CHP muhalefeti... “Bit”ler ve “yavşak”lar!
Hep “siyaset”e kilitlendiğimizden olsa gerek, “sanat dünyası”nda neler oluyor, “hangi sanatçı ne düşünüyor” pek ilgilenemedik... Gerçi “demokratik açılım”a destek verip, “referandum” oylamasında “Evet” diyeceğini açıkladığı için “Sazan” suçlamalarına maruz kalan ve adeta “linç” edilen Sezen Aksu’dan şöyle bir bahsetmiş ve onun aleyhinde açılan “kampanya”nın, “mahalle baskısı”nın dik alâsı olduğunu söylemiştik ama, gördük ki, yeni “yavşak”lar türemiş!.. Kimi “sazı”yla, kimi “sözü”yle, kimi de “karnındaki gazıyla” konuşmaya devam ediyor...
Çoğu, “köşeyi birkaç defa dönmüş zenginler”den olmasına rağmen, hâlâ “fakirlik edebiyatı” yapmakla meşgul... “28 Şubat’ın 2010 versiyonu” olan kimileri de halka “ayar” vermenin derdinde!.. Bunların, halkın bedenine yapışmış birer “bit” mi, “yavşak” mı, “sülük” mü, yoksa “kene” mi olduğu konusuna geçmeden önce, gelin 1960’lara uzanalım ve yine “siyaset”ten bir örnek aktaralım...
CHP MUHALEFETİ Mİ, İLLALLAH!
Konumuz CHP... Bu partiyi çok çok iyi biliyorsunuz... “Genel Başkanlık” koltuğunda kim oturursa otursun, bu partinin “gen”lerinde “muhalefet” etmek vardır... CHP için muhalefet bir “tutku”dur ve hatta bir “şehvet”tir, bir “orgazm hali”dir!..
Onlar “muhalefet” etmeden yaşayamaz!..
Buyrun, geçmişten bir örnek:
Adnan Menderes hükümetlerinde çeşitli bakanlıklarda bulunan ama en çok Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki icraatıyla ün yapan Tevfik İleri, Yüksek Adalet Divanı denilen Yassıada’daki mahkemede “Anayasa’yı ihlal” davası görülürken der ki;
“Biz geldik, gidiyoruz... Bu memleketin menfaati için temenni ediyorum; Allah hiçbir iktidara, hatta bizzat Halk Partisi iktidarına bile, Halk Partisi gibi bir muhalefet göstermesin.”
Aynı Tevfik İleri, sözlerinin devamında der ki;
“Allah, CHP iktidarını bile CHP muhalefetinden korusun!”
İşte, böyle bir “muhalefet” anlayışına sahiptir CHP... Demokrat Parti’ye o kadar “çektirmiş”, o kadar “illallah” dedirtmiştir ki; Tevfik İleri’ye o sözü söyletmiştir:
“Allah, CHP iktidarını bile CHP muhalefetinden korusun!”
Böyle bir “muhalefet”ten “destek” beklemek, “sinek”ten “yağ” beklemek ya da “tekeden süt beklemek” gibidir!..
DENİZ BAYKAL’DAN GERİLLA TAKTİĞİ!
Şu günlerde, bunu en çok “teyid” edenlerden biri de sanıyorum Deniz Baykal olmalıdır!..
Çünkü CHP, “eski liderleri Deniz Baykal ve ekibine de muhalefet bayrağı” açmıştır!..
“Baykal ve arkadaşlarının mitinglerde konuşması yasak”tır!.. Eğer konuşurlarsa, “CHP’den ihraçları” bile gündeme gelebilir!..
İşte bu Baykal, bu “konuşma yasağını delmek” için ne yapacakmış, biliyor musunuz?..
“Mitinglere katılması yasak” ya, o da “televizyon ekranlarına çıkmaya” hazırlanıyormuş, iyi mi?..
Öyle ya; “meydanlar yasak”sa, “ekranlar” ne güne duruyor?..
Vah Deniz Baykal vah!..
Koskoca CHP Genel Başkanı, ne hâllere düştü?.. Hani, rüyamda görsem inanmazdım!..
Ama adam, düşünmüş-taşınmış, sonunda kendi partisine karşı “gerilla taktiği” uygulamaya karar vermiş ya; varın CHP’deki “terör”ün boyutunu siz düşünün!..
