3 Eylül baskısı
Başbakan 3 Eylül'de Diyarbakır'da konuşacak.
Şimdi PKK-BDP cenahı, Başbakan'ın 3 Eylül Diyarbakır konuşmasına yönelik bir beklenti oluşturmaya çalışıyor.
"-Başbakan Diyarbakır konuşmasında, PKK'nın öne sürdüğü şartları yerine getiremese bile, en azından yeni bir anayasa sözü versin, biz de boykot kararımızı yeniden değerlendirelim."
Aynı çevreler, PKK tarafından ilan edilen eylemsizlik kararının da böyle bir beklentiye zemin hazırladığını ifade ediyor, bunun "kalıcı ateşkes" için bir fırsat olduğunu söylüyorlar.
Şu yukarıda çerçevesini vermeye çalıştığım format, Başbakan'ın Diyarbakır gezisini PKK-BDP inisiyatifine bağlı hale getirmeye çalışan, deyim yerindeyse bir "uyanıklık" manevrasıdır.
Bölge, ayaklarının altından kayıyor. Boykotun yürümesi imkânı zayıflıyor. Bölge insanı, halk oylamasında boykot için gerçekleşecek PKK-BDP terörüne karşı cesaret çıkışları yapıyor. Şimdi aynı cenah, Başbakan'ı sınava sokacak ve halka yönelip "İşte bakın, en küçük bir vaadde bulunulmadı" diyecek.
Zaten "boykot" propagandası, "Anayasa değişikliğinde Kürtler için bir şey var mı" eksenine oturmuş durumda, şimdi de Diyarbakır konuşması vesilesiyle Başbakan sınava sokulmak isteniyor.
Halk oylaması propagandalarında ilginç bir durum söz konusu. Kandil'den "Devletle anlaştık" biçiminde bir açıklama yapılıyor, hani deyim yerindeyse, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'ye pas atılıyor, onlar da hükümete karşı depara kalkıyorlar.
Karayılan çok bilinçsizce mi yapıyor bunu?
Ben sanmıyorum, böyle stratejik bir işi bilinçsizce yapmazlar.
Şimdi ne olacak?
Diyelim Başbakan, Diyarbakır'da PKK-BDP'nin beklentilerinden birisini en azından ima yoluyla gerçekleştireceğini söyleyecek.
Sonra?
Sonrası malum. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli alacak bunu, ülkenin orta ve Batı bölgelerinde AK Parti'yi vurmak için kullanacak.
"3 Eylül beklentisi"nin, bölge insanının olduğu kadar, ülkenin diğer yerlerinin de kilitlendiği bir olay olmaması mümkün mü?
3 Eylül'de, Başbakan'ın PKK-BDP'yi mutlu edecek herhangi bir açıklamasının, bölge insanından önce, iktidara vurma imkanı sağladığı için, CHP-MHP'yi mutlu edeceğinden adım gibi eminim.
Peki o zaman Başbakan, hem Diyarbakır'da konuşacak hem de bölge insanını mutlu edecek hiçbir şey söylemeyecek mi?
Tabii ki söyleyecek.
Ne diyecek mesela?
-8 yıldır iktidardayız diyecek. Hiçbir hükümet döneminde olmadığı kadar hizmet ettik bölgeye diyecek.
-8 yıldır iktidardayız, hiçbir hükümet döneminde olmadığı kadar sizin sorunlarınızı önemsedik, gündeme aldık diyecek.
-Henüz tüm sorunlarınızı çözebilmiş değiliz ama bu irademiz var. Bizim için Diyarbakır'la, Van ile, Şemdinli, Hakkari ile, Konya, Kayseri, Edirne farksız diyecek.
-Çocuklarınızın ölmesini istemiyoruz diyecek. Türkiye'de bir tek gencin ölmesini istemiyoruz diyecek. Ne askerimiz ölsün, ne dağdaki çocuklar ölsün diyecek. Yeter diyecek, Doğu'daki, Batı'daki tüm annelerin gözyaşı kurusun diyecek.
-Sizin için seferber olduk diyecek, artık anneler dağ yolunda doğurmak zorunda kalmıyor, işsiz gençlerin acısı yüreğimizde, bunu bitirmek için canımızı dişimize taktık çalışıyoruz diyecek. Suruç ovasına su getirmek için dağları deldiklerini anlatacak.
-Terör dursun hizmetler katlanacak diyecek. Terör dursun, bölgeye gürül gürül yatırım akacak diyecek.
-Bu ülkenin doğusu-Batısı birbirinden koparılamaz diyecek. Ayrılma sonucunu doğuracak tüm projeler bu ülkeye ve onun insanlarına, Türk'üne Kürt'üne ihanettir diyecek.
-Yeni bir anayasa ihtiyacını söyleyerek geliyoruz. Bu halk oylamasından çıkacak bir "evet" bu irademizi daha da güçlendirecek diyecek. Bu ülkede yaşayan herkesin gönül huzuru içinde sahipleneceği bir anayasa için kolları sıvayacağız diyecek.
Kürt halkı biliyor ki, Tayyip Erdoğan sorunun çözümü için ciddi bir iradeye sahip.
Kürt halkı biliyor ki, ne CHP ne MHP'de böyle bir hazırlık yok.
Kürt halkı biliyor ki, CHP ve MHP'nin şu anda iktidar alternatifi gibi bir durumları da yok.
Kürt halkı biliyor ki, meselenin sahibi rolü oynayan BDP'nin, tayin edici bir gücü bulunmuyor. BDP'nin ileri talepleri olsa bile, bunu da, mevcut iktidarın önüne koymak zorunda.
Kürt halkı biliyor ki, terör örgütü için yolun sonuna gelindi. Daha onlarca yıl dağlarda kalamazlar. Dağ kaynaklı dayatmalar, kimi gençleri tatmin etse bile, acı çekmekten yorulmuş bölge halkına güven vermiyor.
Artı bölge halkı, iradesini PKK'ya veya onun uzantılarına ipotek etmek de istemiyor. TC baskılarından sonra bir de örgüt baskısı altında yaşamak... Buna derinden bir isyan var.
Tayyip Erdoğan gelse ve "8 yıldır hizmetinizdeyiz, anayasa değişikliği için "evet" verin, bu hizmetlerimiz önündeki başka engeller de kalksın" derse, bölge halkı ikna olmaz mı?
Şu anda bölge halkı için tek sorun, boykot dayatmasıdır, başka değil. Bölge insanı, boykot dayatmasını kırıp, sandığa gitme mücadelesi veriyor. Tayyip Erdoğan, bir dayatma ile gelmeyecek bölgeye, oy için ikna etmeye gelecek.
Peki BDP-PKK'nın yöntemi de "ikna" yöntemi mi yoksa içinde her türlü tehdidi barındıran "sandığa giderseniz siz bilirsiniz" yöntemi mi?
Bölge için halk oylaması süreci, her gün daha ilginç bir hale geliyor. Bence "boykot" ısrarında BDP-PKK çizgisi köşeye sıkışıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.