Fatih Sultan Mehmet’in dinlediği ilk hikâyelerden biri
Cennet mekân Fatih Sultan Mehmet, yine Cennet mekân babası Sultan Murat Han ile baba oğul konuşurken, dinlediği ilk hikâyelerden birinin şu olduğu rivayet edilir.
Fatih Sultan Mehmet, babası ile Edirne’de bulunduğu sırada, zaman zaman nasihatler ve hikâyeler dinlemek ister. Sultan Murat Han’da yine bir sohbette bir başka erenden dinlediği, “Rüzgâr ve Güneş” hikâyesini şöyle anlatır.
“Günün birinde rüzgâr, kendi güç ve kuvvetine güvenerek güneşe, ‘Ben, senden her yönden daha kuvvetliyim’ dedi. Güneş hiç oralı olmadı, fakat rüzgâr yine de geri durmadı. Bu övünüp durmalar, üst üste tekrar edince, o sırada arkasında bir feraceyle yaya giden bir yolcu gördüler.
Birbirlerine; ‘Hangimiz şu yolcunun sırtından feracesini indirirse kuvvetlimiz odur!’ dediler. Şuna ‘Evet’ demek gerek diyen rüzgâr; ‘Ben bunu yenerim,’ diye düşündü. Güneş bir taraftan seyrederken rüzgâr olanca şiddetiyle esmeye başladı. Böylece yolcunun feracesini hemencecik çıkaracağını sandı. Fakat rüzgârın böyle kuvvetle estiğini gören yolcu, feracesine daha da sıkı sarıldı. ‘Şimdi senin feraceni zorla çıkarırım’ diyen rüzgâr, bütün gücüyle esmeye başladı. Hatta neredeyse yolcunun ayaklarını yerden kesiyordu.
Rüzgâr şiddetlendikçe yolcu yere yatıyor, sıkıca yapışıyordu. Rüzgâr da onu top gibi yuvarlıyordu. Yolcunun feracesi arkasından sıyrılmadığı gibi rüzgârın şiddetinden yolcu ona daha sıkı sarıldı. Bu manzarayı seyreden güneş; ‘İşte, gördük ki, bütün güç ve kuvvetini harcadın, zavallı yolcuyu öteye beriye yuvarladın, nice eziyetler ettin, fakat sırtından feraceyi soymayı başaramadın’ dedi.
Rüzgâr kendinin elbiseyi sıyırmaya gücü yetmediğini gördü ve çaresiz güneşe;
‘Şimdi sıra senin, bakalım neler yapacaksın, ben de seyredeyim. Ama biliyorsun ki sen de bir şey yapamayacaksın. Çünkü ben nice sağlam binaları temelinden yıkıp, nice büyük gemileri sulara gömmüş, nice büyük ağaçları kökünden devirmişimdir. Ben işte böyle bir kuvvete sahibim. Sense pek zavallısın, sadece ısıtmaya yeter gücün. Ben ortaya çıkınca, sen bana mani olamazsın’ dedi. Güneş ise şöyle söyledi:
‘Hele sen seyret hangimiz kuvvetli görürsün.’
Güneş hemen hararetle ışığını ve ısısını yolcunun üzerine saldı. Sırtı kızmaya başlayan yolcu, önce yerden kalktı ve yoluna yürümeye koyuldu. Fakat bir yandan da yol yürüyen ve öte yandan sırtı yanan yolcu kendi kendine; ‘Ne kadar da sıcak var’ diye seslenince, rüzgâr; ‘Asıl hüner yürütmek değil, sırtından elbiseyi çıkarmaktadır’ diye cevap verdi. Güneşse; ‘Birazdan görürsün’ dedi.
Kısacası güneş hararetini o derece artırdı ki biraz yürüdükten sonra o sırada yanından geçen bir tanıdığını at sırtında giderken gören dertli yolcu feryat edip, ‘Kerem et, bunaldım, şu feracemi biraz çıkar’ dedi. Atlı, dostunun feracesini sırtından aldı, biraz daha ilerleyince yolcu yeniden feryat edip bu kez; ‘İhsan et, şu dolamamı da al üzerimden’ dedi.
Öte tarafta rüzgâr durumu görüp gayet huzursuz oldu ve güneşe; ‘Evet, sen üstün geldin, beni mağlup ettin. Sana ‘Evet’ diyorum’ dedi.
Bu kıssadan sonra Sultan Murat, Fatih’e hitaben sözlerini şöyle sürdürür.
“Ey oğul! Şunu bilesin.
Buna benzer bir hususun, akıl ve tedbirle, sabır ve dikkatle, basiret ve tecrübeyle elde edilmesi; hiçbir zaman fenalıkla, güçle, kılıç veya pazu zoruyla ya da aceleyle mümkün değildir.
Böyle zaman ve fırsat kollayarak bir şeyler elde edilebilir, fakat acele ve pazu zoruyla olmaz. Bunu ben defalarca tecrübe edip durdum ki bu böyle olmuştur. Bunun için, elde edilmek istenen her şeyin zamanını beklemek gerekir.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.