İpoteğin dikişleri patlayınca...
Bir: Boykotun tutmayacağı görülmüştür.
İki: Batman'daki mayın vahşeti, Kürtler nezdindeki açık-örtülü, meçhul-gayrı meçhul PKK cinayetlerini artık göz ardı edilmeyecek bir boyutta ortaya çıkarmıştır.
Üç: Ve Kürt kamuoyu, henüz çekingence de olsa, tüm bunları, yani PKK ve BDP'nin "Kürt temsilciliği"ni açıkça tartışmaya başlamıştır.
"Çekingence de olsa" şerhini düştüm, henüz her şeyin gereken dozda tartışıldığını söylemek mümkün değil.
Mesela Kürt aydınları, İslamcısı da dahil, devleti eleştirdikleri dozda, PKK'yı ve onun siyasi uzantısını eleştirmeye yönelmiyor. Kim bilir, belki de devleti eleştirmek, en azından gelinen şartlarda, PKK'yı eleştirmekten daha güvenceli görünüyor.
Ama Batman'daki mayın vahşetini ne yapacaksınız?
Mayını döşeyen belli ve ölenler belli.
"İradesini PKK'ya teslim etmeyen" ve bu yüzden mayınla paramparça edilenler.
Bunun yürekleri de paramparça etmemesi mümkün mü?
Ve bunun, tüm öteki fail-i meçhul PKK cinayetlerini bir anda hatıra getirmemesi mümkün mü?
Peki kim feryat etti ya da edebildi bu cinayetler karşısında?
Aileden birkaç kişi ve Sezgin Tanrıkulu. Ben Orhan Miroğlu'nun ağıtını bile PKK'yı incitmeme çabası içinde buldum.
Ne oldu geriye kalan ve her çizgiden Kürt kamuoyu oluşturucularının seslerine?
Konuşmalıydılar, konuşamadılar, kursaklarında kaldı.
Ama ben biliyorum ki bir şey birisinin kursağında kalırsa, bir gün bir biçimde ve daha sert tepkiyle ortaya çıkacaktır.
Bakın 12 Eylül'de, yapılan işkencelere tepki veremeyip kursağında kalanlar, bugün PKK-BDP baskısı falan dinlemeyip "12 Eylül'le hesaplaşmak için 'evet' diyeceğim arkadaş" diyorlar.
Kürtler, bütün renkleriyle konuşmaya başladı. Bu ortamın oluşması iyi. Bu ortamın her şeyden önce Kürtler'i "PKK ipoteği"nden kurtardığı muhakkak.
BDP'nin bile PKK ipoteğinden kurtulması önemli, henüz bu gerçekleşmiş değil, BDP hâlâ "sahibinin sesi" durumunda ama olsun, ucun ucun özgürleşme görülüyor.
Kürtler'in "PKK ipoteği"nden kurtulmasının bir basamağı, halk oylamasında "boykot"a katılmamaktı, o şimdi yüksek sesle ifade ediliyor.
İkincisi, muhaliflere yönelik PKK fail-i meçhullerinin sorgulanması idi, Batman vahşeti, bunun yolunu açtı.
Üçüncüsü, PKK hinterlandı dışındaki Kürt gruplarının "Biz sizinle oynamıyoruz arkadaş" diyerek "Demokratik Toplum Kongresi"ni boykot etmeleri oldu.
Dördüncüsü sivil toplum örgütlerinin, il il "Silahlar sussun" açıklaması yapmalarıdır. Bu açıklamalarda çağrı hem devlete hem PKK'ya yönelik gibi görünse de, ben bunun altındaki gerçek psikolojinin, silahsız bir devlet talebi değil, PKK'nın artık bu işi sürdüremeyeceği, sürdürmemesi gerektiği, sürdürmesinin Kürtler'e bir şey kazandırmayacağı kararıdır. Çünkü sivil Kürt iradesi, PKK'nın ilişkilerindeki karanlık noktaların, Ergenekon'a kadar uzandığı inancındadır.
Sonuç:
PKK ve onun siyasi uzantıları, toplumla ilişkiler açısından boşluğa düşmeye namzettirler. 12 Eylül boykotu da bunun en belirgin adımı olacaktır.
Mazlumder Batman Şube Başkanı Murat Çiçek, Taraf'ta çıkan "Türkiye'nin 'Sloven'leri ve Kürt milliyetçilerine" başlıklı yazısında, Ortadoğu'da suni sınırlar çizilmesine de işaret ederek, Türkler cenahında "Acaba ayrılsak mı" sorusunu seslendirenlere yönelik öfkesinin yanında, "ayrılma niyetli" ve "etnisite çıkışlı Kürt milliyetçileri"ne de net şeyler söylüyor:
Murat Çiçek ayrılık tezinin "Türk ve Kürt'e Rus ruleti oynatmak" anlamına geldiğini belirtiyor ve şöyle diyor:
"Bu ülkenin en çok Kürt nüfusuna sahip ilinin İstanbul olduğu düşünüldüğünde yapay sınırlarımızın üstüne ikinci bir yapay sınır çekilmesi, aynı acıların yüz elli yıl daha yaşanmasını garantilemekle eş değer olacaktır. Osmanlı bakıyesi yapay sınırların mahzurlarını kaldırmakla meşgul ve bölgesine barış getirmek isteyen Türkiye devleti ve dış politikası, ikinci bir yapay sınır vakası kaldıramaz." (17 Ağustos 2010)
İşte bu bilincin bir Kürt aydını tarafından seslendirilmesi benim önemsediğim. Bu çizgide ben, coğrafyayı bütün olarak gören ve parçalanmışlığı emperyalist politikanın uzantısı olarak değerlendiren bir öz buluyorum. PKK hareketi, tıpkı karşıt ulusalcı çizgi gibi, işte bu emperyalist politikaya denk düşüyor.
Bir Kürt aydınının, Türkiye'nin yeni dış politika konseptini böylesine değerlendirmesi ve sahiplenmesi, bence çok önemli bir olaydır.
Benim gördüğüm, sivil yükseliş PKK-BDP'yi bir noktaya doğru sürüklüyor. İpoteğin dikişleri patlıyor. Ben "Ramazan ateşkesi"nin, asıl Kürt toplumundaki bu sivil yükselişin bir ürünü olduğunu düşünüyorum. PKK-BDP, herhalde ilk defa bu kadar Kürt toplumuna yabancılaştığını idrak etmekte ve durup düşünmek için mola vermektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.