Kağıttepe’den Gediktepe’ye bir mevzi mevzuu!
Geçen hafta, “Türkiye’nin gündemi”nde elbette “önemli olaylar” vardı... “Etro Kemal’in tornistanları”ndan tutun da, aynı “Etro Kemal”in “siper mankenliği”ne varıncaya kadar; birçok olay konuşuldu, birçok olay tartışıldı... Ancak, geçen hafta “Vakit’in gündemi”nde de çok önemli olaylar vardı... Öyle olaylar ki; “skandal”ın da ötesinde... “Maskeleri” düşürdük geçen hafta... Maskelerin altında nasıl “çehre”ler bulunduğunu gözler önüne serdik... “Ergenekoncu” ve “ulusalcı” geçinip de, “değişik bağlantılar” içinde bulunanları deşifre ettik... Hani; “Bu ne perhiz, bu ne turşu” deriz ya; işte öyle bağlantılar!.. Meselâ, 29 Haziran 2010 Salı günü, Vakit’in sürmanşetinde şöyle bir başlık vardı: “Generallerin Yahudi damatları!”
Muhabirimiz Kemal Gümüş’ün ulaştığı bilgilere göre;
Birinci Ordu Komutanı Org. Hasan Iğsız başta olmak üzere, emekli Org. Çetin Doğan ile Deniz Kuvvetleri Plan Prensipler Başkanı Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz’in damatlarının Yahudi oldukları tespit edildi. Eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın kızı Bengü’yü evlendirdiği Ercan Caymaz’ın ailesinin kökeninde de Musevilik bulunduğu iddia ediliyordu...
VAKİT’İ “RAHATSIZ EDİN” Kİ!
Vakit’in bu deşifresi bazılarını rahatsız etmiş olmalı ki, MOSSAD’ın internet sitesi “Ke Haber News”te, “Vakit’i hedef gösteren” haberlere ağırlık verilmeye başlandı.
Ke Haber News’teki şu ifade dikkat çekiciydi:
“Vakit gazetesi antisemitist ve ırkçı kampanyasını RAHATSIZ EDİLMEDEN devam ettiriyor!..”
Yani, istiyorlar ki;
“Rahatsız edilsin Vakit!..”
Birileri devreye girip, “Vakit’e haddini bildirmeli” ki, bu yayınları yapamasın!..
Artık kime “mesaj” gönderiyorlar, kime “hedef” gösteriyorlar, bilemiyoruz...
Herhalde “MOSSAD’a” işaret çakıyorlardır!..
Yalnız, bilmedikleri bir şey var:
Vakit, yayın hayatına atıldığı ilk günden bu yana “bağımsız, bağlantısız ve güdümsüz” bir yayın çizgisi takip etmiştir!.. “Ahmaklık” ve “cesaret”in birbirine karıştırıldığı şu günlerde, “Vakit’in tavrı” için şunu söyleyebiliriz: Vakit, yayın hayatına atıldığı ilk günden bu yana, hep “cesaret”in ve “dik duruş”un sembolü olmuştur!..
Bunu, “muarız”larımız bile söylemektedir... Mesela, Sözcü gazetesinin genç patronu Burak Akbay, kendisiyle röportaj yapan “internethaber sitesi”ne şunları söylemiştir:
“Ben beğeniyorum Vakit’i... O da sivri... Yerine göre tepkisini koyuyor... Haber refleksi olarak benziyoruz evet. İyi gazetecilik yapıyorlar bence... Gazetede kişilik olması lazım. Türbanı savunuyorsan, savunacaksın o zaman. (...) Vakit bir haber yaptığında, işte bu diyorsun!.. İster beğen, ister beğenme.”
Evet, bir gazetenin “kişiliği” olmalıdır... Neyi savunuyorsan, tavrını koyacaksın!.. “Etliye-sütlüye karışmayan omurgasız bir gazete” olacaksan, niye çıkıyorsun o zaman?..
Hayır, “dikbaşlı” değiliz... Ama “dik duruş”umuzdan da asla taviz vermeyiz... Birilerinin nasıl “kırmızı çizgi”leri varsa, bizim de “prensip”lerimiz var...