Ne enteresan değil mi;
Ocak 2004’te, CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz diyordu ki; “Bu hükümete karşı herkesin gerilla mücadelesi vermesi gerekir.” Ama şimdi, CHP yönetimine karşı “gerilla taktiği” uygulanıyor!.. Hem de, “eski genel başkan” tarafından!.. Ne günlere geldik?..
Söyleyin şimdi, Tevfik İleri haksız mıymış?..
Cenab-ı Allah, gerçekten de “CHP iktidarı”nı bile “CHP muhalefeti”nden korusun!..
Eski liderine “muhalefet” eden bir parti, “iktidara muhalefet” etmiş, çok mu?!?..
BİT’İN UFAĞINA YAVŞAK DERLER!
Gelelim “sanatçı taifesi”ne... Malûm, tartışmayı Fazıl Say denilen adam başlatmıştı... “Türk halkının arabesk yavşaklığından utandığını” söylemiş, hemen ardından da Pop müzik sanatçısı Sezen Aksu’ya “ayar vermeye” yeltenmişti... Gerçi, Müslüm Gürses, hem de “ondan beklenmeyen” bir bilgelikle cevap verip; “Fazıl hangi ruh hali ile böyle talihsiz ve saçma bir açıklama yaptı bilmiyorum. Kendisi sanatçı mı, onu da bilmiyorum... Bizim oralarda bitin küçüğüne yavşak derler. Sanırım kendisini anlatmak istemiş... Bu Fazıl gibiler, Batılı ve Amerikan özentililer... Bu konuda hiç konuşmadım ama, eğer Türkiye’de yavşak arayacaksak işte karşınızda Fazıl efendi” demişti ama, tartışma hâlâ devam ediyor!..
Neymiş Sezen Aksu’nun albümlerinde “çok nota ama az ruh var”mış!..
Şöyle devam etmiş eleştirilerine:
“Sezen Aksu, iki yıl önce beni çağırmıştı ve çıkacak albümünü dinletmişti. Bu tür bir buluşma benim hayatımda ilkti. ‘Çok nota var, az ruh var’ demiştim. Gecenin kalanında ise o hep neşeliydi, bense hüzünlüydüm dediğimden... Heyhat; bazı müzikler müzik için, bazısı satış. O da bilir.”
Ben “müzik”ten anlamam... Ama anlayanlar ve “o gece”ye tanık olanlar, şunu hatırlattılar Fazıl Say’a:
“2008’de Metin Altıok ödül töreninde birlikte sahneye çıkmışlardı, tam da Deniz Yıldızı albümü çıktığı sırada. Fazıl Say piyano çalmıştı, Sezen Aksu da şarkı söylemişti... Tesadüf bu ya, Maçka Teknik Üniversitesi’ndeki o konserde ben de vardım. Fazıl Say’ın, Sezen’i öve öve bitiremediğine, onu onore etmek için neler yapacağını şaşırdığına bizzat tanığım. ‘Az ruhu olan’ şarkılar yapan biri için fazlaca çırpınmıştı o resitalde Fazıl Say!
Ayrıca Sezen’den o derece etkilenmişti ki, Metin Altıok gecesinin hemen akabinde, birlikte Avrupa’da bir dizi konser vermek için proje geliştirmişlerdi. Fazıl Say piyano çalacak, Sezen Aksu şarkı söyleyecekti. Ama sonra bazı teknik nedenlerden dolayı bu proje gerçekleşmedi.
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu demenin tam da sırası şimdi!”
Fazıl Say, işte böyle biri... Müslüm Gürses’in mükemmel ifadesiyle; yaptığı, “yavşaklık”tan başka bir şey değil!..
POP’A ÇAT, POPÜLER OL!
Ama, şunu da itiraf edelim:
2008’de Sezen Aksu’ya “yaltaklık” eden birinin, bugün “yavşaklık” etmesi gayet normal!..
“Ruh” denildiğinde “kilise müziği”ni hatırlayan “yavşak”lar değil midir, bu halkın sırtından geçinenler!..
“Bit”ler, “pire”ler, “yavşak”lar, “sülük”ler ve “kene”ler, eğer “yuvalandıkları bedenler” olmasaydı, ne yaparlardı acep?..
Bunlar var ya;
“Sahibinin yemleri” ile beslenen ama “yumurta”larını “komşunun bahçesi”ne bırakan “nankör tavuk”lardan farksızdır!..
