Taciz, Cinayet, Darbe... İcraat yoksa, suç da yok!
Birkaç gün önce, “yine mahkemede”ydim... Bırakın “hakaret” etmeyi, içinde “eleştiri” cümlesi bile bulunmayan; sadece “bu iddialar doğru mu?” diye “soru” sorduğum birisi “dâvâ” açmış, onun “duruşma”sına katıldım... Düşünebiliyor musunuz, “darbe plânları”nın bile “düşünce özgürlüğü” sayıldığı bir ülkede, ben “soru” sorduğum için “ifade vermek” zorunda kaldım... Oysa, son günlerde mahkemelerden öyle “garip” kararlar çıkıyor ki; zaman zaman düşünmüyor değilim... “Yazı yazmak” yerine, acaba ben de “darbe plânı” mı hazırlasam?.. Yoksa, “memleket meselelerine kafa yormak” yerine, “cinayet plânları” mı yapsam?.. Eğer “cep telefonu” kullanıyor olsaydım, ona-buna “tanışma mesajları” gönderirdim!.. Öyle ya; bunlar “suç kapsamında” değil!.. “Darbe plânları” yapmak da suç değil, “cinayet plânları” yapmak da!.. Genç kızlara “tanışma mesajları” atmak da “taciz”e girmiyor!.. Merak ediyorum, o halde ben niye yargılanıyorum?.. Ne yani, “düşünce özgürlüğü” denilen kavram bana işlemiyor mu?..
CİNSEL MESAJ “TACİZ” DEĞİLMİŞ!
Efendim, mahkemelerimizin son günlerde verdiği kararlardan bir “demet” sunmak istiyorum.
İlk olayımız şöyle:
Kırklareli’nde telefonuna aşk mesajları gelen bir kadın, savcılığa gitmiş... Mesaj atan kişi; kendisini, “Sadece tanışmak için mesaj açmıştım. Cinsel taciz içeren bir şey yazmadım” diye savunmuş!..
Mahkeme, “cinsel taciz” suçunu düzenleyen yasanın 105. maddesini, Anayasa’nın “suç ve cezada kanunilik” ilkesine aykırı bularak, Anayasa Mahkemesi’ne itiraz etmiş... Ancak yerel mahkemenin başvurusu reddedilmiş!..
Anayasa Mahkemesi, özetle demiş ki;
“Kişinin vücut dokunulmazlığının ihlali niteliği taşımayan cinsel davranışlar, taciz değil, mağdurun rahatsız edilmesine girer!.. Dolayısıyla, neyin cinsel taciz, neyin değil kararını yerel mahkemeler vermelidir!”
Demek oluyor ki;
“Vücut dokunulmazlığı”nı ihlâl etmiyorsan, “tacizci” değilsin!.. O halde, “kırmızı noktalı mesajlar” atmakta bir sakınca yok!..
Öyle ya, “dokunmuyorsun” ki!..
Sadece “okunuyorsun!”
Hiç, böyle “saçma karar” olur mu?..
CİNAYET PLÂNI, DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ!
Ama, “daha saçması” da var!..
Diyarbakır’ın merkeze bağlı Doğanlı köyünde jandarmaya başvuran 55 yaşındaki Fatma Ç., “Aile meclisi, sevdiğiyle kaçan kızımı, küçük oğluma öldürtme kararı aldı” diye ihbarda bulunmuş...
Bunun üzerine 8 şüpheli hakkında, “töre saikiyle adam öldürmeye teşebbüs” suçlamasıyla dava açılmış... Anne iddianamede müşteki, kızı Kadriye de mağdur olarak yer almış... İddianamede, 2 amca, 3 ağabey ve akrabaların Kadriye’yi öldürme kararı aldığı belirtilmiş... Plana göre, Kadriye’yi “Seni affettik, gel elimizi öp” diye köye çağıracak ve 14 yaşındaki erkek kardeşine öldürteceklermiş!.. Ancak aile üyeleri Kadriye’ye bir türlü ulaşamamışlar!..
Sonra, “dâvâ” başlamış... Ağabeyler “suçlama”yı reddedince, anne de “şikâyet”ini geri almış!..
Mahkeme, tüm şüpheliler hakkında “beraat” kararı verip, “gerekçe”sini de şöyle açıklamış:
“Sanıkların töre saikiyle Kadriye’yi öldürmek için karar aldıkları kabul edilse bile bu karar düşünce aşamasında kalmıştır. Kimse somutlaştırılamayan düşüncelerinden dolayı sorumlu tutulamaz.”
Peki, ya o “cinayet” işlenseydi!..
O zaman, ayıkla pirincin taşını!..
Demek oluyor ki; ‘düşünce aşaması”nda kalan, “somutlaşmayan düşüncesi”nden dolayı hiç kimse “sorumlu” tutulamıyor!..
Düşünün hele... Eve “hırsız” girmiş, “birkaç eşya götürme” düşüncesinde ama tam o sırada “ev sahibi” geliyor, yakalıyor hırsızı!..
