Uzlaşma... Darbeci’ler ve Ergenekoncu’larla mı?
"Tipi"yle veya "buz" ile "uzlaşmak" nedir?.. Elbette "donarak ölmek"tir... Peki, "ateş"le uzlaşmak nedir?.. Elbette "yanarak ölmek"tir... Derler ki; "tipi"ye yakalanan veya "buz"lar arasında kalan bir insanın "en huzurlu anı" donmakta olduğu son saniyelerdir!.. çünkü insan, o an "derin bir uyku"ya dalarcasına teslim olurmuş "ölüm"e!.. AK Parti'den, dolayısıyla Hükümet'ten ve elbette Tayyip Erdoğan'an istenen de, bu olsa gerek...
Tayyip Erdoğan, "ülke kazanacak ise, biz kaybetmeye hazırız" dedi ya, birileri bunu yanlış anladı...
"ülkenin hakimi" olduklarından ve "karar verici" konumda olduklarından; "derin bir uyku"ya, yani "ölüm"e çağırıyorlar Tayyip Erdoğan'ı!..
Bence "uzlaşma"nın adı, "ölüme teslimiyet"tir!..
İYİ SöYLüYORSUN DA, KİME SöYLüYORSUN?
önceki gün "7 STK" tarafından yapılan "Türkiye İçin Sağduyu" başlıklı "ortak çağrı"yı okuyunca; olaylar, bir "film şeridi" gibi geçti gözlerimin önünden!.
Hayır, "çağrı"ya hiçbir diyeceğim yok... çağrı metnini okuyan TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'ndan tutun da, bu çağrıya imza atan diğer "STK temsilcileri"ne varıncaya kadar, hiçbirinin "vatansever"liğinden, "samimiyet" ve "iyiniyet"inden kuşku duymuyorum...
Gerçekten de, dedikleri gibi;
"Türkiye bugünlerde zor bir demokrasi ve hukuk sınavından geçmektedir.
ülkemizin bu kritik dönemden hiçbir yara almadan çıkması, hepimizin ortak dileğidir.
Uluslararası finansal krizin dalgalarını hissetmeye başladığımız bugünlerde, iktisadi tedbir arayacağımıza hâlâ sağduyu arıyor olmamız, bir talihsizliktir."
Aynen katılıyorum...
Hâlâ "sağduyu" istemek, hâlâ "uzlaşma" aramak, gerçekten de bir "talihsizlik"tir!..
Dolayısıyla;
"Herkes bir adım geri atmalı"dır!..
Eskiler, bu gibi durumlarda sorarlar;
"İyi söylüyorsun, doğru söylüyorsun, hoş söylüyorsun da, kime söylüyorsun?"
Doğru, herkes bulunduğu "pozisyon"dan "bir adım geri atmalı"dır!..
Yani "Hükümet" de, "muhalefet" de, "yargı" da, "medya" da geri adım atmalıdır!..
Peki ama; TüSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ'ın, dün Meclis Başkanı Köksal Toptan ile görüştükten sonra iddia ettiği gibi, "En büyük sorumluluk Başbakan'da ve Hükümet'te" midir?..
Ne yapacak Hükümet?..
"Başörtüsüne serbestlik getiren Anayasa maddelerinde yaptığı değişiklik"ten vaz mı geçecek?..
Yani, "özgürlük"ten "geri adım" atacak da, "yasakçılığa devam" mı diyecek?..
Ne yapacak Hükümet?..
"Sivil anayasa girişimleri"ni rafa mı kaldıracak?..
"Sivil Anayasa” çalışmalarından “geri adım” atacak da, “Cunta Anayasası”nın devamına göz mü yumacak?..
Ne yapacak Hükümet?..
"Ergenekon Terör örgütü"ne yönelik operasyon ve soruşturmalara "dur" mu diyecek?.. "Devleti ele geçirmeye" ahdetmiş bir "silahlı/bombalı" örgütün elini-kolunu sallayarak "eylem"ler yapmasını, "cinayet"ler işlemesini umursamazdan mı gelecek?..
HüKüMET, UZLAŞTI DA NE OLDU?
Hem, "daha önce umursamadı" da, ne oldu?!?..
Şemdinli'de, "bir dükkanı bombalarken yakalanan astsubaylar"ın arkasındaki gücü soruşturmadı da ne oldu?..
Ya da, Hrant Dink cinayeti...