“Yemlenme”ye gelince Türkiye’ye, “yumurtlama”ya gelince Kilise’ye!.. Bir de “millete ayar vermeye” kalkmıyorlar mı, işte ona ifrit oluyorum...
Bu beyefendi, şimdi de kalkmış; Başbakan Tayyip Erdoğan’ın; “Referandumda Evet denilmesi için baskı yaptığını” iddia edip, bunun “faşizm” olduğunu söylemiş!..
Elbette zırvalamış!..
Öyle sanıyorum ki;
Bu adam “pop müziği”ne karşı olduğunu söylerken, aslında “popüler biri” olmaya çalışıyor!.. Baksanıza, “marjinal biri” olmasına rağmen; sürekli ekranlarda, sürekli manşetlerde!..
Ama, “müziği” ile değil!..
Zaman zaman şaşırıyorum; bu sözleri sarfeden kişi Fazıl Say mıdır, Önder Sav mı, yoksa Kamer Genç mi?..
Sanki “marjinal”likte yarışıyorlar!..
Bizim memlekette; “eşek”lerin küçüğüne “sıpa” derler... “Bit”in küçüğüne de “yavşak” denildiğini herkes öğrendi!..
Demek oluyor ki;
Fazıl Say da “büyümek” istiyor!..
Büyüyünce “bit” olacak!..
KOROYA VOLKAN KONAK DA KATILDI!
Hadi, Fazıl Say gibi “kompleksli” insanları anlıyorum da, “Kuzey’in oğlu” olarak pompalanan Volkan Konak’a ne oluyor, onu anlayamadım...
Onun; “Ateizme yakın bir sosyalist” olduğunu duymuşluğum vardı da, “Hükümet’in müzmin muhalifi” olduğunu daha yeni öğrendim!..
Onun da yumurtladığı bir söz var:
“Solcu olmayan sanatçı olamaz!”
Demek oluyor ki, “sanatçı” isen “solcu” olman şart!.. Aksi halde “sahne”lere çıkamaz, televizyonlarda “program” yapamazsın!..
Bu mantıktan yola çıkarak, şöyle diyebiliriz:
Eğer “sanatçı” isen, “solcusun” demektir!.. Eh, solcu biri de referandumda “Evet” diyemez!.. O halde, “Evet” diyeceğini açıklayan Sezen Aksu da “sanatçı” değildir!..
Peki, Volkan Konak gibi “solcu” olunca ne demek gerekir?.. Demiş işte;
“Bu referandum fauldür, illüzyondur ve tamamen yalandır!.. İnsanların ekonomik sorunları var, düş kırıklıkları var!.. Millet perişan kardeşim!.. Tutturmuşlar Evet-Hayır diye!.. Bu Evet-Hayır işi numara!”
Peki, referandum “numara” ise,
“Gerçek” ne?..
Gerçek şu efendim;
Volkan Konak gibi, “yaz konserleri” verip, ardından “karavan”la tatile çıkacak ve Bolu’da “balık tutup, mangal yapacak”sın ki; bir “halk çocuğu” olduğun çıksın ortaya!..
Şu hâle bakın;
Adam, arabasının arkasına takmış “karavan”ını, gitmiş “göl kenarı”na!.. “Balık” tutuyor, “mangal” yelliyor ve “stres” atıyor!.. Ondan sonra da kalkmış, “halk perişan” diyor!..
Bu “solcu”ları iyi biliriz biz!..
Bunlar, “Boğaz’daki yalı”larında; bir ellerinde “Amerikan Marlborosu”, bir ellerinde “Amerikan viskisi” varken; “Go Home Amerika!.. Kahrol Amerika” derlerdi!..
Öyle anlaşılıyor ki;
Volkan Konak da, “eski tüfek solcu”ların “2010 versiyonu”ndan!..
Beyim atmış oltayı göle, yakmış mangalı, “solculuk” yapıyor!..
Halk da bu “numara”yı yiyor!..
Mu acaba!..
12 Eylül’de; “Volkan”ların patladığını, “Konak”ların çöktüğünü görünce, bakalım nereye sığınacaklar?..
Herhalde “Deniz”in yanında bir yer bulup, birlikte “uçkur edebiyatı” yaparlar!..
GÜLBEN ERGEN, “EVET” DEMEYECEKMİŞ!
