Bay Dandi ve... Anayasa paketinde “mantı” aramak!
Dün de ifade ettiğim gibi, izin süresini ilk defa bu kadar uzun tuttum… Yazılardan “3 hafta” ayrı kalınca, elbette “yazılması gereken” konular da bir hayli birikti… Onun için, bugün, bazı konulara kısa kısa değineceğim… Salihli’de bulunduğum süre içinde sık sık uğradığım ve ülkenin gidişatı hakkında değerlendirmeler yaptığımız Emin Sert ağabey olsa, şimdi; “Yeter artık, hep yorum, hep yorum… Yorum yorum yoruldum… Artık yorum yok” derdi… Böyle der ama yorum yapmaktan da hiç geri kalmazdı… Meselâ, “referandumdaki tavrını” soranlara, karşı soruyla cevap verirdi… “Nikâh masasına oturdun… Nikâh memuru sordu, evlenmeyi kabul ediyor musun?... Ne diyeceksin?.. Hayır diyeceksen, niye oturdun nikâh masasına?.. Elbette evet diyeceksin!.. Evet diyeceksin ki, bir yuva kurasın… 12 Eylül günü gideceğin oy sandığı da bir nikâh masasıdır… Çünkü orada ülkenin mutluluğu, ülkenin geleceği için oy kullanacaksın… Nikâh masasında kendi mutluluğun için nasıl ‘evet’ demişsen, masanın üzerindeki oy sandığına da ‘evet’ yazılı kâğıdı atacaksın!”
Enteresan bir mukayese değil mi?.. Emin Sert ağabey, hem “yorum yok” diyor, hem de yorumun en güzelini yapıyor…
Evet, “kendi geleceğin” için nasıl “evet” diyorsan, “ülkenin geleceği” için de “evet” diyeceksin!..
ANAYASA NE İÇİN YAPILIR?
Tabiî, herkes Emin ağabey gibi düşünmüyor… Düşünmek zorunda da değil… Ancak, “hayır” diyorsan, bunun gerekçelerini ortaya koymak ve “doğru” şeyler söylemek zorundasın… Hele de bir “parti genel başkanı” veya “kanaat önderi” isen, “alâkasız sözlerle” halkın kafasını karıştırmaya hakkın yok!..
Bunu, özellikle “Baykal’ın kasedi”yle CHP’ye genel başkan olan “Bay Dandi” için söylüyorum…
Sizler de gayet iyi biliyorsunuz ki; Bay Dandi, gittiği her yerde; “Bu Anayasa değişikliği işsizliğe çözüm getirecek mi?” diye soruyor miting meydanında toplananlara… Onlar da, “hayır” diye bağırıyor… Bay Dandi, hemen devreye giriyor ve bağırıyor: “O halde bu değişikliğe hayır!”
Allah için söyleyin;
Bir politikacı bu kadar “sığ”, bu kadar “basit” ve bu kadar “ucuzcu” olabilir mi?.. Bırakın “genel başkanlık” koltuğunda oturan bir adamı, “ilkokul mezunu” bir çocuk bile bilir ki, “Anayasa”ların “işsizlik sorunu”nu çözmek gibi bir işlevi yoktur!..
Bunu “Bay Dandi” bilmez mi?..
Elbette bilir!..
Ama ne yapsın garibim!..
Eteğinde taş yok ki, döksün!..
“İçi boş tenekenin çok ses çıkarması” gibi, habire ses çıkarıyor!..
Maksat; “Lâf olsun, torba dolsun!”
Yoksa, “Bay Dandi” de gayet iyi bilir ki;
“Anayasa”lar; devletin “yasama, yürütme, yargı” gibi temel organlarının yapısını, işleyişini ve birbirleriyle ilişkilerini tanzim eden “temel hukuk metinleri”dir!..