İşte, son gelişme:
"Dink davasının son duruşmasında, Trabzon'da görevli jandarmalar cinayeti önceden öğrendiklerini ve dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanı Ali öz'e bildirdiklerini söylemişlerdi. Bu ifadelerin ardından mahkeme Bilecik İl Jandarma Komutanı Ali öz hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Suç duyurusunun ardından Bilecik Polis Eğitim Merkezi'nin mezuniyet törenine katılan öz, gazetecilerin konuyla ilgili sorularını ‘Askerim, konuşamam’ diye cevaplamıştı."
Ya sonra?..
Sonrasında Albay Ali öz, Bilecik'teki görevinden alınıp, "Bursa Bölge Komutanlığı emrine" çekildi.
Peki, "Dink soruşturması"ndan vazgeçilseydi, cinayetteki bu "ihmal" veya "kasıt" hiç ortaya çıkarılabilir miydi?..
AK Parti veya Hükümet ya da Tayyip Erdoğan, bu konuda da "kör kalmayı" kabul etseydi, meselâ "kapatma dâvâsı" açılmayacak mıydı?..
Kısa ve net ifade edelim:
AK Parti; birçok olayı "görmezden geldiği" veya moda tabiriyle "uzlaştığı" halde, "kapatma dâvâsı"na maruz kalmaktan kurtulamadı!..
Demek oluyor ki;
"Uzlaşma"dan kasıt, "muzlaşma"dır!.
Demek oluyor ki;
AK Parti iktidarına "uzlaşma" çağrısı yapanların asıl amacı, "suç ortaklığına çağrı"dır!..
ONLAR NİYE GERİ ADIM ATMIYOR?
Düşünün hele;
"Kapatma dâvâsı"nın açıldığı 14 Mart ve sonrasında, her ne hikmetse hiç kimse "uzlaşma" çağrısı yapmıyor, hiç kimse "sağduyu"ya davet etmiyordu!..
Ne zaman ki;
"Ergenekon Terör örgütü"ne ve onun "yardım ve yatakçı"larına yönelik operasyonlar sıklaştı, ne olduysa oldu, birdenbire hemen herkes "uzlaşmacı" ve "sağduyulu" kesiliverdi!..
"Uzlaşma" kelimesi, öyle "büyülü" ve öyle "cazibeli" bir kelime ki, büyüsüne kapılmamak mümkün değil!..
Gelin, görün ki;
"Uzlaşma çağrısı" yapanların, en başta kendileri "dayatmacı" ve "buyurgan" tavırlarından hiç "geri adım" atmıyorlar!..
İşte, Arzuhan Yalçındağ!..
Daha dün dedi ki;
"En büyük sorumluluk, Başbakan'a ait!"
Yani, istiyorlar ki;
"Başbakan geri adım atsın!.. Başörtüsüne serbestlik getirme çabasından, sivil anayasa girişimlerinden ve Ergenekon'un üzerine gitmekten vazgeçsin!"
Tamam, "Başbakan vazgeçsin" de, "siz" niye vazgeçmiyorsunuz, dayatmacı "söylem veya eylem"lerinizden?..
Meselâ, "Başsavcı" da vazgeçecek mi, AK Parti'yi "kapatma dâvâsı"ndan?.. "Aman, gerilim tırmanmasın" deyip de, "geri" alacak mı "iddianame"sini?..
Ya da, Anayasa Mahkemesi'nin pek değerli 11 üyesi, "Uzlaşma ve sağduyu çağrılarına biz de kulak verelim" deyip de, iddianameyi iade edecekler mi?..
Yoksa, AK Parti'yi kapatmak için, sabırsız bir bekleyiş içinde midirler?!?..
Meselâ İlhan Selçuk, sözlerini "geri" alacak mı?..
Yoksa; "Yargıtay Başsavcısı, eğer kapatma dâvâsını açmazsa görür gününü!!!" görüşünde berdevam mıdır?..
Meselâ Kemal Alemdaroğlu... Acaba, "uzlaşma"nın neresindedir?.. Artık "sağduyu" ile mi hareket etmektedir, yoksa "Bu iş kansız olmaz, mutlaka darbe olmalı" demeye devam mı etmektedir?..
Kalıbımı basarım ki;
Bunlardan hiçbiri "geri adım" atmaz!..
Bunlar, "uzlaşma"ya da yanaşmaz!..
Kendileri, değişmez-değiştirilemez "solduyu"ya sahip oldukları için, "sağduyu" kavramını hiç bilmezler!..