Bir prensibimiz de şu:
“Ya olduğun gibi görün,
Ya da göründüğün gibi ol!”
Yani, “Ergenekoncu” veya “Ulusalcı” olduğunu iddia ediyorsan, kalkıp da “Yahudi damat”larla iş bitirmeye kalkışmayacaksın!..
BALYOZ... CAMİ.. VE BİR AMİRAL!
Hem “Türkiye... Vatan... Anadolu” diye nutuk atıp “vatansever” pozlarına bürüneceksin, hem de çocuklarına “vasiyet” edeceksin: “Türkiye’yi terkedin!.. Kendinizi kurtarın!
Yok öyle yağma!..
Yok öyle ucuzculuk!..
Bunun bir örneği de, 3 Temmuz 2010 Cumartesi günkü Vakit’te gözler önüne serilmişti...
Balyoz operasyonunda gözaltına alınması ve köpeği Tarçın’a bakması için asker görevlendirmesi ile gündeme gelen Tümamiral Cem Gürdeniz’in skandal ses kaydı yer aldı o günkü Vakit’te...
Kızı Ülkem’in “Babam memleketini o denli sever ki; benim adımı Ülkem, kardeşimin adını da Ege koydu” diye övdüğü Deniz Kuvvetleri Plan Prensipler Başkanı Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz’in internete düşen ses kaydında, çocuklarına “Türkiye’yi terkedin” diye seslendiği ortaya çıkmıştı...
Tümamiral Gürdeniz, çocuklarına diyordu ki;
“Türkiye’yi terkedin. Gidin kendinizi kurtarın. Çünkü Türkiye Araplaşıyor, İslâmlaşıyor, çok feci ülke oluyor. Her metrekaresine bir cami düşecek ve ezandan uyuyamayacaksınız. Gidin, kendinizi kurtarın!..”
Vakit, işte bu sözleri; “Bu general mi vatansever!” başlığıyla duyurdu sizlere!..
Düşünebiliyor musunuz;
Bir “amiral” ki, “İslâm”dan korkuyor, “cami”den korkuyor, “ezan”dan korkuyor!.. Sonra da, “Türk ordusunun şerefli bir subayı” olarak nutuklar atıyor!..
Bu “deşifre”nin bir önemli tarafı da şu:
Malûm, daha önce deşifre edilen “Balyoz Darbe Plânı”nda, “Fatih ve Beyazıt camilerinin bombalanması” gerektiğinden söz ediliyordu...
Plân deşifre olunca, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ başta olmak üzere, TSK kurmayları açıklama üzerine açıklama yapmışlardı:
“Askerini Allah Allah dişe hücum ettiren bir ordu, Allah’ın evine nasıl bomba atabilir?.. Bu vicdansızlıktır, lânetliyorum!”
Şimdi sormak lâzım Başbuğ’a;
Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz de bu ordunun bir subayı değil mi?.. Bir savaş esnasında, o da, askerine “Allah Allah” dedirtmez mi?..
Peki, askerine böyle dedirtecek bir amiral, “camilerin artması”ndan niye rahatsız olur, “ezan sesi”ne niye karşı çıkar?..
En can alıcı soru şu:
Çocuklarına “Türkiye’yi terkedin” diye vasiyette bulunacak kadar “cami ve ezan karşıtı” bir amiral, “Allah’ın evini bombalatmayı” hiç düşünmez mi?.. Hele de, “cami”lerin; “Allah’ın evi” olduğuna inanmıyorsa!!!..
“HADİ ORDAN YALANCI!”
Org. İlker Başbuğ bu sorunun cevabını düşünedursun, biz geçelim diğer gündem maddelerine... Yine Vakit’le ilgili olduğu için, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 29 Haziran Salı günü Hürriyet’te yer alan sözlerine de şöyle bir dokunalım istedik...
