Baykal’a konuşma yasağı... CHP kim, özgürlük kim?
“CHP’nin geleneği”nde “özgürlük” değil, “pranga” ve “mahkûmiyet” olduğunu hep söyleriz, çeşitli örnekler veririz de, yine de dinletemeyiz... Bunlar öylesine “özgürlük düşmanı”dır ki; “kız öğrenciler üniversitelerde okuyamasınlar” diye, bir “kamusal alan” dayatması icat ettiler ve birçok öğrenciyi eve hapsettiler!.. “İmam Hatip Lisesi mezunları”nın ayaklarına “katsayı prangası” bağlayıp, “üniversite duvarı”nı aşmalarını engellediler... Kız öğrenciler, “dört duvar arasında” yaşamaya, İHL mezunları da “prangalı mahkûm” olarak dolaşmaya başladılar... O kadar “özgürlük düşmanı”ydılar ki, yapılan “anayasal düzenleme”yi iptal ettirmek için, soluğu Anayasa Mahkemesi’nde aldılar... Şimdi kalkmışlar, “Başörtüsü özgürlüğünü de biz getireceğiz” diyorlar... İnsanda biraz olsun “utanma”, azıcık olsun “sıkılma” olur!..
Başbakan Tayyip Erdoğan, miting meydanlarında haklı olarak bu konuyu getiriyor gündeme ve soruyor Kılıçdaroğlu’na:
“Biz parlamentoda eğitim özgürlüğü mücadelesi veren başörtülü kızlarımız için bir yasa, Anayasa değişikliği yaptık mı?
Yaptık!..
411 oyla Meclis’ten geçirdik mi?
Geçirdik...
Peki bunu Anayasa Mahkemesi’ne kim götürdü?
CHP götürdü!..
Bunun altında, şu anda genel başkan olan beyefendinin imzası var mıydı?
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?
Dürüst ol be!..
İnanın, Teyo pehlivan bunları görse herhalde pes der.”
BAYKAL’A KONUŞMA YASAĞI
Bunları söyleye söyleye bizim dilimizde tüy bitti!.. Şu “sıcak Ramazan günleri”nde Erdoğan’ın da herhalde dili-damağı kurumuştur!..
Gelin, görün ki;
Yine de kulakları tıkalı!..
Ne dersiniz;
Bunların, “Baykal’ı bile eve hapsettiğini” söylersek, bize inanan bir CHP’li çıkar mı?..
İnanmasalar da, gerçek bu!..
Efendim; CHP Genel Sekreteri Önder Sav imzasıyla parti teşkilatlarına gönderilen bir genelge ile; “Eski Genel Başkan Deniz Baykal ve yardımcılarının referandum kampanyasında görev almaları” yasaklanmış!.. Yani “miting”lere katılıp da “referandum”un lehinde veya aleyhinde konuşamayacaklar!..
Genelgede denilmiş ki;
“Genel başkanlık yapanlar ile 2007-2010 döneminde genel başkan yardımcısı olanlar, referandum sürecinde oluşturulan çalışma gruplarında yer alamayacaklar!”
CHP’DE 12 EYLÜL DARBESİ!
Baykal, bu “yasak” için “Tuhaf” demiş!.. Baykal’ın eski yardımcısı Yılmaz Ateş de, “Tasfiyenin yeni boyutu” deyip, eklemiş:
“12 Eylül askeri yönetimi bütün partilere siyaset yasağı getirirken, bizim MYK, eski genel başkan dahil parti yönetiminde görev almış insanlar da dahil kendi milletvekillerine siyaset yasağı getiriyor. Böylesi bir uygulamayı ne gördük, ne duyduk!”
Önder Sav ve ekibi ile onun “Yes-No memuru” olan Kemal Kılıçdaroğlu, Baykal’a niye “yasak” koyuyor, onu niye “eve hapsediyor” acaba?..
Baykal “miting kürsüsü”ne çıktığında, vatandaşların şöyle “tezahürat” yapmasından mı korkuyor;
“Eller havaya
Nesrin buraya!”
Ya da;
“Nesrin’i de al git” diye bağırmalarından mı endişe ediyor?..
DERSİM’İ BOMBALAYAN KİM?
Sebep her ne olursa olsun;
İnsanları “eve hapsetmek” veya “mağaralara doldurmak” bir çare değildir!..
Hem, Dersim’de olduğu gibi; insanları “havadan bombaladınız”, bombalardan kaçıp “mağaralara” sığınanları “zehirli gaz”larla katlettiniz de ne oldu?..
