Retçi medya ile evetçi medya
12 Eylül gününe kadar referandum üzerine çok konuşulup, çok tartışılıp, çok yazılacak ve çizilecek. Ekranlar, gazete sayfaları, haber siteleri, bu tartışmalarla dolup taşacak.
Herkes kendisini bu tartışmanın bir yerine koyacak ve ne söylüyorsa, kime seslenmek istiyorsa, düşüncesi neyse aktaracak.
“Peki, bütün bu konuşmaları, tartışmaları, yazanları ve çizenleri kim görecek, kim bilecek, kim okuyacak, görenler ve okuyanlar ne anlayacak?”
İşte bu sorunun cevabını; “Ret’çiler” ya da “Şer’ciler”; “yönetilen dekorasyoncular” olarak tartışacaklar, konuşacaklar, yazacaklar ama bu sorunun cevabını bilemeyecekler. Çünkü onlara soru sorulmaz, sadece onlar sorar ve istedikleri cevabı “emirle” alırlar.
Peki; “Evet’çiler” ya da “Millet-devlet kaynaşması olmazsa olmaz” diyenler, bilirler mi? Evet bilirler. Zaten bilmeseler, insan hak ve özgürlüklerinden yana olmazlar.
Şimdi “Ret’çiler” ya da “Şer’ciler” kısmında yer alan kişilerin; devletin belli kademelerindeki ilişkileri bilinmekte ama halkla ilişkileri nasıldır ona bakalım.
“Şercilikten” menfaat umanlardan herhangi birini gözümüzün önüne getirelim ve şöyle tepeden tırnağa süzerek, tanımaya çalışarak şu sorularla gezinti yapalım:
“Şer yanlılarından hangisi bu toplumun değer yargılarını kabul etmiş, hangisi kendisini bu topluma ait bir fert olarak hissetmiş ve bugüne kadar deklare etmiştir?”
Soralım ve cevap verelim; “Bu kişi ya da kişiler; milletimizden ayrı yaşar, toplumdan ayrı yerlerde yer içer, eğlenir ve halkımızın; örf, adet, gelenek ve sosyokültürel hayatına yabancı bir gözle bakarlar mı?” “Evet.”
“Bu milleti millet yapan değerler, onlar için “yıkılması ve yok edilmesi” gereken unsurlar değil midir, bunun için televizyonlarında, gazetelerinde milletin değer yargılarını hiç edecek yayınlar, diziler, programlar yaparlar mı?” “Evet.”
“Kendileri dışında yapılan bu ve benzeri veya yabancı menşeili ne kadar görsel, basılı ve sesli yayın varsa, halkın “dininin rencide” edilmesi adına destekleyip; bangır bangır, reklâm ve tanıtım yaparlar mı?” “Evet”
“Peki, bu din nefreti, toplumdan da nefret anlamına gelmez mi?” Elbet bu anlama gelir. “Şer’ci” ya da “Ret’çi” olarak halkın özgürlüklerine bunun için set çekmiyorlar mı? “Evet.”
“Ret’çilerden” biri ya da birkaçı, Anadolu’muzun herhangi bir noktasına gitse, kimler tarafından karşılanır ve beslenirler? O şehir halkından ayrı düşünen ve kendileri gibi ayrılıkçılarla beraber olup, onlarla yiyip içtikten sonra bir de; “Halk böyle düşünüyor” diye utanmadan ve sıkılmadan yazmazlar mı? Hem de en alasını yaparlar ve yapmaktadırlar.
Şer’cileri geçelim ve “Evet” diyenlere ya da “ülkemizin birlik ve beraberliğine” hizmet edenlere bakalım ve son soruyu bir de onlara soralım.
“Milletimizin birliği ve devletimizin bütünlüğünden yana olan ve “Evet” diyen medya mensupları, Anadolu’muzun herhangi bir yerine gitseler, halk tarafından mı karşılanırlar, yoksa içinde yaşadığı topluma her haliyle yabancı kalan küçük azınlık, ayrılıkçılar tarafından mı karşılanırlar?” Elbet halk tarafından karşılanırlar.
Referandumda “Evet” diyerek, seksen yıldır halk iradesinin hiçe sayıldığı ülkemizin demokratikleşmesi adına çaba harcayan insanları, halkın bütün yaşam alanlarında bulabilir, görebilir, konuşabilir ve komşuluk edebilirsiniz. Ya “Ret’çileri” nerede bulursunuz?
“Evet” diyenler, kendi topraklarında “insanca” yaşamak isteyen her vatandaşımız gibi, bu ülkenin bir ferdidir ve asla imtiyazlı sınıflardan değildir. Ayrıca imtiyazlı olmak da istemezler. Çünkü inanır ve itikat ederler ki, “Hak” nezdinde “halkla birlikte olmak” vardır. “Hak” inancı, halka sahip çıkmanın bir gereğidir.
İşte bu yüzden “Evet” derler ve “Evet” denilmesi için insani görevlerini yaparlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.