D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Devlet “Hayır” diyor, millet “Evet”!

Devlet “Hayır” diyor, millet “Evet”!

“Devlet” deyince, kurum olarak devleti değil, Türkiye’nin yerleşik devlet zihniyetini, on yıllardır devletten beslenen ve güç alan kesimleri, devletle gerçek veya mevhum aidiyet bağı olanları kastediyoruz.
Esasen, halkoylamasına sunulan metin ortada. Bu metnin ferdî hürriyetleri genişleten hükümleri olduğu gibi, “devlet” kapsamı içinde yer alan bazı kurumları değiştiren yönü de var. Zaten dananın kuyruğu ondan kopuyor!
Devlet siyasî partilere nötrdür, değil mi? Ama Türkiye’nin tek parti geleneğine göre, devletin partisi vardır ve bu parti seçimleri kaybetse de, iktidarda olmayı sürdürmelidir. “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ama, yetkiyi millet adına birileri kullanır!
1960 Anayasası buna göre tanzim edilmiştir, 1980 Anayasası buna göre yapılandırılmıştır.
Millet bir partiyi büyük eseriyetle iktidar yapar; yetki verir. İktidar ve muhalefetin bir kısmı uzlaşır, bir mevzuda Anayasa değişikliği gerçekleştirir. Hem de 400 küsur oy ekseriyeti ile.
400 küsurluk ekseriyetin kararı, ertesi gün “devletçi basın” tarafından “dörtyüz küsur el kaosa kalktı” manşetiyle tezyif edilir!
Sonra devletin bir has (yani “anayasal”) kurumu, milletin kahir ekseriyetini temsil eden bu değişikliği, sadece şekilden inceleyebilecekken esastan bakar ve iptal eder! İnsan için en tabiî bir hakkı ideoloji gerekçesiyle yok sayar.
İşte bu “devlet”, bu zihniyet, Türkiye’nin arka plan iktidarı olmayı sürdürdükçe, demokrasi bir müsamereden öteye geçmez. 1980’den beri oylar ANAP’a, DYP’ye, Refah’a, AK Parti’ye gider; devlet alanında iktidar CHP’de kalır!
Millet seçimlik, devlet mecburi!
İrade kimdedir? Türkiye’yi yöneten “devletçi” azınlıkta!
Devletin değişmesi, devlet zihniyetinin değişmesi, bir zamanlar çok kullanılan bir kelimeyle ifade etmek gerekirse, gerçek bir “devrim”dir. Her devrim, birilerini rahatsız eder. Birilerinin çakarları sarsılır, imtiyazları elden gider. Şu anda da manzara böyle.
Devletin böyle oligarşik bir kurumunun mensupları, bugünlerde, Anayasa oylaması için risale neşretmişler.
Bu risalede on yıllardır değişmez sakızı çiğniyorlar: Türkiye “ileri” demokrasilerden farklıdır!
Çok tanıdık bir zihniyet. Halk hâlâ rüştünü ispat edemedi! Öyleyse, bizim vesayetimiz sürmeli!
Hayır cephesine bakın, bu resmi göreceksiniz! CHP başta devletçi siyasi gayri siyasi kurumlar; devletçi, devletten beslenen sermaye. Asimetrik bir devlet oluşturmayı uman, varlıkları oligarşik devletle kaim terörist etnikçiler... Bir de, CHP ile ortak iktidar beklentisi olan milliyetçi parti...
Buna karşılık, her partide, grupta, milletin ferdi olarak hisseli demokrasi tiyatrosunun devamını tasvib etmeyenler, oyunun gerçekten kuralları ile oynanmasını isteyenler büyük bir yekûn tutuyor. Bunlar CHP’de de olabilir, diğer partilerde de... Çeşitli hareket, cemaat yapıları içinde de... Nitekim, 1972’de 12 Mart muhtırası dönemindeki meş’um rolü hâlâ tartışılan “mücadele”nin lideri ‘Hayır’ diyormuş, ama mücadelenin mensupları ‘Evet!’ Devletin partileştirdiği bir tarikatın lideri ‘Hayır’ diyormuş, kitlesi muhtemelen ‘Evet..’
MHP’nin durumu farklı! Onların bildiğimiz “devlet”le bir iktidar ilişkileri yok. Devletin gadrine uğramışlar. Hatta bu oligarşik yapı oluşturanların, “Ne yani Ülkücüleri mi alacaktık” dediğini herkes biliyor. Ama, onların da bir “Devlet”i var. O Devlet de büyük bir kin, hiddet ve dehşetle “Hayır” diyor! Sanki Ülkücüler üzerinde gerçekten hakkı varmış gibi, “Hakkımı helâl etmiyorum” tehdidi savuruyor. Asıl soru şu: Ülkücülük sermayesini kullanan bir siyasî hareketin lideri olan Devlet’e, onlar haklarını helâl ediyorlar mı?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi