MHP: Değişmek mi, başkalaşmak mı?
Gerçek bir siyasî akımın temel sabiteleri vardır. O sabiteler korunmak kaydıyla değişme olağandır. Çünkü siyaset günün şartlarını gözetmek zorundadır.
Temel sabiteler değişmeye başlayınca, değişme değil, “başkalaşma” (tegayyür) sözkonusu olur.
Hafıza zafiyeti, ismin ve cismin devamı hâlinde bu başkalaşmayı gözden uzak tutabilir mi? Tutabilir, tutuyor da... Fakat yine de bir zamanlar işin içinde olanlar, fikri ve zikri yerinde bulunanlar değişmenin değil, başkalaşmanın farkına varırlar.
Bugünkü şartlarda, MHP’nin değişerek devam ettiğini söyleyebilir miyiz?
Görünen o ki, MHP devam etmiyor, başkalaşıyor!
Onun adının başına bir harf eklemek lâzım. Bu harf “C” olabilir. Çünkü bu parti artık en çok CHP türevi partilere benziyor.
1980 öncesinde MHP’nin savundukları ile CHP’nin savundukları arasında dağlar kadar fark vardı.
Mesela, CHP o zaman da Anayasa Mahkemesi’nin oligarşik bir kurum olarak devamının mücadelesini verirdi. Peki MHP ne yapardı?
MHP’nin bu konudaki görüşlerini, 1977-80 arasında MHP milletvekilliği yapmış olan Nevzat Kösoğlu ortaya koyuyor. O zaman Meclis’te yaptığı konuşmayı okuduğunuzda, gayri ihtiyari “ya Nevzat Bey MHP’li değil, ya bugünkü MHP sözcüleri” diyorsunuz.
“Anayasa Mahkemesi’nin birkaç yıl önceki bir af kanunu dolayısıyla vermiş olduğu kararlar, milletin çok büyük bir çoğunluğu tarafından doğru bulunmamış ve bu mahkemenin teşrii (yasama ile ilgili) bir görev yüklenerek kuvvetler ayrılığı prensibini ihlâl ettiği kanaati yaygınlaşmıştır. Bu gibi hallerde kamuoyu sadece mahkemenin kararlarını değil, müessesenin hukûkî mâhiyet ve varlığını da tartışmıştır. Bu müessese, demokratik rejimimizin işleyişini tehdit eden, millî iradenin tecellî ettiği şekliyle tezahürlerini engellemeye çalışan Demokles’in kılıcı gibi mütalaa edilmiştir.”
“...Meclislerin Anayasa’ya aykırı kararlarını bu Yüksek Mahkeme iptal edecektir. Peki bu mahkemenin yanlış yahut tesir kokan kararlarını kim, nerede temyiz edebilecektir? Böyle bir usul ve merci yoktur. Şu halde Yüksek Mahkeme çok daha titiz davranmak ve kamuoyuna güven vermek zorundadır. Çünkü onun muhakeme mercii de Türk kamuoyudur.”
“...Bu tarz kararların devamı halinde Anayasa Mahkemesi Büyük Millet Meclisi’nin üstünde bir vesayet makamı haline gelecektir ki; bu, demokrasilerde görülmemiş bir hadisedir ve Meclisler’in lüzum ve varlıklarını asgari hadde indirir.”
“Farzımuhal, bu tutumun devam ettiğini düşünürsek, korkarım ki, millet ya Meclisler’i veya Anayasa Mahkemesi’ni tercih etmek zorunda kalabilecektir.”
“... Türk kamuoyunda Anayasa Mahkemesi’nin Meclisler yerine kaim olarak kanun yaptığı çok kereler söylenmiştir. Böyle bir değerlendirmenin doğmasına fırsat vermiş olmak anayasa nizamımızı zedelemiştir.”
“...Şekil yönünden verilen iptal kararları, bazen esas hakkındaki iptal kararlarından çok daha ağır neticeler doğurmaktadır.” (Nevzat Kösoğlu: Konuşmalar, Ötüken Yayınevi, İstanbul, 1987. Kitabı ve bu can alıcı konuşmayı hatırlatan okuyucum Ahmet Hoca’ya müteşekkirim).
Değerli bir kalem sahibi hukukçu ve kültür tarihçisi olan Nevzat Bey’in bu görüşlerinin bugün de taptaze olduğunu görmemek mümkün değil.
Son anayasa değişikliği görüşmelerinde söz alan MHP temsilcilerinin konuşmalarına bakın bir de. Aradaki farkı o zaman anlarsınız. Bir zamanlar MHP böyle fikri zikri oturmuş, geniş kavrayışlı şahsiyetlere sahipti, şimdi ise bazıları prof. titrli yalamalara...
Şu çelişkiye bakar mısınız: HSYK’yı, Anayasa Mahkemesi’ni bu konuma getiren, adliye kadrolarını yandaş/mezhepdaşlardan oluşturan Seyfi dede ve Moğultay dede ile MHP kol kola hayırcı cephede!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.