Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

İyilik ettiğinin şerrinden sakın

İyilik ettiğinin şerrinden sakın

Mesnevi'de şöyle bir hikaye vardır: Vakti zamanında iyi anlaşan bir şehirliyle bir köylü varmış. Köylü, yılın bazı aylarında şehre gelir ve şehirli arkadaşına yakın bir yerde çadır kurar, burada vakit geçirirmiş. Şehirli, köylü dostunun her türlü ihtiyaçlarını karşılar ve onu paşalar gibi ağırlarmış. Bu durumdan çok mahcup olan köylü, şehirli dostunu köye davet eder ve burada vefa borcunu ödeyebileceğini söylermiş. Ama şehirli buna pek yaklaşmaz ve arkadaşını kırmadan reddedermiş. Ama köylü, arkadaşını ikna etmek için elinden geleni yapıyor ve ona bahçesinden ikramda bulunacağını vaad ediyormuş. Hatta şehirlinin oğullarıyla görüşerek onu ikna etmeye çalışırmış. Şehirlinin oğulları, köyde hoşça vakit geçirebileceklerini düşünerek babayı ikna etmeye çalışsalar da başaralı olamıyorlarmış. Çünkü şehirli kararlıymış " gitmem oğul, iyilik ettiğin kişinin şerrinden sakın demişler, dostluk son demdedir. Korkarım ki, bir şeyler olur da, tohum bozulur, sohbet vardır, keskin bir kılıca benzer, bostanı ekini kış gibi kesip biçer, sohbet vardır ilkbahar gibidir her tarafta açar, sayısız meyveler verir, ihtiyat ve tedbir ona derler ki kötü zannı gideresin, kaçıp kötülükten kurtulasın" der ve oğullarını kibarca geri çevirir. Ancak oğullar kararlıdır ve sekiz yıl sonra babayı ikna ederler. Bir sabah yüklerini alırlar binbir çileyle köyün yolunu tutarlar. Yol yorucudur ve uzunca bir yolculuğun ardından nihayet köye ulaşırlar. Ama ne yazık ki, şehirli arkadaşını sekiz yıldan beri misafir etmek için mücadele eden köylü, bağına bahçesine zarar gelir endişesiyle kapıyı açmaz ve yüzünü gizlemeye çalışır. Yaşadıkları karşısında deliye dönen adam, beş gün boyunca sokakta soğuğun ve yağmurun altında kalır ve oğullarına sitemlerini bildirir. Ağır hava koşulları altında zor günler geçiren şehirli, arkadaşının kapısına vurur ve kendisine yardımcı olmasını ister. Ama adam "hayır ben seni hiç tanımıyorum" der ve ondan uzak kalmaya çalışır. Bunun üzerine şehirli öfkelenir, "soframdan fazlasıyla yemek yemedin mi? filan gün, sana şunları almadım mı? Aylarca bana konuk olmadın mı? Sayısız ikramlarıma ihsanlarıma nail olmadın mı? Diyerek öfkesini atlatmaya çalışsa da köylü hayır ben seni hiç tanımıyorum der ve kapıyı kapatır. Yine bir gün yağmur hızla yağmakta ve dondurucu bir soğuk esmektedir. Şehirli oğullarıyla birlikte çaresiz arkadaşının kapısını yine çalar ve ona "burada binlerce cefa çektik, bildikten dostani soydan gelen bir cefa ağyarın üç yüz bin cefasına eşittir, şu yağışlı gecede kalacağımız bir yer ver de kıyamette sen bunun ecrini alırsın" derler.

Köylü " işte şurada bağcının sığındığı bir kulübe var. Bağcı o kulübede kurtları bekler, kurt gelirse okunu alır ve öldürür. Eğer sen de bu zahmete katlanırsan oraya geçebilirsin" der. Şehirli çaresiz bu teklifi kabul eder, zaten yapacak başka bir şeyi de yoktur. Oğullarıyla birlikte külubeye gelir ve bütün gece elinde yayla dolaşır durur. Tam da bu sırada yukarı taraftan bir karartı belirir. Şehirli, gelenin kurt olabileceğini düşünür, yayı alır ve vurur. Bunun üzerine köylü evinin kapısından çıkar ve vurduğun kurt değil, eşeğimin yavrusu der ve şehirliye çıkışır.

Bunca çilenin ardından şehirlinin başına yeni bir sıkıntı daha düşmüştür. Ve nihayet binbir pişmanlıkla geri şehre döner ve oğullarına sitem eder.

Hikayede gündelik hayatımızda yaşadıklarımızdan bir çok şey bulabiliriz. Ancak burada öncelikle insanın, sadakatsızlığı, nankörlüğü ve bencilliği dikkatimizi celbediyor ve bize kendimizi görmemiz noktasında sinyal veriyor. Her şeyden önce insan iyilik yaptığı, birlikte vakit geçirdiği, sevgi ve saygı beslediği kişilerden kötülük gördüğünde daha büyük bir tahribat yaşıyor. Çünkü, kişi sevdiği kişiden verdiği sevgi kadar sadakat beklemektedir. Bu nedenle yaşanan ayrılıklar, düş kırıklığı, ihanetler kişiye sevdikleri tarafından atılan kurşun gibi tesir eder. Her birimiz bu kurşundan korunmaya çalışırız. Bunlar arasında, mümkün olduğunca yaptığımız iyiliğin karşılığını Allah'tan beklemek, insanlara karşı merhametli ve adil olmak, yaptığımız işlerin sonucunu düşünmek önemli birer siper olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi