Muhtıradan sonra ikinci dik duruş...
Yüksek Askerî Şûra toplantılarının tarihinde bir ilk gerçekleşti. Hükümet, teamülleri çizdi, yargı kararlarına uyulmasını istedi. Devam eden davalarda sanık durumundaki generallerin, terfilerine geçit verilmedi. Demokratikleşme ve sivil-asker ilişkilerinde, normalleşme adına, yeni bir döneme girildi.
AK Parti hükümeti, 27 Nisan muhtırasına karşı dik duruşunu, YAŞ kararları vesilesiyle bir daha gösterdi. Bu duruş, "iktidarsam, muktedirim" mesajının yenilenmesidir. Aksi olsaydı, toplantıda, askerlerin önüne koydukları listeleri onaylayan ve onların dayatmasına boyun eğen bir hükümet tablosu çıksaydı AK Parti biterdi... Referandumda hayır çıkmasını isteyen cephenin eli de güçlenirdi. Şimdi 'evet'in önündeki en büyük engel de aşıldı...
YAŞ kararlarının bu şekilde gerçekleşmesinde Sayın Cumhurbaşkanı'nın rolünü unutmamalıyız. Çankaya'da, vesayetin değil, demokratikleşmenin taraftarı bir Cumhurbaşkanı'nın oturuyor olmasının önemini bir daha görmüş olduk.
Genelkurmay, YAŞ'ta neden hükümet ile restleşme içine girdi? Çünkü Ergenekon davası ile başlayan süreci, çok kötü yöneten bir Genelkurmay Karargâhı var. Bu da, Türkiye değiştiği, çağ değiştiği halde, askerin zihniyet değişikliğine gidememesinden kaynaklanıyor. Askerler, örneklerini 28 Şubat sürecinde bolca gördüğümüz malum medyanın da artık güçsüzleştiğini anlamıyor. Daha önce kontrol altında tutulan medyanın, artık kamuoyunu etkileme gücünün kalmadığını göremiyorlar. Ya da kabullenemiyorlar. Hâlbuki artık neredeyse her gün uğraştıkları ve baş edemedikleri alternatif bir medya var. TSK içinden, Heron görüntülerinden tutun, yazışmalara, raporlara kadar neredeyse her hafta bu medyaya yeni bilgi ve belge akışı var. Halkın daha çok güvendiği, daha önemsediği bu medya kuruluşlarına hâlâ tavır koyuyorlar, hukuk dışına çıkarak akredite etmiyorlar.
Vesayetten yana hiç kimse, gerçeklere karşı direnmekle, susmakla, anlamsız çıkışlar yapmakla, tehditler savurmakla, bu süreci yönetemez. İşte en son Heronların naklen yayınladığı PKK saldırılarının görüntüleri... Rejimin televizyon kanalları göstermiyor, ama alternatif kanallar günlerdir yayınlıyor. Bunlar, yürek dayanmaz görüntüler. Ana kuzusu evlatlarımızın nasıl kahpece şehit edildikleri dakikalarca seyredilmiş... Hem de 30 merkezden birden. Helikopterler 10 dakikalık mesafede iken, bir saat boyunca neden yardıma gidilmemiş? O hale nasıl tahammül edilmiş? Millet olarak bu sorularla çıldıracağız, aklımızı yitireceğiz. Ama Genelkurmay 6 gündür susuyor. Sustukça durum daha da ağırlaşıyor...
Mesele kimin hangi komutanlığa yükseleceği, kimin terfi edeceği meselesi değil. Mesele, Silahlı Kuvvetler'in, artık başına buyruk konumdan, demokrasi içine çekilmesi... Anayasa'ya göre TSK Başbakan'a karşı sorumlu.. bağlı bile değil. Ne kadar sorumlu, nasıl sorumlu, sorumluluğunu yerine getirmezse ne olur, bunların hiçbirinin cevabı yok... Devlet Denetleme Kurumu, Sayıştay TSK'yı denetleyemiyor. Kimlerin terfi edeceklerini, kaç sene sonra hangi komutanlıklara geleceklerini önceden belirleyen bir kurum, demokrasinin dışındadır. Davul, halka hesap verme durumunda olan hükümetlerin sırtında, tokmak askerlerin elinde... Bu böyle devam eder mi?
Ortada hükümet-asker hesaplaşması yok. Vesayetin iki ceza profesörünün fetvasıyla yanıltılan Genelkurmay'ın, yargı kararlarına uymasını isteyen sivil iradenin dik duruşu var. Yargının yakala talimatı verdiği generaller bir türlü gelmiyor. Orduevlerinde topluca bulundukları iddiaları doğru ise, söylenecek söz yok...
Hükümet yargıdan yana tavır koyarak, asker içindeki cunta himayeciliğine karşı bir mesaj vermiştir. Yargıya intikal eden davalarda, herkesin hukukun üstünlüğüne boyun eğmesi gerektiğini bir daha hatırlatmıştır. Tamam, yargısız infaz yok, ama sanık sıfatını taşıyanların da, "biz tanıyoruz, suçsuzdurlar" diye himaye edilmesine, bundan böyle itiraz edilecektir. Şimdi sıra, arananların teslim olmasında...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.