Sen sus apo-letlerin konuşsun!
“Sus! Sus! Kimseler duymasın!” Bu bir zamanlar piyasanın en gözde şarkısı idi…
Tek particilikten müdevver Türkiye’nin ağır-oturaklı kurumları için bu şarkıdan iyisi olamazdı. Sus, sustur! Ört üstünü! Daha sıkı ört! Pis kokular yükselince onu bastıracak “vatan millet Sakarya” esansları yay!
Fakat dünyanın bütün esanslarını boca etseler de artık koku bastırılamıyor!
Kol kırılır yen içinde kalırdı! “Devlet sırrı”nın ucu bucağı yoktu.
Hele mevzu askerî ise! Hiç konuşma! Ebedî sükut!
Ne yazılır, ne konuşulur sadece susulurdu…
Susmayanı susturmak ikinci aşama idi. Kimler susturulmadı ki? Hangi kalemler kırılmadı, hangi davalar buyurulmadı ve hangi hükümler verilmedi ki...
Buna karşılık yerli yersiz konuşan apoletler: “Biz yekpareyiz! Görüş farkımız olmaz! Vatanseverlik bizim işimiz! Bizi eleştirenler haindir!”
“Kağıt parçası”, “ıslak imza”nın ısbatı ile ete kemiğe büründü: Susma sırası herkesi ihanetle suçlayanlara geldi. Fırsat icad edip bol kepçe konuşan, komutanları arkasına dizip açıklamalar yapan, omzundaki yıldızları parlatırcasına tafralar atan Başbuğ’a ne oldu?
Dut mevsimi de geçti. Bu suskunluk neden?
Birileri, milletin çocuklarının gök ekini biçer gibi biçilmesine sebebiyet veren PKK’lılar için “Adamlarımız çok ağır zayiat verdi. ‘Heron’u ya düşürün ya da koordinatlarını değiştirin” dedi mi, demedi mi?
Kim bu “Hava Pilot Üsteğmen”?
Peki “Hava Pilot Yarbay” ne cevap verdi?
“Çaresine bakarız!”
Çaresine baktı mı?
Eski uçucu kumandan “Oraj”ın nesi olur bunlar?
Biz susarken, susturulurken meğer “askerî hukuk”(!) ve bürokrasi biteviye konuşuyormuş!
MİT’in raporu üzerine dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ askerî savcılığa soruşturma emrini vermiş. İki subayın adı Ergenekon yapılanması içindeki Karargâh Evleri soruşturmasında da geçtiği için dosya 23 Eylül 2008’de Hava Hâkim Albay Zeki Üçok’un önüne gitmiş.
Soruşturma elbette sürüncemede kalmış. Çünkü bu “Üçok” “sahte çürük” davasında tutuklanmış!
Ya komutanlıklar arasındaki yetki tartışmaları? Dosya yetki ihtilafından dolayı bir müddet -yani iki buçuk yıl- ortada kalmış. Millî Savunma Bakanı “O bakar, bu bakar derken bir müddet tereddütte kalınmış ama şimdi iş yolunda, tahkikat devam ediyor” şeklinde yapıyor bu iki buçuk yıllık sürüncemenin özetini!
İki buçuk yıl: Bir genelkurmay başkanı gidiyor, ikincisi de gitmek üzere!
İkinci genel kurmay başkanı gidiyor. Nereye? Bodrum’a!
İyi tatiller Paşam!
Üçüncüsünün gelmesi bekleniyor! Piyangodan değil, askeriyenin sistematik yapılanmasından çıkıyor.
Bu uzun susma onun döneminde de devam edecek mi?
Ordu, 1980’den sonra kendi hiyerarşisini garantiye almak için bir düzen kurmuş. Bu düzenin elemelerinden geçenlerin nerelere geleceği önceden belli. Bu o zaman ihtiyaçlara cevap veren bir yapı ise eğer, bugünün ihtiyaçlarına cevap vermediği kesin.
Türkiye’nin silahlı kuvvetlerine bugünün dünyasını iyi bilen, Türkiye’nin geleceğini doğru okuyan lider yönetici lâzım.
Bu çarktan bu çıkar mı?
Elcevap: Çıkmaz! İki yıllık nöbeti tutan, devletin sadece kendi makamdaşlarına sağladığı imkânları arkasına alan, yazlık köşküne kapağı atar!
Bu YAŞ böyle oldukça, asker kendi göbeğini kestikçe, herkes susar- susturulur apoletler konuşur!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.