Üç yüz yılın en büyük çöküşü!
"Piyasa Gurusu" diye ün yapan Robert Prechter, piyasaların son üç yüz yılın en büyük düşüşünü yaşayacağını öne sürerek, küresel ekonomik krizle ilgili oldukça ürkütücü bir tablo çiziyor. Ona göre; beş-altı yıl içinde borsalarda görülmemiş bir düşüş yaşanacak. Bu senaryo gerçekleşirse, bildiğimiz dünyadan eser kalmayacak demektir.
Böyle bir düşüşün sarsıcı etkileri, sadece piyasaları ve sadece ekonomiyi değil, dünyanın siyasi haritasını da değşitirecek, askeri güç dengelerini tepetaklak edecek, devletlerin/milletlerin çöküşünü ya da tarih sahnesine çıkışını hazırlayacak demektir. Senaryonun inandırıcı bulunmayacağını biliyor olmalı ki, "Ben kış geliyor, bir palto alın diyorum. Diğerleri size çıplak gezmenizi tavsiye ediyor. Eğer benim görüşüm yanlışsa size birşey olmaz, ama onlar hatalıysa ölürsünüz. Bu belli bir süre güvende olmak için verilmiş oldukça şefkatli bir tavsiye" diyor.
Küresel ekonomik kriz konusunda, milyarlarca insanı felakete sürükleyecek büyük bir yalanla karşı karşıyla olduğumuz bir gerçek. "Paniği önlemek" gibi masum bir gerekçeyle kamufle edilen bu yalan, paniği önlemenin çok ötesinde, varolan güç dengesini koruma, bazı ülkelerin gücün ve küresel iktidarın ellerinden kayıp gtimesini önleme kaygısına dayanıyor.
Krizle ilgili her türlü senaryo tartışıldı bugüne kadar. Ancak hiç bu kadar kötüsü söylenmemişti. Son aylarda, dünya genelinde görülen nisbi iyileşme işaretleri, aslında çok daha büyük bir sarsıntı öncesi sessizlikten başka bir şey değil. Sanki ABD'yi 2009'da vuran kriz bitmiş gibi, Yunanistan kurtuluşa ermiş gibi, İspanya ve İtalya paçayı kurtarmış gibi bir görüntü oluşturuluyor.
Bırakın Federal yönetimi, ABD'nin otuzu aşkın eyaleti batmış durumda. Borç 14 trilyon doları aştı. Avrupa'da, bırakın küçük ekonomileri, bazı büyük ekonomiler batmış durumda. Büyüme yüzde sıfıra doğru seyrediyor. Kamu borçları kontrol edilebilir düzeyini çoktan aştı.
Ve en önemlisi; bu son baharda Avrupa'da çok büyük şok dalgaları bekleniyor. Şirket batışlarının yanı sıra, ülke batışlarına tanık olacağız sanki. Türkiye, her ne kadar büyüme rekoru kırıyor olsa da, sonbahar şokunu nasıl atlatır, düşünmek lazım.
Her zaman söylediğimizi tekrarlayalım: Bu bir ekonomik kriz değil. Dünyanın güç haritasını değşitirecek bir buhran. Dünyada jepolitik çözülmelere, ülkelerin temel politikalarında radikal değişikliklere, bölgesel gerilimlere, sosyal patlamalara yol açabilecek bir buhran. Ve "büyük yalan"a inanıp sakın krizin atlatıldığını düşünmesin kimse. Daha şok edici gelişmelere hazır olmayı önermek, belki bu aşamada söylenebilecek tek sihirli cümle olacaktır.
Mavi Marmara ve kirli çamaşırlar
İsrail, filo baskınına yönelik iç soruşturması bitene kadar Türkiye'ye ait yardım gemilerini serbest bırakmayacağını açıkladı. Savunma Bakanlığı Sözcüsü Shlomo Dror, İsrail'in filo baskınıyla ilgili yürüttüğü iç soruşturma sonuçlanana kadar el koydukları 6 yardım gemisini bırakmayacaklarını söyledi.
Hakan Albayrak, Salı günü, "İsrail'e kullanılmış çamaşır yardımı" başlığı altında şunları söylüyordu:
"Kendilerini savunmak için" valizlerimizdeki kullanılmış çamaşırları bile çaldı İsrailliler. İç çamaşırlarımızı bile... Demek ki durumları çok kötü!!! Gazzelilerin durumundan da kötü!!! Fukaralıktan ne yaptıklarını bilmiyorlar!!! Gazze'den önce İsrail için yardım kampanyası düzenlemeliydik!!! Geç olsun güç olmasın... Haydi İHH; İsrail'e kullanılmış çamaşır gönderelim!...
Soruşturma bahane, ellerinden gelse gemilere el koymayı bir ekonomik kazanç görecekler. Gazze'ye saldırdıklarında insanların evlerini basıp ziynet eşyalarını, paralarını gasbettikleri gibi...
BAE: İran mutlaka vurulmalı
Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) ABD Büyükelçisi, maliyet hesaplaması yapıldığında İran'ın nükleer programının bombalanmasının nükleer silah sahibi olmasını beklemekten daha karlı olacağını söyledi. Büyükelçi Yusuf al-Uteybe, İran'a dönük yaptırımların etkisiz olması durumunda askeri seçeneğin kullanılmasından yana olduklarını belirtti. "Bu bir kar-zarar analizidir" diyen Uteybe; İran ile 12 milyar doları bulan ticaret hacimlerine rağmen nükleer silah sahibi İran'ı engellemeyi daha önemli gördüklerini ifade etti.
BAE ile İran arasında neler döndüğünü, son İran ambargosuna ilk uyan ülkenin neden BAE olduğunu ve Dubai krizinin arkasında nelerin yattığını, dolayısıyla bu sözlerin ne anlama geldiğini anlamak için Perşembe günkü "Dubai şoku, terör kartı ve Karadeniz savaşı!" başlıklı yazıyı tekrar okumanızı öneririm...
Düzeltme
6 Temmuz 2010 tarihli "Bunlar doğru mu?" başlıklı yazıda, kamu kurumlarına ait internet güvenliğinin İsrailli şirketlerin kontrolünde olduğuna dair bir iddia vardı. Başbakanlık da sayılan kurumlar arasındaydı. Başbakanlık Basın Müşavirliği, böyle bir durumun kendileriyle ilgisi olmadığını açıkladı. Düzeltir, özür dilerim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.