Beşer’in olduğu yerde suç olur
Başlığa baktığınız da, beşer’den kastın insan olduğunu elbette anlıyorsunuzdur. Yine beşer-i hukuk kabul etmiştir ki, savunmasız suç yoktur. Her suç işleminin müdafaası olur. İddia olunan suçlamayı yapanlar, fâil olarak itham olunanın savunmasını almak mecburiyetindedir. Urûn, söyletmen yasası, bu hukuk da kendine yer bulamaz, bulamaz amma adliye târihinde bilhassa hukukçu olmayan hâkimlerin abuk sabuk tatbikatları görülmüştür. Rivayet edilir ki, Yunan’a ilk mukavemeti Ayvalık’da eden Ali Çetinkaya o sıralarda yüzbaşı idi.
Ne var ki, bu zat, 1925’de İstiklâl mahkemesi kararı ile idam edilen Maarif Vekili Şükrü Bey’in, kurmuş olduğu Zaman gazetesinde yayımladığı 1. dünya harbi anılarında meâlen der ki: “Biz savaşa girme oldu bittisine evet diyen kabine meseleye bir de, savaştan mağlup çıkarsak, düşmanlar vatanımızı işgal ederlerse mukavemet için, düşmanı rahat etmeyecek hâlde tutup, bezdirip istiklâliyetimizi temin edecek tedbirleri görüştük. Çeşitli bölgelerimizde, çeşitli depolarda silah, melbusat, cephane idharına(toplama)karar verdik.
Bilhassa vatanperverlikleriyle temayüz etmiş bulunan üsteğmen, yüzbaşı ve binbaşı seviyesinde subaylarımıza bu depoların, harita, anahtar, şifreleri gibi hususatı teslim ederek, müessif hâl vukubulduğunda harekete geçmelerini planlamıştık” diye izahda bulunmuştur.
İşte adı geçen Ali Çetinkaya’nın; Yunan birliklerine kendi inisiyatifi ile karşı koyuşu da bir delildir ki, o subaylardan birinin olduğudur. İlerleyen dönemde hükümet üyeliğine kadar irtika(yükselme)eden Çetinkaya’nın, İstiklâl Mahkemeleri adlı fevkalade mahkemelerin, Ali’ler mahkemesinin ‘Kel’ lakaplısı olanıydı. Hasbel kader bu mahkemelerde reis olarak bulunan Ali Çetinkaya’ya çocukluğunda Kur’an okumayı öğretmiş bulunan ve İstiklâl mahkemesine düştüğünde pek yaşlı ve sağlıksız bir vaziyette bulunan hocası, bir yolunu bulup Ali Çetinkaya’ya ulaştırdığı haberle yargılanacaklar arasında olduğunu bildirir. Mahkeme reisi Ali Bey, mevkuf bulunan hocasını ziyarete gider. Kendisiyle görüşür. Hoca efendi rahatsızlığını, zor şartlar altında süründüğünü, hakkındaki hükmün bir an önce verilmesini rica eder. Ali Bey, mahkemeye gider, dosyayı getirtir. Durumu tetkik eder. Diğer Ali’ler olan arkadaşlarıyla görüşür, yine rivayete göre adamcağıza merhameten önce infaz edelim sonra kararı yazarız diye ittifak ettikleri söylenir. Bütün bunları ihtiyatla yazıyorum, çünkü mahkûmun mübalağası ziyadedir. Dolaysıyla bırakın savunma almak özel görüşmeyle bir hoca efendi hakkında idâm uygulandığı düşünülürse, telafisi kâbil bir cezanın verilmesini, mahkûm diliyle yazayım Yüce Yargıtay’ın adaleti şaşmaz yargıçlarının, savunması alınmamış bir zanlının hakkında verilmiş hükmü tasdikleri, akıl ve hayalden geçmez. Böylece de, mukaddes olan savunmanın ketmedilmesine vijdanı pırıl pırıl hukuk vijdanımız asla rıza göstermez.
Nitekim; Vakit gazetemizin yazı işleri müdürü Ahmet Can Karahasanoğlu savunması alınmadan gıyabında cezaya müstehak görülmüş bulunuyor. Gazetenin kuruluşu öncesinde Cuma dergisi dönemi çalışanları ve yazarları olarak müşahademiz odur ki, Ahmet Can Karahasanoğlu çocuk yaşta mürekkeple buluşmuş ve yaşlı, genç ağabeylerinin arasında yetişmiş bir gazetecidir. Atila Özdür Ağabeyimizin bir zamanlar askerin namazına talimat getirmiş bir komutanın tutumunu beğendiğini anlatan yazıya, Vakit yazarı olması, komutanı methetmesine engel olduğu düşüncesinden hareket eden mahkeme yazı da suç unsuru olmadığını görmelerine rağmen cezaya müstahak kılmışlardı.
Allah’tan o sıralarda yetmişli yaşlarına gelmiş Atila Ağabey, bir af yetişmemiş olsaydı, kodesi boylayacaktı. Ahmet Can Karahasanoğlu evladımıza geçmiş olsun diyor, pederi Mustafa Karahasanoğlu’nu da, “bir aileden bir kurban yeter” demediği için tebrik ediyorum. Fiemanillah.
Mühim not: P.tesi günü bütün gazetelerde ve çoğu bizim mahalleye ait internet sitelerinde yer alan Huzur Partisi kuruluş dilekçesi verileceği Oğuzhan Asiltürk Beyefendinin de genel başkan olacağını bildiren haberlerin gerek Muhterem Erbakan, gerekse Sayın Asiltürk’ün, Huzur Partisi adlı bir parti kurulması teşebbüsünü yalanlaması, SP’lileri bu asparagas habere inanmamaları gerektiğini hatırlatması bir sevinç rüzgârı estirmiştir. Çünkü; 1970’de İzmir’de yapılan İl kongresinde muhterem Hocamız: “Nizamla Bismillah, Selametle Maşaallah, Refahla İnşaallah, Faziletle Elhamdülillah. Saadet’e erenlere selâm olsun” demek suretiyle son karargâhın Saadet Partisi olacağını beyan buyurmuşlardır. Akl-ı selime düşen bu sözlerdeki tatbikatın yaşandığını göz önüne alırsak, Milli görüşün son versiyonu beş yıldızlı Saadet Partisi olacağıdır. Bunu söyleten Allah(c.c)’a hamdolsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.