Cemaat anlayışı
Hizbu’t Tahrir, siyaseti iksir gibi görüyor ve İslam dünyası ile günümüzde ve tarihi gelişim sürecindeki aksamaları ve açığı siyaset üzerinden kısa bir vakitte kapatabileceğini düşünüyor. Ya da toparlanmanın en kestirme yolunun siyasi metod olduğunu düşünüyor. Mevdudi, İslam dünyasının zamana karşı yarışta ve kayıpta olduğunu ve bu yarışı ancak siyaset üzerinden telafi edebileceğini düşünmekteydi. Adeta siyaset, bozulanı ıslahta onlara göre tayyı zaman ve tayyı mekanı temsil ediyor. Hizb’e göre, İslami altyapı hizmetleri münhasıran siyasi hizmetlerdir ve üst yapı hizmeti ise doğrudan doğruya devletin ikamesi ve faaliyetleriyle alakalıdır. İslam devletinin altyapısını ve zeminini teşkil için Hizbu’t Tahrir kurulmuştur. Buradaki boşluğu doldurmuştur. Dolayısıyla Hizbe göre, alt yapı hizmetleri imana ve ahlaka müteallik faaliyetler değildir. Tamamen siyasi hizmetlerdir. Hizbin fertleri ahlaki veya sosyal faaliyetlere katılabilir ve bunları yapabilirler. Lakin Hizbin hizip olarak böyle bir lüksü yoktur ve kesinlikle siyasi alanla meşgul olmalı ve onun dışına çıkmamalıdır. Mekke devrinde Hazreti Peygamberin güç yetirinceye kadar putların devrilmesiyle hiç ilgilenmediğini, lakin bilahare güçlendikten sonra bu vazifesini yaptığını ve deruhte ettiğini düşünmektedirler. Yani cüz’i ıslaha veya siyasi cihet dışındaki ıslah modellerine karşı çıkmaktadırlar. Dolayısıyla siyaset nazarlarında bir nevi iksire benzemektedir. Halbuki, diğer cemaatlerin tamamı siyaseti dışlamasalar bile merkeze koymuyorlar. Veya öncelik atfetmiyorlar. Mevdudi ve benzeri bazı cemaatler dışında. İhvan ise hepsini birlikte yürütme taraftarıdır.
Geleneksel cemaatler ahlaki ve manevi hizmetlere öncelik veriyorlar ve altyapı faaliyetleri olarak da Hizbin hilafına bu alanları görüyorlar. Dolayısıyla cüzi bağlamda fıskı fücuru düzeltmekle vakit harcamak veya bu gibi meselelerle ilgilenmek yerine fesadı kaynağından ve siyaset üzerinden düzeltme gereğini savunuyorlar. Ya da sinekle uğraşmak yerine bataklığı kurutmanın kestirme yol olduğu görüşündeler. Bu bağlamda şöyle düşünüyorlar: Çağrı ve davet yükünü yüklenen kitle, topluluk veya Hizb başka faaliyet türlerinden ve alanlarından hiçbirini yüklenemez ve üstlenemez. Bununla birlikte kitlenin fertleri hayır hizmetlerinden ve faaliyetlerinden alıkonamaz. Lakin kitle veya topluluk veya hizip kesinlikle bu detaylarla ilgilenemez, bunun yerine daveti taşıyacak devletin ikamesiyle meşgul olur.
•
Burada elbette ki Hizbü’t Tahrir’in eksen ve mihver anlayışı ile detay algısı başka cemaatlerle çelişmektedir. Veya en azından farklıdır. İkinci olarak da, detay olarak gördükleri meselelerle Hizbin ilgilenmemesi gerektiğini savunmaktadırlar. Zira detaylarla ilgilenmek devletin işidir. Hizbin önceliği de onu ikamedir. Burada daha açık bir ibareyle şunları söylemektedirler: “İslam davetine taşıyıcılık yapan kitle kesinlikle siyasi kitle ve topluluk olmak zorundadır. Sözgelimi, ruhi (tasavvufi) veya ahlaki ve ilmi bir kitle ve topluluk olamaz. Veya eğitim topluluğu olamaz. Bundan dolayı Hizbu’t Tahrir siyasetle ilgilenen siyasi bir hiziptir ve ümmeti siyasi bilinç ve İslami kültürle eğitmekte ve siyasi yönü öne çıkarmaktadır. İnsanlara siyasi eğitim verilmelidir (Mefahim Hizbu’t Tahrir, s: 78).” Diğer İslami cemaatlerin ise meseleye böyle bakmadıkları ve meseleyi böyle anlamadıkları bir gerçektir. Sözgelimi, Hasan el Benna ise kendileri açısından efradına cami ve ağyarına mani bir tanım yapmıştır. Buna göre, faaliyet alanlarını da belirlemiş ve tayin etmiştir. Benna’nın tanımına göre, İhvan selefi bir davettir. Sünni bir yol ve tarikattır. Sufiyane bir hakikattir. Siyasi bir heyettir. Sportif bir gruptur. Kültürel ve ilmi bir birliktir. İktisadi bir şirkettir. İçtimai bir fikirdir (Resail-i Hasan el Benna, S: 274, Müesesetü’r risale). Elbette biz de Hasan el Benna’nın bu sözlerindeki hedeflere karşı değiliz ve olamayız da. Lakin bunları yöntem olarak kabul etmek birçok mahzuru da barındırmakta ve vartalara kapı aralamaktadır. Bu şu demektir: Elbette cemaatlerin siyasi veya kalkınmayla ilgili gayeleri ve hedefleri olacaktır. Lakin eskilerin deyimiyle mukaddimat ile netaici (öncüller ile sonuçları) birbirine karıştırmamak bağlamında, gaye olarak siyasi hedefler mahfuz tutulsa da cemaat siyaseti veya ticareti yöntem haline getirmemelidir. Belki de cemaat olarak doğrudan bu alana girmemelidir. Bu durumda ihlası kırmamak ve atar damarı temiz tutmak esas olmalıdır. Bu tamamen teknik bir konudur ve yöntemin sıhhatiyle ve ahlaki tutarlılığıyla alakalıdır. Bundan dolayı mukaddimat ile netaici veya yöntemle hedefleri birbirinden ayırmayan birçok cemaat zamanla safiyetini yitirmiş ve dejenere olmuş ve yarı yolda kalmıştır. Hizbu’t Tahrir’in Mefahim adlı broşüründe ise doğrudan siyaset dışına da taştıkları için İhvan eleştirilmekte ve buna ilaveten İhvanın anlayışının hilafına cemaatin bir ilmi topluluk ve kitle olamayacağı da savunulmaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.