Hacıbektaş “eşşek cenneti” mi?
Merkum hakkında yazmayı düşünmüyordum.
“Dinince dinlensin”den başka sözüm yoktu…
Bir ahbabım o yazıdan bahsetti. Metrukatını satarak eski “amiral gemisi”, şimdilerde “reisin takası” konumundaki jurnale kıçtan rampa eden o zatın yazısından… Ölçüsü şuymuş: Karşısındaki kibar mı? Anlayışlı mı? Alçakgönüllü mü? İçten mi? Vakur mu? Mert mi? Mağdur mu? Halim selim mi? Delikanlı mı?
Hemen ısınıyormuş kendisine…
İyi ısınmalar! Hatta kaynaşmalar! Böyle göründükten sonra her türlü haltı yiyebilirsin; milletine, değerlerine, dinine-imanına düz gidebilirsin. Her türlü mürezzelliği, müptezelliği, müseffelliği yapabilirsin!
Yeter ki poposunu pışpışla; istersen anasına söv yahut mukaddesatına küfret!
Nasıl olsa böyle şeyler ölçüyü bozmaz!
Cinayet işleyebilirsin, ırza geçebilirsin, vatana millete ihanet edebilirsin!
Benim ölçüm ise Mehmed Âkif’in ölçüsü. Merkumun ağababası, fakat bunun gibi muhteris değil, daha saf yürekli Tevfik Fikret için Âkif’in söylediği çok mühim. “Şahsıma hakaret etse idi, mesele etmezdim. O milletimin mukaddesatına saldırıyor!”
Âkif bu yüzden Fikret’le ilgili o meşhur şiirini yazıyor:
Şimdi Allaha söver… Sonra biraz bol para ver;
Hiç utanmaz protestanlara zangoçluk eder!
Merkum zangoç bile değildi!
40 yıl Ziverbey köşkü mağduriyeti masalı anlattı.
İşkence edebiyatında boşluk bırakmadı.
9 martta istediği darbe olsa idi, Ziverbey zâlimi o olacaktı. 9 mart darbesi başarılı olamadı, 12 martçılar bu darbenin tertipçilerini, elebaşılarını hesaba çekti.
Ziverbey’deki darbe hesaplaşmasıydı; iki darbeci ekip arasındaki şiddetten başka bir şey değildi.
Ömrünü dine, imana, millete ait değerlere kudurmuşçasına saldırmakla geçirdi. Böyle olduğu için “aydınlanmacı”! sayıldı. O zifiri karanlığı hiç sevmedim. Mühimsemedim.
“Ergenekon”dan sorgulanınca, savcıları “nalları dikmek”le tehdit etti. O günlerde nalları dikerse, işlerinin zor olduğunu söyledi.
Sonunda “nalları dikti”! Her canlı elbette ölümü tadacak!
Ömür boyu inançsızmış gibi yaptı. Ateistlik havası attı. Meğer ağabeyi gibi o da inançsız değilmiş. Kripto imiş! O sonunda ortaya çıkan inancına göre dine imana saldırıyormuş. Bunu inancını açıklayarak yapsa idi, daha saygıdeğer olurdu. Fakat gizleyerek, yani şerefsizce yaptı.
Ağabeyi gibi Hacıbektaş’a defnedilmeyi vasiyet etmiş.
Onu da oraya gömdüler.
Demek ki Hacıbektaş’a bağlılık gösteriyorlar.
Hacıbektaş bundan memnun olur mu?
Mümkün mü?
Hacıbektaş’ın bir tek satırını okusalar, onu “şeriatçı” ve “mürteci” ilan ederler! Onun “Makalat”ı ortada, bunun da Hacıbektaş’ın benimsediği değerlere saldıran karalamaları.
Onlar gerçek Hacıbektaş’a muhabbet göstermiyorlar, kendi uydurdukları Hacıbektaş’a tapıyorlar. Hiçbiri zahmet edip Hacıbektaş’ın gerçek fikirlerini, inancını, akidesini öğrenmek istemiyor.
Şimdi merkum o ulu zatın türbesinin bulunduğu kasabada gömüldü.
Anadolu’nun hamurunu yoğuran büyüklerimizden olan ve gerçekten saygı duyulması gereken büyük şahsiyet Hacıbektaş’ın ruhu ızdırap içindedir her halde.
Etrafını “eşşek cenneti”ne çevirdiler diye!
(Bu yazıdaki teşbihler bize ait değildir, merkumun kendine mahsus teşbihleridir! Onlara bu yazıda yer vermek zorunda kaldığım için Hacıbektaş’ın ruhaniyetinden binlerce defa af diliyorum!)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.