ERGENEKON SANIKLARINA CHP MUHABBETİ!
Ne gariptir ki;
"Milletin yüzde 47'sinin oyu"nu alan bir partiye, evet "Türkiye'de iki kişiden birinin oy verdiği" bir partiye "uzlaş" diyenler, kendi yandaşlarına da, adeta "azmanlaş" diyorlar!..
"Azmanlaş ve AK Parti'nin yönetiminden kurtar bu ülkeyi!!!"
Düşünebiliyor musunuz;
Birçok insan, yakınları "gözaltı"na alındığında, onlardan köşe-bucak kaçıp, "ben onlardan değilim" derken, Deniz Baykal gibi bir zat, "Ergenekon sanıkları"na sahip çıkabiliyor!..
Buyrun, haber aynen şöyle:
"CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partisinin grup toplantısında, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Doğu Perinçek ile, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan İlhan Selçuk ve Kemal Alemdaroğlu'na ‘Geçmiş olsun’ dileğinde bulundu."
Dikkatinizi çekerim;
"Ergenekon" denilen örgüt, bir "terör örgütü"dür!..
"Geçmiş olsun" diyen de Anamuhalefet lideri!..
Oysa Ergenekon, öyle bir örgüt ki;
"Eylem defterleri"nde "suikast" de var, “cinayet” de... “Bombalama” da var, “kurşunlama” da...
“Sabotaj” da var, “kundaklama” da!..
BOMBALAR VELİ KüçüK’TEN
Hele okuyun şu haberleri:
“İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zekeriya öz'ün Sincan Cezaevi'ne giderek Danıştay saldırısı sebebiyle iki defa müebbet hapis cezasına çarptırılan Alparslan Arslan ile ona yardım ettikleri için müebbet hapis cezası alan Osman Yıldırım ve İsmail Sağır'ı sorguladığı iddia edildi.
Savcı öz'ün sanıklardan Süleyman Esen ile Arslan'ı yüzleştirdiği öne sürüldü. Arslan ilk ifadesinde bombaları 10 yıl hapis cezasına çarptırılan Süleyman Esen'den aldığını söylemiş, daha sonra bu sözlerini yalanlayarak bombaları kimden aldığını açıklamamıştı.
İddialara göre Süleyman Esen yüzleşmede, Alparslan Arslan'a ‘Bombaları ne zaman benden aldın?’ diye sordu. Arslan ise konuşmadı.
İddialara göre, Osman Yıldırım bildiklerini savcıya anlattı. Yıldırım'ın ‘Ataşehir'de Veli Küçük ile yaptığımız toplantıda Cumhuriyet ve Danıştay saldırılarının kararı alındı. Cumhuriyet gazetesinin bombalarını Veli Küçük'ten aldık. Bombaların iki tanesini Alparslan Arslan'a, bir tanesini de bana verdi’ dediği öne sürüldü.
Yıldırım'ın Danıştay ve Cumhuriyet gazetesine saldırı olaylarından günler önce yapılan toplantıyı ayrıntılı olarak anlattığı ifade edildi.
Veli Küçük'le 27 Nisan 2006'da İstanbul Ataşehir'de bir araya geldiklerini söyleyen Yıldırım'ın, eylemlerin burada kararlaştırıldığını anlattığı öne sürüldü.
27 Nisan 2006'daki bu toplantıdan günler sonra 5, 10 ve 11 Mayıs 2006'da Cumhuriyet gazetesine el bombaları atılmış, 17 Mayıs 2006 günü de Arslan, Danıştay saldırısını gerçekleştirmişti. Polis, cep telefonu baz istasyonu kayıtlarından 27 Nisan toplantısını doğruladı.”
Nasıl, ilginç değil mi?.. Bombaları Veli Küçük vermiş!.. Peki, Veli Küçük nereden almış o bombaları?!?..
Dünkü Vakit’te de yer aldığı gibi;
Makina Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından üretilen ve üzerinde “mühimmat modeli, nerede, ne zaman ve kim tarafından üretildiği” gibi ayrıntılı bilgilerin yer aldığı mühimmatın sıkı denetim ve zimmete tabi olduğu biliniyor.
Evet, o bombalar “7 belge”ye işleniyor ve “11 defa kontrolden geçerek” çıkarılıyor dışarı!..
Buna rağmen, “KKK depoları”ndan nasıl çıkarıldı ve Veli Küçük’ün eline nasıl ulaştırıldı?..
