal düzenleme hazırlığı başlatılır...
Bahçeli, ne yapsın şimdi?..
Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık!..
Malûm, “kurt”ların en şedit zamanları, “kapana kısıldıkları” andır!..