“Eski Ülkücü”...
İnsanlar kendileri için haksız da olsa sağlanan refah ve imkânlar söz konusu olduğunda buna zor hayır derler. İddia ve ideallerini hapishane köşelerinde bırakmış olanlar, hayatlarının kalan kısmında kendilerine bahşedilen imkânlarla konforlu bir yaşantıyı her zaman tercih etme eğilimindedirler. Bu bağlamda refahına, kariyerine ve popülerliğine katkı sağlayan cazip şeylere değerinden fazla önem verirler. Bunun neticesinde idealizmden kaynaklanan sertlikleri, dik duruşları ve kabalıkları ortadan kalkar, asabiyetleri ve kahramanlıkları zayıflar. Türkiye’de komünizme direnenlerin iktidara teslim olmaları da işte böyle başlar.
Sistemle özdeşleşmek!
Sisteme karşı olan direnç, sistemin imkân ve nimetleri karşısında kırılınca sistemle özdeşleşme başlar. İnsanlarda yenemedikleriyle özdeşleşmek gibi bir eğilim vardır. Tercihini bu anlamda sistemden yana koyanlar, vicdanlarında kendilerini beraat ettirebilmek için maziyi ve mücadelesini sorgulamaya başlar. Onları böylece “kullanıldık” söylemleriyle vicdanlarını aklama girişiminde bulunurken görebilirsiniz. Çünkü sonuçta onlar da insandır. Karın doyurmayan idealler gün gelir iyi beslenme, iyi giyinme, iyi görünme ve iyi eğlenme ile yer değiştirir. Bu durumda faziletin yerini kurnazlık, sabrın yerini açgözlülük, fedakârlığın yerini de bencillik alır.
Kimlikler seksen öncesinde kalmıştır!
Maziden kopuş, yeni statü ve değerlere ulaşmayla sonuçlanır. Dünün yumruklarıyla dövüşenleri bugünün danışmanları olmuştur. Yaldızlı makamlar ona dayalı bir sınıf atlama yanılgısını da peşinden getirir. Kimliklerini 80 öncesinde bırakanlar, birden bire saygın bir “beyefendi” konumuna yükselirler. Artık düşmanları tarafından övüle övüle bitirilemezler.
Beyefendilik ise şöhreti ve zenginliği de beraberinde getirir. Artık gelsin bir serap uğruna boşa giden yılların silik, kopuk ve yürek titreten anıları. Yıllarca bilinçaltına bastırılan sosyo-ekonomik nitelikte ne kadar ‘kör kuvvet’ varsa, hepsi yeniden zihinlerde inşaata başlar. Geçmişten kalan ahlâki, manevi ve erdem ile ilgili değerler ‘var olma aracı’ haline dönüştürülerek maddeleştirilir. Varlığın devamı da reekslerin hızına endekslenmiş olur.
Takas konusu olan değerler!
Terki mümkün olmayan büyük iddia, ideal ve oriji nal değerlerin yerini günübirlik, sıradan konvertibl, makam ve paraya çevrilebilenler alır. Kuşkusuz yeni hayata alışmak o kadar da kolay olmaz. Vatan, bayrak, Kızıl Elma, Turan, Dış Türkler, İlâhi Kelimetullah’ın yerine borsayı, tahvili, hisse senedini, ihaleleri ve şirketleri koymak uzunca bir zaman alır. Bu durum öncelikle “ensest” bir ilişki, domuz eti yemek, toprağa düşenleri inkâr etmek gibi insana iğrenç geleceğinden, henüz soğumamış vicdanları rahatsız edecektir. İdealizmden hedonizme yelken açan için kişi kendi kendini suçlamak işte bu aşamada devreye girer. Birbirine karşıt onlarca düşünce içerisinde ‘değer miydi’ sorusu en fazla vicdanı sızlatır. İçten içe komünizmi yendik iktidara yenildik, duygusu her yanı sarar. Onur için konforu çiğnediğinde yalnızca vicdanı rahatlamış, midesi açlıktan kaskatı kesilmiştir. Sıra derisi (güdüleri) dışında yıllarca soyut “iddia, ideal ve değerler”le yaşamanın incelttiği boynun kalınlaşması, göbeğin semirmesi ve vaziyetin düzelmesine gelmiştir.
Suçlama bir süre sonra sistemin yerine bir zamanlar uğruna hayat adanan davaya ve eski ülküdaşlara yöneltilir. Belki de olmadık suçlamalarla onlardan nefret etmeye ve düşmanların dahi yapmadığı iftiraları da atarak vicdan temizlemeye çalışılır. İdealler için yapılan fedakârlıkların bedelini tahsil edememenin derin öfkesi her yanı sarar. Artık ortada soru yoktur, yalnız cevaplar ve sonu gelmez yakınmalar vardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.