O zaman, bu da “düşünce aşamasında kalmış” denilerek “serbest” mi bırakılacak?..
Bunun “düşünce aşaması” mı olur?!?
Zaten, “çaldıktan sonra” o hırsızı ara ki bulasın!..
Yandığınla kalırsın!..
İCRAAT YOKSA, SUÇ DA YOK!
Efendim, “darbecilere” de “aynı gerekçe” uygulanmış biliyor musunuz?..
Balyoz Harekât Planı Soruşturması’nda aralarında eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, Tümgeneral Abdullah Dalay ve Korgeneral Yurdaer Olcan’ın da bulunduğu, 14 subayın tahliyesine karar veren İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin “nöbetçi” hâkimi Yılmaz Alp, gerekçeli kararında ne demiş biliyor musunuz;
“Mevcut deliller doğrultusunda şüphelilerin katıldıkları ya da görevlendirildikleri Balyoz Seminer Planı’nda yapılması planlanan eylemlerin icra hareketlerinin gerçekleştirildiğine ilişkin somut olgular bulunmamaktadır. Şüphelilerin tutuksuz yargılanmaları, yargılamanın amacına ulaşmasına engel olmaz.”
Nedir bu kararın Türkçesi?..
“İcraat yoksa, suç da yok!..”
Yani, bu da “düşünce özgürlüğü”ne giriyor!..
Yapmayın Allah aşkına;
O plânlar uygulamaya konulup “darbe” yapılmış olsaydı, siz onları yargılayabilir miydiniz?.. “Darbe” yapan adamları, “cunta”larını kurduktan sonra kim yargılamış ki, siz yargılayacaksınız?!?
“ANA AVRAT DÜZ MÜ GİTSEM?!?”
Şu hâle bakın;
Telefonla kadınlara “aşk mesajları” gönderen “sapık”ların yaptığı, “taciz”e girmiyor!..
Kardeşlerini “öldürtmek” için “cinayet plânları” yapan ağabeylerin yaptığı “cinayete teşebbüs”e girmiyor!..
“Darbe plânları” yapan emekli askerlerin yaptığı iş, “düşünce jimnastiği” sayılıyor!..
O halde “suç” nedir?..
Nerede başlar, nerede biter?..
Yağmur Atsız da, haklı olarak soruyor:
“Ben de; şimdi açıp ağzımı, yumup gözümü bu hukuk sistemine ana avrat düz gitmeye başlasam mı?”
Ama, “henüz düşünce aşaması”ndaymış!..
Yani, “teşekkül etmiş bir suç” yok!..
“Niyet” var, “eylem” yok!..
Hem, “ana avrat dümdüz gitse” veya “yedi sülâlesinden başlasa” ne olur ki?..
Nasıl olsa,
“Vücut dokunulmazlığı ihlâli yok!”
Sadece “mesaj” atıyor!..
Ehh, “mesaj” da “taciz” sayılmadığına göre, demek ki ortada “suç” yok!..
Mu acaba?..
Ben bilmez, merkez bilir!..
Hele “benim dâvâ” bir bitsin;
Ondan sonra diyeceğimi biliyorum!..
=================
Terörün şifrelerini çözen sözler!
Diyarbakır’daki “Sivil Toplum Kuruluşları” tarafından PKK’ya verilen “ültimatom”lara, halen İsveç’te yaşayan Kürt siyasetçi Kemal Burkay ve “Apo’nun karakutusu” olarak bilinen Av. Hüseyin Yıldırım’ın açıklamalarına kulak vermek gerek...
Meselâ, Kemal Burkay diyor ki: “Askeri vesayeti sürdürmek, demokratikleşmeyi engellemek ve kendi imtiyazlarını sürdürmek isteyenler, terör ortamından yarar umuyorlar... Gerilimin başlıca sorumluları da onlardır... Askeri rejimler ve Olağanüstü Hal uygulamaları, ülkeye 30 yıl kaybettirdi... Şimdi, bir 30 yıl daha mı kaybedelim?”
“Öcalan’ın sağ kolu ve karakutusu” olarak bilinen Av. Hüseyin Yıldırım ise çok daha ilginç şeyler söylüyor... Meselâ, “Öcalan’ın Kürt dâvâsı gibi bir derdi yok” deyip, ekliyor: “Öcalan, açılıma karşıdır... Çünkü açılım başarıya ulaşırsa, kendisi biter!.. Olay, bu kadar açık!”
Ve çok daha ilginç bir söz: “İmralı’yı Ergenekon yönetiyor... Ne zaman demokratik adım atılsa, PKK hemen devreye giriyor!.. Demek ki aralarında bir bağlantı var!”
Aslında, şu kısacık cümleler, “26 yıllık terör süreci”ni gayet iyi açıklıyor... “Terörden beslenen”ler ile “şehit tüccarlığı” yapanların “kimler” olduğunu ve ne gibi bir “amaç”larının bulunduğunu şimdi çok daha iyi anlıyoruz... Terörün şifreleri, Burkay ve Yıldırım’ın sözlerinde!..