Aynı zamanda “Anayasa”lar;
İnsanların “temel hak ve hürriyetleri”ni düzenlerler… “Devletin gücünü hukukla sınırladığı” gibi, “vatandaşı da devlete karşı korur!”
“Anayasaların varlık sebebi” budur!..
Ama Türkiye’deki uygulama, bunun 180 derece tersinedir…
Daha doğrusu, bugüne kadar böyle olmuştur!..
Yani, bizdeki 1960 ve 1982 Anayasaları “millet, devlet içindir” görüşüne göre hazırlanmıştır!.. Oysa, olması gereken, “devlet, millet içindir” ilkesidir!..
İşte şimdi yapılmak istenen, “milleti öne çıkarmak”tır!.. 12 Eylül’de oylanacak “Anayasa değişikliği” ile getirilmek istenen “temel ruh” şudur:
“Millet, devlet için değil,
Devlet, millet için vardır!”
Daha başka ifadesiyle;
“Milleti yaşat ki, devlet yaşasın” ilkesi esas alınmaktadır!..
Peki bunu “Bay Dandi” bilmez mi?..
Elbette bilir!..
Ama “doğru”yu söylemek işine gelmez!..
İşine gelmediği için de;
Gerçekleri çarpıtır, doğruyu çarpıtır!..
PAKETTE NİYE MANTI YOK?
O kadar çarpıtır ki;
İşi, “Bu Anayasa’da niye Kayseri mantısı yok?.. Niye Malatya’nın kayısısı yok?.. Niye Hatay’ın künefesi yok?.. Niye küflü peynir yok?.. Niye kadayıf dolması yok?..” demeye kadar vardırır!..
Hiç düşünmez ki;
“Anayasa” ile “mantı”nın veya “künefe”nin ya da “küflü peynir”in hiç ilgisi olmaz!..
Ne yani; 1960 ve 1982 Anayasalarında “kayısı” mı vardı, “küflü peynir” mi vardı?..
Ya da, rahmetli Turgut Özal’ın referanduma götürdüğü “liderlerin yasakları kalksın mı, kalsın mı?” oylamasında halka “işsizlik” mi soruldu, “memurun maaşı” mı?..
Hani, hiç çocuğu olmayan “hadım” bir adama, “kaç çocuğun var?” diye abes bir soru sormuşlar ya, “Bay Dandi”nin soruları da bundan farksız!..
“Anayasa’da işsizlik niye yok?”
Sanki olması gerekiyormuş gibi!..
Yanarım, yanarım da;
Böylesine “sığ” düşünceli adamlar “CHP koltuğu”nda oturuyor ya, ona yanarım!..
FİRARİLERE YARDIM VE YATAKLIK!
Biliyorsunuz, ben izinde iken, “Balyoz Darbe Plânı” diye bilinen “darbe teşebbüsü” üzerine, savcılar bir “iddianame” hazırlamışlardı…
İddialar korkunçtu, tüyler ürperticiydi…
Mesela kendi ordumuz içinde bir grup, İstanbul’daki tarihî camileri bombalayacak, o vahim hadisenin akabinde güdümlü protestocular oluşturulacak, o göstericiler askerî tesislere saldıracak, o tesislerdeki kişiler de ayaklanmayı bertaraf(!) edecekti!..
İşte bu iddialar üzerine, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi; bundan 10-15 gün kadar önce iddianamede adı geçen “102 sanık” hakkında “yakalama emri” çıkardı… Sanıklar yakalanacak, sorguları yapılacak ve ya tutuklanacaklar, ya da serbest kalacaklardı!..
Ama, “sanık”lar ortada yok!..
İkisi yakalandı!..
Diğerlerini ara ki, bulasın!..
Sanki yer yarıldı da, yerin içine girdiler!.. Ne bir ses, ne bir nefes!..
“Adres”lerinde yoklar!..
“Telefon”ları desen, kapalı!..
Askerî tabirle, “firar”dalar!..