Madem “sanat dünyası”ndan açtık sözü, “son bir haber” daha verelim...
Malûm, AK Parti, seçimlerde “yüzde 47” oy alınca, şöyle bir durum çıkmıştı ortaya:
“Türkiye’de iki kişiden biri, oyunu AK Parti’ye verdi!”
Hatta o zaman espriler yapmıştık:
“Deniz Baykal oyunu CHP’ye verdiğine göre, Olcay Hanım acaba AK Parti’ye mi verdi?”
Bu sorunun cevabını elbette alamadık... Ama gelen son haberler onu gösteriyor ki; “tesbit” doğrudur... Evet, “iki kişiden biri” AK Parti’ye oy vermiştir!..
Meselâ Anadolu Ateşi Genel Sanat Yönetmeni Mustafa Erdoğan, anayasa oylamasında “Evet” diyeceğini açıklamış... Ama eşi Gülben Ergen, farklı görüşteymiş!..
“Mustafa, ‘Evet’ diyeceğini açıklamış ama ben ‘Evet’ diyeceğimi açıklamadım!.. Demokrasi, aile içinde de geçerli... Sevgi, anlaşmak değildir!”
Bu “haber”den hareketle diyebiliriz ki;
Gülben Ergen “Hayır” diyecektir!.. Mustafa Erdoğan da “Evet” dediğine göre, demek oluyor ki, sonuç “ortada”dır!..
Bakalım, “Gülben Ergen hayranları” ne diyecek bu işe?.. “Son karar” onların!..
Ya referanduma “Evet” diyecekler,
Ya da, “Gülben Ergen’e Hayır!”
Öyle ya, bu işler “müzik” sınırlarını çoktan aştı!.. Her taraftan “ideoloji” fışkırıyor!.. Sanatçıların çoğu, “halk için sanat” yapmak yerine, “cukka” için sanat yapıyor ve üstelik “sırtından geçindikleri halka ayar vermeye” kalkıyorlar!..
Mübarekler sanki “sanatçı” değil de,
“28 Şubat tankları” gibi!..
28 Şubat’ta Sincan’da yürütülen tanklarla “demokrasiye balans ayarı” yapmışlardı ya, şimdi de “Halkın Say-madığı” tipler, “millete ayar verme”nin derdinde!..
Ama bu halk;
“Konak”larda yaşayan “Say-gısız”lara da, “Ergen-ekon” sözcülüğü yapan “Ergen-lik sivilceleri”ne de 12 Eylül’de dersini verecektir!..
Görelim Mevlâm neyler,
Neylerse güzel eyler!..
CHP ve MHP’nin mutemet adamı!
Terör örgütü PKK’da Murat Karayılan ile Fehman Hüseyin arasındaki “liderlik kavgası”nın kızıştığı şu günlerde, Murat Karayılan’ın; “Devletle anlaştık, ateşkes ilân ettik” iddiasında bulunması, size de garip gelmiyor mu?.. Ulan; sen daha kendi içinde “paramparça”sın!.. Sen kim, devletle anlaşmak kim?..
Ama, ellerinde “malzeme”leri bulunmayan Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli ikilisi; Karayılan’ın yaptığı bu açıklamaya dört elle sarıldı ve başladılar AK Parti’yi suçlamaya: “Ne anlaşması yaptınız, açıklayın!”
AK Parti’den önceki gün yapılan resmî açıklamada denildi ki; “İllegal PKK terör örgütü ile hiçbir anlaşma yapılmamıştır, muhatap bile alınmamışlardır. İddialar sansasyon amaçlıdır!”
Elinde aksi yönde bir “bilgi ve belge” yoksa, bu “resmi açıklama”ya inanacaksın!.. İnanmıyorsan, “belge”sini koyacaksın ortaya!.. Ama CHP ve MHP ne yapıyor?.. Ne “AK Parti’nin açıklaması”na inanıyorlar, ne de “belge” açıklayabiliyorlar... Ama “Terör örgütü PKK lideri Karayılan”a inanıyorlar!..
Kılıçdaroğlu ve Bahçeli AK Parti’ye inanmıyor da; Murat Karayılan onlar için “muteber ve mutemet bir adam” ise; alsınlar, tepe tepe kullansınlar!..
Zavallılar; “PKK’nın ağzına bakacak” kadar ucuzlaştılar!..