Kılıçdaroğlu, şöyle demişti Hürriyet’e:
“Aleyhimde yayın yapan gazetelere tazminat davaları açtım... Akit Gazetesi’nden aldığım tazminatlarla Atatürk rozeti yaptırıp bakanlıktaki arkadaşlarıma dağıttım... Sonra paralarımın bir kısmını alamadım. Çünkü kaçıyorlardı. Onun üzerine Akit’in logosu üzerine tedbir koydurdum Patent Enstitüsü’nden...
Şu anda Akit’in logosu bana ait...
Mahkemede tedbir kararı var.”
Biliyorsunuz, 30 Haziran Çarşamba günü, Vakit’in sürmanşetinden cevap vermiştik Kılıçdaroğlu’na;
“Hadi ordan yalancı”
Evet, Bay Kılıçdaroğlu, resmen ve alenen “yalan” söylüyordu... Kendisini ya “hafıza”sı yanıltmıştı, ya da “avukat”ları!..
Zira, Kılıçdaroğlu’nun kendisine ait olduğunu iddia ettiği Akit gazetesinin logosunun yayın hakkı İhvan Yayıncılık Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin üzerindeydi... Marka tescili konusunda tek yetkili olan Türk Patent Enstitüsü’nün (TPE) internet sitesine girildiğinde Akit gazetesinin logosunun İhvan Yayıncılık Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’ne ait olduğu açıkça görülüyordu... TPE’ye göre, Kemal Kılıçdaroğlu’nun üzerine kayıtlı hiçbir marka bulunmuyordu!..
GENEL BAŞKAN MI, KONU MANKENİ Mİ?
Dedik ya; ya “hafıza”sında bir problem var, ya da “avukat”larında!.. Eğer hafızasında bir problem varsa, yani “unutkanlık” filân başlamışsa, bunu “insani bir durum” olarak görür ve anlayışla karşılayabiliriz!.. Ama “avukat”larında veya “çevresinde” bir problem varsa, Bay Kılıçdaroğlu’nun, “konumunu gözden geçirmesinde” yarar var... Aksi halde, “CHP Genel Başkanlığı” koltuğunda bir “konu mankeni” gibi oturmaktan kurtulamaz!..
Nitekim, bunun “emare”leri de yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı... Bay Kılıçdaroğlu, o koltukta bir “konu mankeni” olarak oturtuluyor olmalı ki; “ağzından çıkan sözler”den veya sergilediği “tavır”lardan sürekli “çarketmek” zorunda kalıyor...
Meselâ, 1 Temmuz 2010 Perşembe günü Radikal gazetesine verdiği röportajda diyor ki; “Başörtüsü sorununu biz çözeceğiz... Üniversitelerde herkes okuyacak!”
Bu sözlerin henüz mürekkebi kurumadan, CHP’yi yöneten “Politbüro” üyeleri hemen harekete geçiyor ve diyorlar ki; “Bu görüş, Kılıçdaroğlu’nun şahsi görüşüdür, dolayısıyla CHP’yi bağlamaz!”
Düşünebiliyor musunuz;
Bu sözü sarfeden kişi, “Sarı çizmeli Memetağa” değildir!.. Resmen ve alenen “CHP Genel Başkanı”dır!.. Bir “Genel Başkan”ın sözü “CHP’yi bağlamayacak” ise, kimin sözü bağlayacak?!?.. Kılıçdaroğlu, o koltukta bir “konu mankeni” olarak mı oturuyor ki, ağzından çıkan söz CHP’yi bağlamasın?!?..
“Politbüro üyeleri bastırınca” Bay Kılıçdaroğlu yine “çarketmek” zorunda kalıyor:
“Ben, öyle demek istemedim!”
Ya, ne demek istedin?.. “Herkes okuyacak” diyorsan, bu demektir ki, “başörtülüler de okuyacak!”
Yanlış anlaşılma bunun neresinde?..
Ama dedik ya;
Bay Kılıçdaroğlu’nun kendisi “özgür” değil ki, “özgürlük”leri savunabilsin!.. Elleri “kelepçeli”, ayakları “prangalı” olarak bir “konu mankeni” gibi oturtulmuş “genel başkanlık” koltuğuna, milim kıpırdayamıyor!..