Ancak, bazı gazeteler; onların “saklanmadıklarını, belli askerî kışlalarda korunduklarını” yazdı!..
Yani, yerleri belli!..
Ama, yakalanamıyorlar!..
Söyleyin Allah aşkına;
Bu adamlar, “hukuk”un gözünde birer “kaçak” ve onları koruyanlar da “yardım ve yataklık” ediyor değil midir?..
Böyle olmasına böyledir de, maalesef “Burası Türkiye”dir ve bu ülkede hukukun gücü, sadece “güçsüz ve garibanlar”a yeter!..
Hukuk, ne “firarî”leri bulabiliyor, ne de “yardım ve yataklık” edenlere ses çıkarabiliyor!..
Bırakın ses çıkarmayı, dün “şok bir talep”le bile karşılaştık!.. İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Turan Çolakkadı’ya vekalet eden Selim Berna Altay, yakalama kararlarına itiraz eden zanlı vekillerinin talebi üzerine 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne müracaat ederek; “yakalama kararlarının infazının ertelenmesini” bile istedi, iyi mi?..
Neyse ki, 11. Ağır Ceza Mahkemesi, “yargıya müdahale” anlamı taşıyan bu talebin “görüşülmeye bile değer olmadığına” karar verdi de, rahat bir nefes aldık!..
Yoksa, savcı beyin bu talebi yerine getirilseydi, “YAŞ toplantısının seyri” değişebilirdi!..
Sonunda iş, kendi mecrasına döndü…
ASKERÎ VESAYET Mİ, MİLLİ İRADE Mİ?
Olayın “hukuk boyutu” böyle…
“Askerî ve siyasi boyutu”nun ne olacağını görebilmek için, mecburen bugünü bekleyeceğiz…
Bugün, “YAŞ kararları” açıklanacak… G
öreceğiz bakalım; “askerî vesayet” mi hüküm sürüyor, yoksa “milli irade”nin dediği mi olacak?..
“Askerî vesayete karşı milli iradenin egemen olmasını” istiyorsak, 12 Eylül’ün “tarihi bir fırsat” olduğunu unutmayalım!..
Kendi geleceğimiz için “Evet” dediğimiz gibi, ülkenin geleceği için de “Evet” diyelim…
Bırakalım, Bay Dandi “Anayasa paketinde mantı aramaya” devam etsin!...
Ne yapsın garibim;
“Mantık” olmayınca,
Pakette “mantı” arıyor işte!..
===============
Tunceli dayanışması mı?
Dün yine bu köşede, bir “son dakika” gelişmesinden söz etmiş, “ayrıntı”larına girememekle birlikte; Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün, aralarında 1. Ordu Komutanı Org. Hasan Iğsız ve Genelkurmay Adli Müşaviri Tuğg. Hıfzı Çubuklu ile birlikte “19 kişi”nin bulunduğu askerleri, “internet andıcı” dolayısıyla ifadeye çağırdığını yazmıştım… Ki, bu “19 kişi” arasında Albay Dursun Çiçek vardı, Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu vardı…
İşte bu “ifade çağrısı”na tepki göstermiş Bay Dandi… Demiş ki; “1. Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız’ın ifadeye çağırılması ile ilgili; eğer bilgi, belgeler var ise niye daha önce açmadınız? Tam Yüksek Askerî Şûra toplantısı sırasında böyle bir karar alınmasını ve bunun tebliğ edilmesini, doğrusunu isterseniz uygun görmüyorum.”
Ne yalan söyleyeyim; Bay Dandi’nin, diğer “18 kişi” dururken, niye sadece Org. Hasan Iğsız’a sahip çıktığını pek anlayamadım!..
Öyle ya;
Hasan Iğsız önemlidir de, mesela Hıfzı Çubuklu önemsiz midir?..
Bay Dandi’nin Iğsız’a sahip çıkmasında “Tunceli ideolojisi”nin bir rolü var mıdır acaba?.. Sadece merak ettim!...