Rekora koşan Türkiye
Kimsecikler sakın alınmasın, darılmasın ama bu ülkede hızlı kalkınmayı ve büyümeyi hep muhafazakâr demokrat merkez-sağ iktidarlar gerçekleştirmiş, geri kalanlar da kahve dövücünün hınk deyicisi gibi seyredip durmuşlardır.
Tek parti iktidarları, özellikle 1930’dan sonra ve şeflik döneminde deflasyonist bir ekonomi politikası takip etmişler ancak, 1950’ye gelinceye kadar ekonomik refah ve büyüme konusunda ciddî sayılabilecek, çağına uygun bir gelişme kaydedilememiştir.
DP devri, iktisadî refah ve büyüme bakımından gerçek bir altın devir olmuş; kişi başına GSMH on yılda üç misli katlanarak 500 doların üzerine çıkmıştır.
27 Mayıs Darbesi, sadece siyasî ve beşerî bir rezalet değil, ekonominin de gerilediği her bakımdan bir inhitat döneminin başlangıcı olmuştur. 1960’lı yılların başında kişi başına GSMH gerilemiş ve refah seviyesi düşmüştür. 1965’ten itibaren iktidara gelen muhafazakâr AP döneminde tekrar yatırımlara önem verilmeye ve kalkınma hızı artmaya başlamıştır. Ancak, Aralık 1983’te Özal’ın Başbakanlığı dönemine kadar istikrarsız koalisyonlar ve darbeler döneminde ekonomik durum yeniden bozulmuştur.
Özal Dönemi , Menderes’ten sonra ekonominin ikinci altın dönemidir. Kişi başına GSMH ve ihracat süratle artarak Türkiye dışarıya açılmış, gerçekten ‘çağ atlamış’tır. Özal’dan sonra ‘kayıp yıllar’ başlamış; koalisyonlar döneminde, 1991-2002 yılları arasında, Türk ekonomisi krizler içinde çalkalanarak geriye gitmiştir.
***
AK Parti İktidarı, 2002 genel seçimleri neticesinde yıl sonunda tek başına iktidara gelmiş ve ekonomik bakımdan Türkiye’nin üçüncü altın devri başlamıştır.
Muhafazakâr demokrat AK Parti İktidarı’nın 7,5 yıllık icraat döneminde ulaştığı makro ekonomik göstergeler, Türkiye’nin 2002-2010 yılları arasındaki iktisadî atılımını açıkça ortaya koymaktadır. Şöyle ki;
Kişi başına düşen GSMH, 2002’de 3.500 dolardan 2010’da 9.000 dolara çıkarak yaklaşık üç misli artış göstermiştir.
Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH), 2002’de 230 milyar dolardan 650 milyar dolara çıkarak üç misline yakın artmıştır.
Enflâsyon oranı, 2002’de yüzde 30’lardan, 2010’da tek haneli rakamlara düşürülmüştür.
Dış ticaret hacmi, 2002’de 88 milyar dolardan, 340 milyar dolara çıkarılarak 4 misli artış göstermiştir. Gene ihracat da 36 milyar dolardan 125 milyar dolara yükseltilmiştir.
Ekonominin gelişmesi bakımından en önemli gösterge olan ‘büyüme oranı’na gelince; 2003’te yüzde 5,9, 2004’te yüzde 9,9, 2005’te yüzde 7,6, 2006’da yüzde 6,0 ve 2007’de yüzde 4,7 olmuştur.
2007 ve 2008 yıllarında askerî muhtıra verilmiş ve AK Parti’nin kapatılması dâvâsının bunalımı yaşanmıştır. Ayrıca, 2008’de başgösteren ve 2009’da tesirli olan küresel ekonomik krizin oluşturduğu ortamda, 2008’in büyüme oranı yüzde 0,7 olurken, 2009’un büyüme oranı -genellikle diğer ülkelerde olduğu gibi- sıfırın altına, eksi değerlere düşmüştür.
Bu 7,5 yıllık üçüncü altın devrin muhasebesi yapılırsa, antidemokratik müdahalelere, jüristokrasinin direnişine ve küresel finans krizine rağmen her bakımdan verimli ve olumlu bulunduğu görülecektir.
***
Başbakan Erdoğan, ‘Ekonomik kriz teğet geçecek’ dediğinde, muhalefet ve basın onun bu sözünü âdeta tefe koyarak çalmışlardı. Başbakan’ın dediği aynen gerçekleşti. Küresel finans krizinde Türkiye’deki finans kurumlarından hiçbirinin burnu kanamadı. Komşusu Yunanistan, Avrupa ülkeleri ve ABD kriz içinde kıvranırken Türkiye örnek alınan ülke hâline geldi.
Türkiye 2010’un ilk çeyreğinde kaydettiği rekor seviyedeki yüzde 11,7’lik büyüme hızıyla, G-20 ülkeleri (zengin ülkeler ligi) içinde, yüzde 11,9 ile birinci olan Çin’in hemen arkasından geliyor.
Türkiye’nin bu üçüncü değişim ve büyüme döneminin kesintiye uğramadan devamını diliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.