Başbakan Tayyip Erdoğan bunu soruyordu, il il dolaştığı miting meydanlarında:
“CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da Dersimli.. Dersim ile ilgili ne söylediklerini biliyorsunuz değil mi? Vergi vermediler diye Dersim’in köylerini kim bombaladı?
O zamanki Cumhurbaşkanı’nın emriyle... Kimdi? İsmet İnönü, CHP’nin başındaydı.
Yani CHP bombaladı.
20 bin, 30 bin, 40 bin, 50 bin kişinin yargısız infaz edildiği söylenir.
İnsaf ya. İşte sizin cemaziyelevveliniz bu.
Gelin de siz bunu temizleyin önce.”
Ne ilginç değil mi?..
“Bombalanan” ve “zehirli gaz”larla yok edilmekten kurtulan Kemal Kılıçdaroğlu, bugün CHP’nin başında!..
Gerçi, kendisi “Ben o zaman henüz doğmamıştım” diyerek güya olayı “ti”ye alıyor ve yeni bir “çam devirmek”ten korkuyor ama, korkmasına hiç gerek yok!..
Belki farkında değil ama;
Şu anda “CHP Genel Başkanlığı” koltuğunda Baykal değil, “kendisi” oturuyor!..
Rahat olun Kemal bey, rahat!
İNÖNÜ MÜ, BAYAR MI?
“Dersim”den söz açılmışken, CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol da dün konuya müdahil olup, demiş ki;
“Dersim olayları 21 Mart 1937'de başladı... Olaylar devam ederken hükümet oraya asker gönderdi. 20 Eylül 1937'de Başbakan İnönü, Atatürk'ün izniyle 1.5 ay izne ayrıldı. Başbakan vekili olarak İktisat Vekili Celal Bayar atandı. Atatürk, daha sonra Demokrat Parti Genel Başkanı, 3. Cumhurbaşkanı olan Bayar'ı atamış başbakan vekili olarak. İdari, siyasi sorumluluk Celal Bayar'da, sayın İnönü yok. 22 Ekim 1937'de ayaklanma denetim altına alınmış. Bombalama varsa bu arada olmuş. 25 Ekim 1937'de de hareketin bitmesini bekliyor Başbakan İnönü, başbakanlıktan istifa ediyor. İzinli ayrılmıştı, istifa ediyor ve aynı gün Celal Bayar kabinesi açıklanıyor ve Celal Bayar'ın başbakan vekilliği bitiyor. 15 Kasım’da Celal Bayar, başbakan olmuş fiilen. (...)
Dersim olaylarında İsmet Paşa'nın cumhurbaşkanı olduğu yalandır. Bombalama emrini verdiği de yalandır. Atatürk cumhurbaşkanıdır. Sen çık Atatürk'e söyle, Celal Bayar'a söyle. Bütün bunları Alevilere hoş görünmek, oylarını 'evet'e çevirmek için yapıyor. Aleviler bu oyuna gelmez. Hacı Bektaş çeşmesinden Recep Tayyip Erdoğan'ın musluğuna su gitmez.''
Bu da “savunma” mı şimdi?..
Yok “bombalama” emrini İnönü vermemiş de “Celal Bayar” vermiş!.. Yok o zaman İnönü istifa etmişmiş de, yerine Bayar bakıyormuş!..
Ne farkeder ki?..
Ha İnönü, ha Bayar!..
Nihayetinde, emri veren “bir CHP’li” değil mi?..
Güya “Atatürk’ü” öne sürerek, “Ne söyleyeceksen ona söyle” diyor Bay Anadol!.. Ne yani, Atatürk hata yapamaz mı?.. Atatürk bir “tabu” mudur ki, laf söylenemesin!..
Ama, gerçek şu:
Bırakın 1937 yılını, 1934-1935 yıllarından itibaren yönetimde “Atatürk’ün etkisi, yok denecek kadar az”dır!..
Atatürk, bir anlamda 1934-1935’ten sonra, “by-pass” edilmiş, “bir kenarda oturmaya” zorlanmıştır!..
“İpler İnönü’nün elinde”dir!..
Aksini iddia eden, açar biraz “tarih” okur... Okuyunca görür ki, tarih; “CHP’lilerin gösterdiği gibi değil”dir!..
“Dersim” de öyle!..
Orada, bir “soykırım” yapıldı!..
Ama, bugün görülüyor ki
“Bomba” çare değil!..