Evet, evet; kendisi “özgür” değil ki, “Üniversitede türban özgür olmalı” diyebilsin!.. Bunu demekten “aciz” bir insandan “taviz” beklenir mi hiç?..
KAĞITTEPE(!)'DEN GEDİKTEPE'YE!
Ne ilginçtir ki, CHP'deki varlığı "konu mankenliği"nden ileri gitmeyen Bay Kılıçdaroğlu, sınır karakollarını ziyaretinde de "siper mankeni" olmaktan kurtulamadı!..
"Baykal'ın kasedi"yle genel başkanlık koltuğuna oturan, "Akit'in paraları"yla rozet dağıtan, "Önder Sav'ın sufleleri" ile konuşan, "Politbüro'nun tepkileri"ne göre yön belirleyen, kısacası; hep "başkaları"na bağımlı olan Bay Kılıçdaroğlu, son karakol ziyaretinde de, yine "başkaları" tarafından pohpohlandı...
Hani, "Şeyh uçmaz, mürit uçurur" diye bir söz vardır ya, "yoldaş ve candaş" medya da, Bay Kılıçdaroğlu'nu öyle bir uçurdu ki, gittiği "Pervari Karakolu"nu, "sınırın sıfır noktası" yaptılar!.. "CHP yalakalığı"nda sınır tanımayıp, Pervari'yi "Gediktepe" olarak yutturmaya kalkanlar da oldu!..
Pervari nire, Gediktepe nire?..
Arada var, 100 kilometre!..
Gerçi, normaldir... Kılıçdaroğlu da öyle demişti ya, gittiği Kağıthane'nin "Kağıttepe" olduğunu sanmıştı ya!..
ORASI, ADI ÜSTÜNDE BOY MEVZİSİ!
Bay Kılıçdaroğlu bunu söyler de, "yoldaş ve candaş medya" hiç geri kalır mı?.. Onlar da, "sınırdan 100 kilometre içeride"ki Pervari'yi "Gediktepe" yaptılar!.. Orada verdiği pozu da, "sınırda, ayakta" diye lanse ettiler... Oysa, o karakollardaki "boy mevzileri"nin tamamı, Ankara ve İstanbul'daki karakollarda da var... Adı üstünde, "boy mevzisi"nde elbette "ayakta" durulur!.. Orada "çömelmeye" kalkarsan, gülerler adama!..
Daha da açalım mevzuyu:
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın gittiği Gediktepe'deki mevzi, "sıcak çatışmalar"ın olduğu "top mevzisi"ydi... Top namlusunun atış yapabilmesi için top mevzisi en fazla 40 cm yükseklikte yapılıyor. Kılıçdaroğlu'nun girdiği mevzi ise "karakolların etrafı"nda kurulan "gözetleme mevzisi"nden başka bir şey değil!.. Karakol mıntıkası içine kurulan bu mevzilerde askerin ayakta ve karşıya bakması esas olduğundan "insan boyu" esas alınarak 1.5 metre oluyor!..
Özetleyecek olursak;
Kağıthane'nin "Kağıttepe" olduğunu sanan Bay Kılıçdaroğlu, Pervari'yi de Gediktepe zannetmiş!..
TSK DA ŞOVA ALET OLDU!
Tabii, bu arada "CHP'nin siper şovu"na, "TSK'nın da alet olduğunu" söylemeden geçemeyiz... Başbakan Erdoğan'ın Gediktepe'yi ziyaretini kendi internet sitesinde yayınlayan Genelkurmay, "Başbakan ve bakanların ismine hiç yer vermezken", dahası "sadece 4 fotoğraf" yayınlarken Bay Kılıçdaroğlu'nun ziyaretini "tam 14 fotoğraf"la duyurmuş... Üstelik, o ziyarete "CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ın da katıldığını" vurgulamış!..
Dahasını da söyleyelim:
Ziyarete dair, "CHP'nin internet sitesinde 4 fotoğraf"a yer verilirken, "Genelkurmay'ın internet sitesinde 14 fotoğraf" yayınlanmış!..
İnsan, ister istemez düşünüyor:
"TSK da mı CHP'nin yoldaşı?!?"
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...