Referandum Retçilerini Anlamak İçin Korkunç Dram 1
Referandum retçilerinin zihin yapılarını anlamak ve sadece kişisel imtiyazlarından başka hiçbir şey düşünmeyen, hak hukuk çiğnemek için neleri göze alabileceklerini ortaya koyan nice acı olaylar yaşanmıştır bu topraklarda.
Mesela gece araba farları ışığında nice insanlar asılmıştır. Sırf bölgede isyanlar çıkabilir, itirazlar olabilir, hak ve hukuk aranabilir, devletten şikâyetler ve isteklerde bulunabilinir diye akla hayale gelmedik yöntemlerle nice faili meçhuller vardır.
Bugün, yarın ve sonraki gün devam edecek dram ise referandum retçilerinin niyetlerinin, düşüncelerinin ve zihni kirlilikleriyle beraber, ruh yapılarının nasıl bir atmosferde seyrettiğini görmek ve tanımak bakımından bilinmesi gereken acı bir hikâyedir.
Devlet eski bakanlarından ve siyasetin duayenlerinden Mehmet Turgut ismini genç nesil bilmeyebilir, tanımayabilir. Mehmet Turgut; siyasetçi olarak, devlet adamı olarak bu ülkenin en karanlık dönemlerine yakından ve içeriden şahitlik etmiş birisidir.
İşte “Adıyamanlı Rıza Uncu”nun dramını o yazmış. “Siyasetten Kesitler” adlı kitabından aynen yayınlıyorum.
“27 Mayıs 1960 sabahı Adıyaman çarşısı. Çarşıda bir çerçi, adı Rıza Uncu… Tanıdıkları ve müşterileri ona ‘Rizko’ demektedirler. Bu ad sonraları “İhtilalci Rizko” olacaktır.
Çerçilik o bölgede veya Anadolu’nun büyük bir kısmında bir meslektir. Daha çok fakir satıcıların mesleğidir. Çerçi iğneden ipliğe, sabundan kolonyaya, taraktan diş macununa, mendilden eşarba, basma, keten ve havludan kınaya kadar her şeyi satan bir seyyar satıcıdır.
Çerçilerin genelde birer eşeği vardır ve eşeğin üzerinde üçayaklı bir tabla. Bazen eşekleri de yoktur ve satacakları malları ve tablalarını kendi sırtlarında taşırlar. Her gittikleri köyde tabla kurulur ve tabla üzerinde satılacak eşyalar sergilenir.
Süs püs eşyası, üst baş, dikim ve giyim eşyası, iğne iplik ve ayna tarak. Basma, pazen, bez ve benzeri her şey. Yeter ki köyde alıcı bulunsun. Aslında çerçiler özellikle Güneydoğu Anadolu’da bakkal ve benzeri dükkânların hiç bulunmadığı köylere giderler. Malları hemen her zaman veresiye alır, veresiye satarlar. Bazen peşin para ile sattıkları olursa da, genelde peşinleri; yumurta, tahıl, kuru üzüm, ceviz ve diğer kurutulmuş meyvelerdir. Yani bir nevi değiş tokuş…
İşte Rıza Uncu bunlardan biridir, hem de en fakir ve en zavallılarından biri. Adıyaman’ın merkez köylerine gider gelir; bir gün bu köyde, başka bir gün diğer köyde, başka bir gün diğer bir köyde kalarak dolaşır durur. 10-15 günde bir de şehre inip alacağını alır, satacağını satar.
26 Mayıs akşamı şehre iner, ertesi gün Cuma günüdür. Hem alışverişini yapacak, hem Cuma namazını kılacaktır. Evinde radyosu, şehirde ise dostu ahbabı yoktur. Bu bakımdan ne olup bittiğini bilmeden evinden çıkıp çarşıya dalar. Alışverişini yapıp köylere gitmek üzere hazırlanacaktır.
Etraf tenhadır, insanlar sessiz ve acayiptir. Bir köşede üç beş kişi fısıltı halinde konuşmakta, şurada veya burada düşünceli ve buruk insanlar vardır. Bazı dükkânlar hiç açılmamıştır. Rıza her şeyi vaktin biraz erken olduğuna yorar ve yoluna devam eder. Yolda bir öğretmenle karşılaşır. Öğretmen, Rıza’nın dilinde “Eğitmen” olur sonraları. Rıza’nın birkaç kuruş alacağı vardır öğretmenden.
Öğretmen neşe içinde, biraz alaylı Rıza’ya yaklaşır ve bir şeyler söylemek ister. Rıza öğretmenin konuşmasına meydan vermeden ve öğretmenin neşesinden faydalanmak istercesine, “Eğitmen bey, birkaç kuruş borcunuz var, acaba burada görmüşken verir misiniz?” der korka korka, çekine çekine ve biraz da dil ucu ile.” Devamı yarına…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.