İBRAHİM çİFTçİ’Yİ KİM öLDüRDü?
Alın size, ilginç bir haber daha:
“ümraniye’deki gecekonduda bulunan 27 el bombasının gündeme geldiği ikinci olay ise Ekim 2006'da İzmir Alsancak'ta uyuşturucu ticareti yaptığı öne sürülen İbrahim çiftçi'nin öldürülmesi olayı oldu.
İddialara göre; Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu'nun 2002 yılında Ankara'da evinin önünde öldürülmesi olayını Ergenekon örgütü yapmıştı.
Bir kişi savcılığa başvurarak İbrahim çiftçi'nin Hablemitoğlu cinayetinin faili olduğunu söylemişti.
Bunun üzerine şüpheli olarak ifadesi alınan çiftçi'nin, örgütün talimatıyla öldürüldüğü iddia edildi.
Erdinç Utaş, İbrahim çiftçi'yi Alsancak'taki kafeteryaya el bombası atarak öldürmüştü. Ergenekon savcısından mahkemeye gelen cevapta, ümraniye'de ele geçirilen bombalarla, çiftçi'nin öldürüldüğü bombaların aynı kafileden olduğu belirtildi.”
BUNLARLA, GEL DE SEN UZLAŞ!
Bu haberleri okudukça, benim gibi, herhalde sizlerin de nutku tutulmuş ve dimağı durmuştur!..
Düşünebiliyor musunuz;
Nasıl oluyorsa oluyor, “devletin bombaları”nı ele geçiren örgüt, bunları “millete karşı” kullanıyor!..
Düşünebiliyor musunuz;
Böylesine “eli kanlı bir örgüt”ün zanlılarına Deniz Baykal gibi biri, kalkıp “geçmiş olsun” diyebiliyor!..
Kime diyor?.. Meselâ, Perinçek’e diyor...
Peki, Perinçek kim?.. “Veli Küçük’ün arşivi”nde çıkan ve Veli Küçük’e hitaben yazılıp, “arz ederim” diye biten yazışmaları yapan adam!..
Düşünebiliyor musunuz;
İşte bu insanlar, CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin gibilerin gözünde “saygın gazeteci”dir, “parti başkanı”dır, “bilim adamı”dır!.. Onlara yapılanlar, “yasalara, hukuka ve insan haklarına aykırı”dır!..
Dikkatinizi çekerim; bu sözler “uzlaşma” çağrılarının yapıldığı günün ertesinde, yani “dün” sarfedildi...
“Darbeci ve cuntacı bir zihniyet”e sahip çıkan CHP’liler, AK Parti hakkında açılan kapatma dâvâsına gelince, “Yargı, görevini yapıyor” diyorlar!..
Ben, diyecek söz bulamıyorum!..
Belli ki, bunlar “sağduyulu” olamaz...
Belli ki, bunlar “uzlaşma”ya yanaşmaz!..
O halde, kiminle “uzlaşma” sağlanacak ve “tansiyon” nasıl düşürülecek?..
“Bu kafa”larla mı?..
Kalsın.. Ben almiiimm!..
-------
Dallas haltetmiş!
İddialara göre... "Ergenekon'un liderleri"nden Veli Küçük, Danıştay hükümlüleri Alparslan Arslan ve Osman Yıldırım'a 3 bomba verip; "Bunları Cumhuriyet gazetesine atın!" diyor...
Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanan Doğu Perinçek, Veli Küçük'e "faks"lar çekip, bilgi ve belge aktarıyor, son cümlesi de "Arz ederim" oluyor!..
Aynı Doğu Perinçek, Cumhuriyet gazetesinin sahibi İlhan Selçuk ve Kemal Alemdaroğlu ile "hücredaş" oluyor...
Yani, yolları "Ergenekon"da kesişiyor!..
ömrü "cuntacılardan medet ummak"la geçen İlhan Selçuk, Yargıtay Başsavcısı'na, "gözdağı" anlamına gelecek şekilde, "AK Parti hakkında kapatma dâvâsı açmazsan, görürsün gününü!!!" diye yazılar yazıyor!.. Başsavcı, "kapatma dâvâsı" açıyor,
CHP Genel Başkanı Bay Deniz Baykal da, "Ergenekon zanlıları"na "geçmiş olsun" mesajı gönderiyor!..
öyle bir "ilişkiler yumağı" ki; "kimin elinin, kimin cebinde olduğu" belli olmayan Dallas adlı dizi haltetmiş!