Yargıyı rahat bırakmalıyız
Türkiye, eski Türkiye değil. Çağı doğru okuyamayanlar, birbirinin konumuna saygılı olmayı kabullenemeyenler, yollarda kalacak.
Değişim, insanlığı hiç bu kadar derinden etkilememişti. Fert öne çıkıyor. Mahalle baskıları sorgulanıyor. Cemaatler değil, gönüllü bir araya gelişler yol alabiliyor. Evrensel insanî değerler gelenekleri, görenekleri, yaşam tarzlarını ve hukuku etkiliyor. Bakınız, bugün Türkiye'nin hukuk sistemi üzerinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var. Bu mahkemede, yargıçlarımızın verdiği kararlara itiraz ediliyor. Hem de çok itiraz ediliyor. Bize cezalar veriliyor. Referandumdaki HSYK ve Anayasa Mahkemesi değişiklikleri bir yana, hukukumuz temelleri itibarıyla sarsılıyor.
Sıkıntı, değişimi tehlikeli gören bir yargı zihniyetinin akıl almaz direnişidir. AK Parti hükümetinin varlığı, bu dirence bir de güven sorunu ekliyor.
Birbirine güveni azalmış bir toplumda, birbirine güvenmeyen devlet kurumları çatışmayı, kutuplaşmayı besliyor, tahrik ediyor.
Geçmişin defterlerini karıştırmak istemiyorum. Ancak Anayasa Mahkemesi'nin, Yargıtay'ın, Danıştay'ın 27 Mayıs darbesinden bu yana verdikleri kararlar, sivil irade ile yargı bürokrasisi arasında adeta bir savaş alanı oluşturdu. Bilhassa yüksek yargıda var olan ideolojik ve başka mayalanmalar ile tahkim edilen bir zihniyet, güvensizlik ve endişe kaynağıdır.
Bu zihniyet, seçilmiş iktidarlara meydan okuyor ve ister istemez hükümetler tepki veriyor. HSYK'nın yaz kararnameleri, son kilitlenmenin anlattığı da budur.
Referanduma doğru bu bilek güreşi artıyor. Bünyesinde yargıçları ve savcıları barındıran bir dernek, sahaya iniyor ve siyasi parti gibi çalışıyor. HSYK Başkan Vekili, sert, agresif bir muhalefet lideri gibi konuşuyor.
Ülkesini seven, toplumsal mutabakatın önemini kabullenen hiç kimse bu tabloyu seyredemez. Haklı-haksız olmak hiç önemli değil.
Adalet, devletin ve yönetimin temelidir. Adalet, insaf sahibi herkesin razı olacağı, vicdanların tasdik edeceği hükümleri verir. Tartışılan, gecikilen, hele hele, ele geçirilmiş bir yargı sistemi, bu ülkede hiçbirimize rahat yüzü göstermez...
Bakınız, Türkiye'nin demokratikleşmesi, daha önce kendilerine ilişilemeyenlere dokunarak asrın davası olarak ilerliyor. Başka davalar var. Tasvip eden-etmeyen, herkes yargıdan elini çekmelidir. Herkes kendisine göre bir yargı peşinde koşarsa, hukukun üstünlüğü nasıl sağlanacak? Önümüzde bütün bu süreci etkileyecek bir referandum var. Evet demek ne kadar demokratik hak ise hayır demek de o kadar haktır...
Hükümeti eleştirmede de insaflı olunmalıdır. Dikkat edin 2002'den beri mafya neredeyse yok. Tefecilik, çek senet tahsilâtları azaldı. Anadolu'da 12 bin kilometre yol yapıldı, yeni projelerle binlerce köy içme suyuna kavuştu. TOKİ, konut alanında büyük nefes aldırdı. Sağlıkta yapılan iyileştirmeleri görmezden mi gelelim? Bunların hepsi hükümetin başarısı.
Her yapılanı kötü göstermek, bizi makul insanlar olmaktan uzaklaştırır. Makule dönmeliyiz. Vicdanlarımıza dönmeliyiz. Muhalefet de, hükümet de dönmeli. Sayın Erdoğan, "severim yaratılmışı Yaradan'dan ötürü"yü ve Sayın Kılıçdaroğlu, "incinsen de incitme"yi iliklerine kadar hatırlamalı...
Devam eden, demokratikleşmeyi etkileyecek bütün davalar, sonunda yargı tarafından çözülecek. Sonunda bu işi yargı çözecek. Yanlış yaparsak, yanlıştan dönmez isek, bütün taraflar elini yargıdan çekmez ise kaybeden hepimiz olacağız. Önce, zihniyetlerimizi değiştirmek zorundayız. Yargıyı evrensel standartlara kavuşturmak, gerçekten tarafsız, gerçekten bağımsız hale getirmeliyiz. Bu lafla olmaz. Lafı herkes söylüyor. Önemli olan, samimiyet... Takiyyenin kralı, zihinlerimizde var. Bizden olmayanı acımasızca ötekileştiriyoruz. Kendimize demokrat, kendimize Müslüman olursak, insanımıza ve ülkemize, hiçbirimizin hayrı dokunmaz....
Yargıyı rahat bırakmalıyız. Değilse, hepimize geçmiş olsun...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.