Kardeş Pakistan'ın yardımına koşmalıyız
Muson yağmurlarının oluşturduğu seller, Pakistan’da tarihinin en büyük tabiî âfetine sebep oldu.
Resmî rakamlara göre, nüfusun en az 20 milyonluk kısmı selden etkilendi. Ayrıca, tarım sektörüyle ilgili 40 milyon insanın zarar gördüğü belirtiliyor. Taşan İndus nehri, Pakistan’ın topraklarının dörtte birini sular altında bıraktı. Sel felâketinde 1600 kişi hayatını kaybetti. Evsiz kalan 4,5 milyon kişi aç, sefil ve hasta durumda...
Pakistan’daki sel felâketi hakkındaki haberleri öğrenince mübârek Ramazan’ın tadı kaçtı; tatlı pişirdiğimizi acı yiyoruz. O, boynu bükük, fukara, imanlı Pakistan’lı kardeşlerimizin aç ve susuz ölümü beklediklerini düşününce kahroluyoruz.
Pakistan, bundan önce de Keşmir Depremi’nde çok zor durumda kalmıştı. O zaman Türkiye olarak Pakistan’ın yardımına koşmuştuk. Lâkin bu defa sanki Türkiye ’deki yardım mekanizması yavaş işletiliyormuş gibi geliyor. Halbuki, bu defaki felâket Keşmir Depremi’nden çok daha büyük boyutta...
Bizim, yardım bakımından ABD ve İngiltere ’den daha gerilerde olduğumuz görülüyor.
***
Son yıllarda ihmal ettiğimiz Pakistan, İslâm Âlemi ve Türk Milleti için çok büyük bir değeri, önemi ve mânayı hâizdir.
Bir defa, daha sonra ayrılmalarına rağmen Pakistan ve Bangladeş’in toplam 280 milyonluk nüfusu, İslâm Dünyası içindeki en büyük Müslüman topluluğu ifade etmektedir. Bu miktara, Hindistan’da yaşayan ve İslâm
Dünyası’nın önemli bir parçasını teşkil eden
150 milyonluk Müslüman nüfusunu da ilâve ederseniz, Hint kıtasındaki 400 milyondan fazla sayıdaki İslâm topluluğuna ulaşabilirsiniz...
Pakistan ve özellikle sel felâketinin tahrip ettiği yerler, Dünya Türklüğü için de önemli bir coğrafyadadır. Hindistan’ın kuzeyine doğru gittiğinizde, insanların renklerinin açıldığını ve âdeta değişik antropolojik özellikler taşıyan kişilerin yaşadıklarını görürsünüz. Dünyanın en eski ve önemli medeniyetlerinden biri olan Hindistan’ı eski çağlardan beri hep Türkler yönetmiş; 19. asrın ortalarında İngilizler idareyi Türklerden devralmışlardır.
M.Ö. 6. yüzyıldan itibaren sırasıyla, önce İskitler/Sakalar, sonra Kuşan ve Akhunlar, daha sonra da Göktürkler, Uygurlar, Gazneliler ve nihayet Timuroğulları’ndan Babür Şah, ikibin yıldan fazla süren Türk hâkimiyetini kurmuşlardır.
Şimdi kan ağlayan Keşmirliler’in, Pencaplı’ların önemli bir kısmı aslında
Türk soyundan gelmektedir.
Pakistan ile bağımız bununla da bitmiyor. Türk Milleti’nin Atatürk’ün liderliğinde gerçekleştirdiği Millî Mücadele’nin en büyük iki destekçisi olmuştur: Birincisi
Hint Müslümanları (yani Pakistan, Bangladeş ve Hindistan’daki diğer Müslümanlar ), ikincisi Sovyet Rusya ’nın yardımı olarak bilinen Asya’daki Müslüman Türkler ’in yardımları... Türkiye’nin Millî Mücadele yıllarında, o zamanki Hindistan’daki Müslümanların evlerinde ve işyerlerinde Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın resimleri ve posterleri asılıydı.
***
Pakistan, Cumhuriyet döneminde de her sıkıntıda ve krizde, Türkiye’nin yanında olmuş; hakikî bir ‘kardeş’ gibi varını yoğunu seferber etmiştir. Türk dış politikasında, hiç karşılık beklemeden daima Türkiye’yi desteklemiş yegâne ülke Pakistan’dır.
Şimdi bu mazlûm, mağdur, melek yüzlü insanlar büyük bir felâkete dûçar olmuşlardır. Aç ve susuz Pakistanlı kardeşlerimizin, mübârek Ramazan gününde göklere yükselen iniltilerini işitebiliyor musunuz?...
Sel felâketinden sonra, Türk Hükûmeti olayla ilgilenmiş ve 12 milyon dolar tahsis etmiştir. Ayrıca, Kızılay, İHH ve benzeri kuruluşlar yardımda bulunmuşlar ve Diyanet İşleri Başkanlığı da halktan yardım toplamaya başlamıştır. Ancak, kimse alınmasın, darılmasın ama bütün bunlar yeterli değildir.
Pakistan’lı kardeşlerimizin imdadına herkesten önce biz koşmalı, millet ve devlet olarak elimizden gelen yardımı yapmalıyız.
Bunun için;
1. Hükûmet, devlet olarak yapılacak yardımı 100 milyon dolara çıkarmalıdır.
2. Milletimiz Pakistanlı kardeşini çok sever ve ona önem verir. Diyanet İşleri Başkanlığı, halkımızdan en az 100 milyon dolarlık yardım toplamalıdır.
3. Kızılay başta olmak üzere gönüllü kuruluşlar Pakistan’daki faaliyetlerini genişletmelidirler.
4. Başbakan Erdoğan, referandum programını iptal ederek hemen Pakistan’a gitmelidir.
5. Türk dış politikasında Pakistan’ın yeri arttırılmalıdır.
Son olarak şu hususu bir defa daha vurgulayalım: ‘Dost ve Kardeş Pakistan’
deyimi havada kalmamalıdır. Bizi en zor zamanlarımızda yalnız bırakmayan
Pakistan’a karşı vefa borcumuzun hiç değilse bir kısmını ödemeliyiz.
Bu, milletimiz ve devletimiz için bir namus borcudur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.