Hilafetin tarihi seyri
Kur’an-ı Kerim, Hazreti Davud Aleyhisselam için “halife” sıfatını kullanır. “Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında hak ve adâlet(i gözet)le hükmet. Hevâ ve hevese uyma, yoksa bu, seni Allah yolundan saptırır. Doğrusu Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır. (38/Sâd, 26).
Burada, Hazreti Davud elbette ki Allah’ın halifesidir. Rivayetlere göre, Beni İsrail’de nübüvvet ile saltanatı kendisinde cem eden ilk peygamberdir.
Hazreti Davud’un hilafeti, adaleti gözetmek, heva ve hevesten kaçınmak olarak tezahür ediyor, anlaşılıyor. Bunları yapmadığı takdirde, hak yolundan sapacağı ihtar ediliyor. Demek ki genel olarak halifelerde aranan sıfat, adaleti gözetmek ve heva ile hevese uymamak, yani keyfî davranmamaktır. Hazreti Ömer’in sahabelerden sorduğu ‘halife miyim, yoksa kral mıyım’ sorusunun karşılığında da bu özellikler çıkmıştır. Keyfî değil, ölçüyle hükmetmek. İnsanlar arasında hukuki olmayan ayrımlar yapmamak ve adaleti gözetmektir.
Davud Aleyhisselam’ın hilafetinden yola çıkan Fehmi Şinnavi pekala halifenin, Allah’ın halifesi olduğunu, lâkin Hazreti Ebubekir’in (r.a) çok zarif ve ince (esyef) bir karaktere sahip olduğundan dolayı Davud Aleyhisselam tipinde Allah’ın halifesi olduğunu kabul etmediğini ve onun yerine Hazreti Peygamberin halifeliğini benimsediğini ifade etmektedir.
Davud Aleyhisselam’ın halifesi ise kraliyet makamında Hazreti Süleyman Aleyhisselam olmuştur. Lâkin Hazreti Süleyman Aleyhisselam, babası Davud Aleyhisselam gibi bir ‘isami’ değildir. Yani kendi çabalarıyla ve gayretleriyle bu makama gelmemiştir. Bilakis babasının veliahtı olmuş ve istihlaf suretiyle babasının yerine geçmiştir.
•
Babasının hilafetine varis olmuştur. Seçilerek veya kendi gayretiyle bu makama gelmemiştir. Bundan dolayı olsa gerek; Hazreti Süleyman Aleyhisselam için Kur’an melik/kral sıfatı kullanılır. Zaten ardından da iktidar hanedanlık suretiyle devam etmiş ve babadan oğula geçmiştir. Lâkin Yakup Aleyhisselam’ın oğulları arasında olduğu gibi, Süleyman Aleyhisselam’ın oğulları arasında da geçimsizlik zuhur etmiş ve çekişme yaşanmış, bu da Al-i Davud’un hanedanlığını zayıflatmıştır. Binaenaleyh, esasında hilafet dinamik bir kurumdur ve tarihi gelişime açıktır. Fakat en makbulü Davud Aleyhisselam gibi güçlü bir temsiliyettir. Hilafetin dinamik olmasının göstergelerinden birisi de Hazreti Ömer’in halife sıfatı yerine ‘Müminlerin emiri’ sıfatını yeğlemiş olmasıdır. Böylece Hazreti Ömer daha mütevazı bir sıfat kullanmış ve bir başka değerlendirmeye göre de halife isminin teselsülünün ağırlığına binaen bunu terkederek Mü’minlerin emiri sıfatını kabul etmiştir.
Hilafet modeli gelişmeye açıktır. Bu anlamda, yeni birtakım değerlendirmelerde görev süresinin ömür boyu olması yerine, pekala bir veya iki dönemle sınırlandırılabileceği benimsenmiştir. Tabiî ki bunlar içtihadi meseleler ve görüşlerdir. Ortak bir zemin bulunabilirse tatbik edilebilir. Bunun tam karşılığında Hazreti Osman, kendisini azletmek isteyenlere karşı ‘Allah’ı giydirdiği gömleği kimse çıkaramaz’ diyerekten isyancılara karşılık vermişti. Halifenin seçimi hususunda farklı veya değişen ve gelişen kriterler olduğu gibi, azli konusunda da farklı değerlendirmeler var. Sözgelimi, Hizbu’t Tahrir’e göre halifeyi halk görevden alamaz. Onlara göre, hilafeti demokrasiden ayıran budur veya demokratik hilafetten farkı budur. Onlara göre, halifeyi sadece Mezalim Mahkemesi, şer’i inhirafları veya yetersizliği karşılığında görevden alabilir.
•
Fehmi Şinnavi, hilafetin gelişimiyle alakalı ilginç bir değerlendirmede bulunmuş ve şunları söylemiştir: “Malum sıralama yerine ilk halife Hazreti Ali olsaydı, elbette ki hilafet kraliyet suretinde gelişebilir ve Ehl-i Beyt hanedanlığı teessüs edebilirdi...”
Gerçekten de Hazreti Ali’nin şehit edilmesiyle birlikte yollar çatallaşmış ve siyasi gücün ibresi Haşimilerden yana kaymıştır. Bundan dolayı da babasının yerine Hazreti Hasan geçmiş ve akabinde Hazreti Hüseyin de karşı hanedanlık modeli olan Emevilere karşı çıkmıştır. İç kargaşalar eski sistemi aşındırmıştır. Ve dolayısıyla her iki şıkta da halifenin seçimle belirlenmesi modeli sona ermiş ve kraliyet idaresine ve rejimine intikal edilmiştir. Böylece İslâm devleti de komşu rejimlerle aynı dalga boyuna gelmiştir.
Hukuk açısından olmasa bile en azından idari rejim ve rejimin mahiyeti açısından böyle olmuştur. Dolayısıyla altın halka kopmuş ve yönetim sıradanlaşmıştır. Peygamberlik metodu üzerine olan hilafet, askıya alınmıştır. Lâkin hadis-i şeriflerde Hazreti Ali ve Hazreti Hasan dönemlerinde bir şekilde peygamberlik metodu üzerine sona eren hilafetin ahir zamanda yine Ehl-i Beyt’in elinde yenileneceği müjdelenmiş ve ifade edilmiştir. “Hilafet Ehl-i Beyt’te kesildi, Ehl-i Beyt’le tamamlanacaktır” diye rivayetler ve muhaddislerin değerlendirmeleri vardır (El İzaaa, Es Seyyid Muhammed Sıddık Hasen El Kannuci el Buhari, Daru’l Kütüp el İlmiyye, s 131). Allahu A’lem...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.