Müslüman demokratlar
22. Abant Toplantısı, zor günlerin karamsarlık atmosferinde, yine üzerine düşeni yaptı. Vesayet ve Demokrasi konusu üzerinden, çıkış yolunu bir daha gösterdi:
Kavga etmeden, özgürce tartışarak, evrensel insanî değerlerde buluşma ve demokratikleşme hedefine ulaşma...
Bunlar beylik laflar değil. Başta siyasetçileri olmak üzere, çatışmanın prim yaptığı bir toplumda hoşgörü demek, birbirimizi dinleyelim, uzlaşalım demek kolay değil. Bugün, toplumda öne çıkan insanlar, çoğunluk itibarıyla 68'lerin, 80'lerin kavga ettirilen kuşaklarıdır. Karakter haline gelmiş çatışmacı kimliklerden, demokrat olgunluğa geçmek o kadar kolay değil.
Bizlerin içinde de, Müslümanların demokratlığı çok önemli. Çünkü en geniş kitleye onlar hitap ediyor. Müslümanların demokratlığı, hem Türkiye için, hem dünya için önemli. Hem ülkemizdeki hem de uluslararası sistemdeki vesayet; acımasız bir kontrol ve sömürge zihniyetinin eseridir. Derin bir analize girmek istemiyorum, ama bütün dünyada Müslümanlar birkaç asırdır sadece sömürgecilere, totaliter ve baskıcı sistemlere karşı, tepki hareketlerinin tutsağı olmuşlardır.
Sayın Gülen'in ifadesiyle, tepki hareketlerinde de aritmi vardır. Bugün vardırlar, yarın yokturlar. Bugün ümittirler, yarın hüsrandırlar. İçlerine sızmak, yönlendirmek, onları yanlış örnek haline getirip, İslam'ın güzelliklerinin anlatılmasının önünü kesmek çok kolaydır. Müslümanların ilk yapacağı şey tepki hareketlerinin çemberinden kurtulmaktır.
İkincisi, dünyayı, çağı doğru okumak gerekiyor. Bugün sınırların kalktığı, sermaye, bilgi, teknoloji ve kültürün kolayca yayıldığı bir dünya var. Bu dünyada kaba kuvvet, güç asla çözüm olamaz. İnsanın öne çıktığı, insanî değerlerin belirleyici olmaya başladığı bir dünyada, elitlerin, kendini ülkelerin asıl sahibi gören seçkinlerin, sivil iradeyi yok sayan zihniyetleri çökmeye mahkûmdur.
Bu yeni dünyada ancak konumlara saygılı olmakla çözüm bulabilirsiniz. Konuma saygı, insanların düşüncelerine, fikirlerine de saygıdır. Sayın Fethullah Gülen, Kur'an ayetlerinden örnekler vererek, "Önce insanız, sonra Müslüman'ız. Allah, Kur'an'da, insan üzerine yemin ediyor" diyerek, insanlığımızı öne çıkarıyor. Bu bizim öz kültürümüzdeki, "severim yaratılmışı, Yaradan'dan ötürü" yaklaşımının hatırlatılmasıdır.
Geldiğimiz nokta ileri bir demokrasi talebidir: İnsan ve insanî değerler önemlidir. Devlet, toplum için vardır. Devlet, herkesin kimliğine, inancına eşit mesafede olmalıdır. Bu dünyada herkese yer var, herkesin konumuna saygılı olmalıyız, hukukun üstünlüğü ve herkesin hesap vermesi asıldır...
Bir Müslüman'ın, bunların hiçbiri ile problemi olmaz. Öyle ise, artık "Müslüman demokratlar" Türkiye'nin temel problemlerinde ağırlıklarını hissettirmelidir.
Ergenekon dava süreci de gösteriyor ki, hepimiz, her kurum demokratlık sınavından geçiyor. Kimileri, vesayet ile demokrasi arasındaki maçın nasıl biteceğini kestiremedikleri için ilkesiz duruşlar sergiliyor. Mesela Taraf gibi, bugün demokratikleşme sürecinde ilkeli ve cesur duruşuyla medyada ayrı bir yeri olan gazeteye, reklam vermekten kaçınan işadamları var. "Ergenekon ters tepebilir, asker geri dönebilir" diye hesap yapanlar var. Bürokraside de, yüksek yargıda da, medyada da, iş dünyasında da var böyleleri... Ne diyelim, herkes kendisine yakışanı yapar.
Bir de AK Parti için bir şey diyeyim. Geldikleri ve savundukları çizgi itibarıyla, AK Parti yönetici kadroları, demokratlığı savunuyorlar. Müslüman demokratlar, eğer yönetici koltuklarında ise, onlara yakışan tevazudur, polemiklerden kaçınmaktır. Sayın Başbakan'dan rica ediyoruz. Terörle mücadele ve demokratikleşme konusunda CHP'nin ayrı ve önemli bir yeri var. Lütfen, çağırmayın, Sayın Kılıçdaroğlu'nu siz ziyaret ediniz. Genel başkanlığı için tebrik ediniz ve toplumun beklediği diyaloğu kurunuz.
Çözüm için fedakârlık yapanların kazanacağı günlerden geçiyoruz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.