And dağlarının yüksekliği
Duydukları nefret gözlerini ve yüreklerini o kadar karartmış ki, adam Viyana'yı alsa "gerekmez, geri ver" diyecekler.
Ekonomide rekor büyüme kaydedilmiş, "hayır, büyümedik, batıyoruz" diyorlar.
Milli Eğitim Bakanlığı liseye girişte önemli bir ayak bağı kabul edilen bir sınavı kaldırmış, "sınava çalışmış olanlara yazık değil mi" diye soruyorlar.
Seviye Belirleme Sınavı varmış, Nimet Çubukçu kaldırmış.
Eee, iyi ya, daha ne yapsın? İstediğiniz bu değil miydi?
Hayır, amaç, alavere dalavere Nimet Hanım nöbete.
Bendeniz de Nimet Hanım'ı hep radikal olduğu için değil "yeterince radikal olmadığı" için eleştiririm, bilirsiniz.
"Okul önlüğü" meselesinde kılıcı vurup düğümü kesemedi, "yarından itibaren ilk ve orta öğretimde okul önlüğü, forması, şu bu, herhangi bir 'tek tip giyim' uygulaması kaldırılmıştır" diyemedi.
Bu işe para yatırmış forma üreticilerinin çıkar baskısına boyun eğdi, önce işi "encümene havale" etti, sürüncemede bıraktı, topu son zamanların moda deyimiyle "çalıştay" adı verilen ve "fena halde Ecevit kokan" birtakım kurullara attı, sonra da bölük pörçük birtakım adımlar attı.
Bıçakla kesip bitirecekti.
Şimdi böyle bir adım attı, bu sefer de muhalif basın şarlıyor...
İyi bari... Beyleri memnun etmek için sınav yeniden konulsun, gazeteye reklam veren ve verecek olan "dersanecilerin" kaymağından da mahrum olmayalım!
Bu ülkenin eğitim hayatında kırk üç yıldır bir yara olan "üniversiteye giriş sınavı" da böyle bir çözüme muhtaçtır.
"Merkezi" sınavı kaldırırsın, olur biter!
Her üniversite kendi sınavını kendisi yapar, kontenjanını ve öğrenci almakta kendi "kriterlerini" kendisi belirler. İstemeyen sınav bile yapmaz, "lisede şu not ortalamasını tutturmuş olan buyursun gelsin" der.
Böylece, doktor olmak isteyen kendini makine mühendisliği okurken bulmaz.
İnsan aynı gün aynı saatte birkaç sınavda birden bulunamayacağı için de, sınavlar değişik günlere yayılabilir. Namık Kemal Lisesi'nin beden eğitimi hocası de kendini birdenbire Boğaziçi'nin giriş sınavında "mümeyyiz" olarak bulmaz, bu angaryaya girmez.
Ama bunun için kanun değişikliği gerekirmiş...
Eh, CHP-MHP koalisyonu ve yüksek yargı izin verirse, bu ülkede kanun bile değişir!...
Bakınız, ben Galatasaray'a ilkokuldan başladım.
Bize yalnızca ve yalnızca "zekâ testi" yaptılar, o kadar. Zeki olmayan çocuğun anasının babasının da ağlamaya hakkı kalmadı.
Galatasaray'ı bitirince de Robert Kolej Yüksek Okulu'na girdim. (Düşmanlarıma sorarsanız herhalde cahil ve aptal olduğum için.)
Bunun sınavı, o yıllarda "yeni çıkmış" olan "Merkezi Sistem" sınavından bağımsızdı. ODTÜ sınavı da öyleydi.
Bizi yalnızca ve yalnızca üç şeyden imtihan ettiler: Zekâ, cebir, dil yeteneği. Bu kadar. Ne Amazon nehrinin uzunluğu, ne solucanın sindirim sistemi, ne de açıortay.
Belli bir zekâ düzeyi istiyorlar, matematikten iyi kötü anlayıp anlamadığına bakıyorlar, bir de "yabancı bir dil öğrenmeye yeteneğin olup olmadığını" araştırıyorlardı Amerikalılar. Önemli olan buydu. İngilizce bilmen gerekmiyordu, onu hazırlık sınıfında kendileri öğretiyorlardı zaten. Belli bazı okullardan mezun olanları da ayrıca dil sınavı yapmaya gerek görmeden "kafadan" birinci sınıfa yazıyorlardı.
Haaa, bir de lise geçmişinde belli bir düzey arıyorlardı tabii. Hiç çakmamış olacaktın!
Kazandık, girdik, bizim fikrimiz sorulmadan Boğaziçi Üniversitesi'ne dönüştürülen okuldan mezun da olduk. Ne bu sürece ödediği paralara ağladı anamız babamız, üstelik memur maaşlarından güç bela ayırıp harcadıklarına, ne de verdikleri emeklere. Özel dersanenin mersanenin de yolunu bilmem.
"Çocuğumuz yarış atı oldu" diye şarlayan ana babalar... Onları öyle yapan sizsiniz. Sizin "içinizde kalmış" olan şeyler...
Bunun bir "cehd" meselesi olduğunu hiç aklınıza getirmeyin, siz hemen muhalif basına bir demeç verin, hükümeti suçlayın, resminizi de koyarlar, hatıradır, saklarsınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.