Demek ki, “zehirli gaz” çare değil!..
İnsanlar, bir şekilde “soykırım”dan kurtulup, “CHP’ye genel başkan” olabiliyorlar!..
Ama ne gariptir ki; “soykırım”dan kurtulanlar başkalarına “soykırım” uyguluyorlar!..
Meselâ Yahudiler... Kendi iddialarına göre “Hitler soykırımı”ndan kurtuldular ama kendileri şu anda “Filistinlilere soykırım” uyguluyor!..
“Kemal Kılıçdaroğlugiller” de öyle!.. “Dersim soykırımı”ndan kurtuldular, şimdi “Baykal’a soykırım” uyguluyorlar!..
Lütfen dikkat; “soykırım” olduğunu söyleyen Canan Arıtman’dır!..
DENİZ BAYKAL’A ÖZGÜRLÜK!
Şunu demeye çalışıyorum:
“Eve hapsetmek” hiç çare değil!.. Ne yani, Deniz Baykal’ı eve hapsedince, “uçkur rezaleti”nin unutulacağını mı zannettiniz?.. Hem, bunun “özel hayat” (!) olduğunu söyleyen siz değil misiniz?..
Bırakın da, “özel hayat”(!)ının savunmasını yapsın adam!.. Bırakın da, Nesrin Baytok’un “partinin içine” girmesinde “Önder Sav’ın marifeti” olduğunu açıklasın!..
Bırakın da “özgürce” konuşsun;
“Bana kurulan bu komplodan en kârlı çıkan kimdir?.. Benim Nesrin Baytok’la ilişkimi kasete çekip, CHP’yi yeniden dizayn etmeye çalışan kimdir?.. Beni istifaya zorlayıp CHP’yi ele geçirenler her kimse, bana ihanet edenler de onlardır!”
Bırakın, bunları söylesin Baykal!..
Niye korkuyorsunuz ki konuşmasından?..
Kürsüye çıkıp da “referanduma evet” diyecek hali yok ya!.. Elbette “hayır” diyecek!.. Haa, bu arada; “bugünkü CHP yönetimine de hayır” derse, onu bilemem!..
Ama, bırakın konuşsun adam!..
Bırakın “özgürce” ifade etsin kendisini!..
Hayır, ettirmezsiniz!..
Çünkü siz, “özgürlük düşmanı”sınız!..
Siz “özgürlük”lere “pranga” vurur, insanları “evlere mahkûm” edersiniz!..
Ancak, şunu çok iyi bilirsiniz:
“Korkunun ecele faydası yoktur!”
Değil “villa”larınızı, “kirli çamaşır”larınızı da satılığa çıkarsanız, bu referandumdan “evet” çıkacaktır!..
Sonrasını “Bay Kemal” düşünsün!..
Büyük bir “Evet”ten sonra, onu “nereye hapsederler” bilmem!..
TUTARSIZLIK MI?
Bizim gazete, dünkü manşet haberinde DİSK ve TÜSİAD’ın yaptığına “tutarsızlık” demiş... Neymiş o tutarsızlık?.. Meğer 2001 yılında gazetelere boy boy ilânlar verip, “Anayasa’nın değiştirilmesine Evet” demişler...
“Anayasa değişikliği”ne 2001 yılında “Evet” diyen DİSK ve TÜSİAD; 12 Eylül’de oylanacak “Anayasa değişikliği”ne ne diyeceğini bilemiyor... DİSK “Hayır” diyeceğini açıklamış da TÜSİAD, henüz “kıvırtma” aşamasındaymış!..
Bizim gazete, işte buna “tutarsızlık” demiş!.. 2001’de “Evet” demişler de şimdi “Hayır” diyorlarmış ya, bunun adı “tutarsızlık”mış!..
Hiç de değil... Onların yaptıkları “tutarsızlık” değil, tam aksine “tutarlılık”tır!..
2001’de kim vardı iktidarda?.. Ana-Sol Meee değil mi?.. Demek oluyor ki, “Solcu”lar yapacak değişikliği!.. TÜSİAD ve DİSK buna “Hayır” der mi?.. Hayır demeleri “kendilerini inkâr” olur!..
Peki, 2010’da kim yapıyor değişikliği?.. AK Parti...
Yani “TÜSİAD-DİSK zihniyeti”nden değil!.. O halde, “Hayır!”
Adamlar “solcu”luklarından taviz vermiyor...
Bu, “tutarlılık”tır!..