Yurttaş kene!
Demek ki rüyasına, ABD’nin meşhur basın imparatoru girmiş: William Randholph Hearst. Hani şu meşhur rejisör Orson Welles’in bütün zamanların en iyi filimler arasında sayılan Yurtdaş Kane’i…
“Hörst” az buz bir gazeteci değildi. Bütün dünyada gazetecilik okullarında hayatı ders olarak okutulan bir medya patronu. (Demek ki bizimki dersini iyi çalışan bir basın yayın öğrencisi imiş!)
Hearst, Joseph Pulitzer ile birlikte, “bulvar gazeteciliği” denilen sansasyonel magazin gazeteciliği tarzının ceddi sayılır. Yirmili yaşlarda babasının gazetesini yönetmeye başladı. İlk yıl tirajı iki katına çıkardı. Babadan kalan madenleri satıp 1895’te New York gazetesi Morning Journal’i (Sabah Gazetesi) satın aldı. The World gazetesiyle tiraj rekabeti Amerikan gazetecilik tarihinde yeni bir devir açtı. 1896’da Evening Journal (Akşam Gazetesi)ni de alınca, Hearst “şiddet ile suçun pazarlanmasındaki öncülüğü” üstlenmiş oldu. Yüksek paralar ödeyip rakip firmaların elemanlarını transfer ederek takımını güçlendirdi.
Gazeteler arasındaki tiraj kavgası, Küba’nın, İspanya’ya isyanını tahrik etmesiyle zirveye ulaştı. Hearst’ün ve rakibi Pulitzer’in yayınları, kamuoyunu aylarca İspanyol vahşeti haberleriyle doldurarak isyanın şiddetlenmesine ve ABD’nin 1898’de savaşa girmesine sebep oldu. Hearst, Küba haberleri için özel bir ekip kurdu ve kendisi de bir süre sonra bölgeye gitti. Dört ay süren savaş müddetince, bazı günler birkaç özel baskı yapan gazetesinin tirajı bir milyona ulaştı.
20. Yüzyılın başında ülke çapında bir gazete zinciri (tröst) kurdu. 39 yaşında siyasete atıldı. Temsilciler Meclisi’ne seçildi. 1904 seçimlerinde Demokratların başkan adayı olarak başarılı olamadı. New York belediye başkanlığı ve valilik seçimlerinde de sonuç alamadı. 1910 yılında kendi haber ajansını kurdu. 1920’li yıllarda, en parlak döneminde yayınları ABD’de 13.2 milyon adet satışa ulaşmıştı. Bu her üç Amerikalıdan birinin onun okuyucusu olduğu anlamına geliyordu.
Hearst, ömrünün son yıllarını Kaliforniya’daki malikânesinde, dünyanın her tarafından topladığı yüksek değerde resim ve antika koleksiyonlarıyla geçirdi. 1951 yılında 88 yaşında öldü…
Hörst basın tarihine tiraj için savaş çıkaran gazeteci olarak geçti. Küba’ya gönderdiği muhabirlerden birinin şu mealdeki telgrafına verdiği cevap meşhurdur: Muhabir-“Burada savaşa benzer bir şey yok.” Hörst: “Sen haberi gönder, savaşı biz çıkarırız!”
Hörst’ten neredeyse yüz yıl sonra. Ülke Türkiye… O zaman “kartel” denilen grubun en büyük gazetesinin yazı işlerinde sabah toplantısı…
Haber ajansının genel müdürü gündemi sıralarken bir Yunan televizyonunun Kardak kayalıkları denilen ve Türkiye’ye ait olduğu iddia edilen bir yere Yunan bayrağı diktiğini söylüyor.
Kardak’a Yunan bayrağı çekildiği haberi gazetede yer alıyor. Ajans müdürü haberi ateşliyor: İzmir Bürosu’ndan bir gazeteciyi helikopterle Kardak kayalıklarına gönderiyor ve Yunan bayrağını indirtip, Türk bayrağını diktiriyor. Ertesi gün gazetenin manşeti belli! Bir acar gazeteci genel yayın yönetmenine, “bu manşet savaş çıkarır, bari bu kadar büyük verilmese” diyor.
Gazetenin genel yayın yönetmeni William Hearst’ün ruhunu şad edecek bir cevap veriyor! Meslek aşkına (!), tiraj için icabında savaş da çıkarılır alimallah!
“Kardak krizi” diye kayıtlara geçen olay, işte bu gazetenin mutfağında pişiriliyor. Zamanın hanım başbakanı kahramanlık fırsatı yakalamış bir edayla, vatanın çakıl taşının bile verilmeyeceği nutukları atıyor. Deniz kuvvetleri oraya sevk ediliyor…
ABD Cumhurbaşkanı’na iki müttefikin, Türkiye ve Yunanistan’ın küçük kayalıklar için savaşma noktasına geldikleri haberi veriliyor. Adam ne yapsın! Kahkahasını zor tutmuş!
Neyse araya giriyorlar, yatıştırıyorlar ve iki ülke de böyle pestenkerani gazeteci numaraları yüzünden harbin eşiğinden dönüyor.
Hürriyet’in genel yayın yönetmeni malum… Şimdilerde arkaplanda. O, Türk basın tarihine en azından bu Hörstvari tutumundan ötürü geçmeli!
Fakat işe bakın ki, Hörst babadan ve meslekten gazeteci, kimsenin adamı değil. Gazetesini bu havada yönetiyor. Bizimki ise, bir büyük gazete patronunun adamı. Bir taraftan yayını yönetiyor, diğer taraftan da patronunun iktidarlarla ekonomik ilişkilerini ayarlıyor. İki yönlü başarı için ne yapmak gerekirse yapıyor. Bir sürü kirli manşet onun eseri…
Kendisi Türkiye’nin basın imparatorunun yanında çalışıyor ama, demek ki asıl oynamak istediği rol, patronun rolü! Hörst için –gerçi kendisi memnun olmamış, gösterimini engellemeye çalışmış ama- “Yurttaş Kane” filmi çekilmiş. Bizim Hörst mukallidi için de bir film çekilmemesi büyük eksiklik. İlgilenenler için filmin adı benden: “Yurttaş Kene!”
İyi bir bir komedi filmi çıkacağından şüphe yok!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.