Simonlar, siyonlar ve piyonlar...
Polisiye, insan merakını gıdıkladığı için roman türü içinde en ilgi çekici olanın başında gelir. Öyle ki, bazıları iptila derecesinde sırf polisiye okur. Kimileri haftada bir-iki polisiye roman devirir!
Gerçek hayatta polislerin sık sık başvurduğu klasik numaraları bilmek için, ille de uzman olmaya gerek yok. Polislerin en sık başvurduğu taktiklerden biri de şaşırtmaca vermek olsa gerek... Bazen kasıtlı biçimde değişik bir istikamette ilerliyormuş izlenimini bırakarak, esas faaliyet alanının veya hedefin kamufle edilmesini sağlamaya çalışırlar. Bunun çok basit bir örneği, toplum öfkesini çeken bir suçluya polis üniformasını giydirmek olduğu gibi, bazen önemli devlet adamlarının güvenliğini riskten arındırmak için, izleyen kalabalığı veya gazetecileri atlatarak, onları farklı kapılardan kaçırmak(!) da sık başvurulan usullerdendir.
Polisin vazifesi olaylarla ilgili bulguları elde etmek olduğu için, normal şartlarda delil karartma, kaybetme, imha etme veya delillere giden yolu saptırma, asli görevin tabiatıyla çelişiktir. Yani böyle bir şey, etik olarak polisten (Polis ifadesinden bütün emniyet mensuplarını anlayabilirsiniz) beklenmez. Toplumun can ve mal güvenliği onlara emanet edilmiştir çünkü...
Gelgelelim bu düşünce günümüzde ancak temenni mahiyetinde kalmaktadır! Emniyet dünyasındaki kimi hikâyeler, polisiye türündeki yeni gelişmeleri de çarpıcı şekilde önümüze koymaktadır.
Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, ezoterik çağrışım yapan bir başlıkla piyasaya sürdüğü kitapla bir anda gündemin merkezine oturdu. Haliç’te Yaşayan Simonlar... Avcının bu isimle ilgili olarak verdiği izahat, konu ve muhtevası çok farklı olmakla birlikte, Dan Brown’un Da Vinci Şifresi’ni (The Da Vinci Code) hatırlatıyor. Kitabı okutturan, ilgi çekici kılan şeylerden biri de sivri veya esrarengiz isim olduğu için, Avcı’nın bu yöndeki tercihi anlaşılabilir bir durum. Ancak işlenen konular yeni değil, tabir yerinde ise eski hikâyelerin değişik biçimde sunumundan ibaret.
Bu hususta birikimli olan kalemlerin eleştirilerine bakılırsa, Avcı kendi geçmişi ile de çok fazla çelişiyor. Şimdi merak edilen nokta şu: Neden şimdi? Ve Avcı neden bu tarz bir çıkışa ihtiyaç duydu? Bu konuda yapılan tahmin ve spekülasyonlar çok farklı...
Mahir Kaynak bunun bir karşı hamle olduğunu söylüyor. Avni Özgürel, Avcı’nın kişiliğinden ve yazdığı kitaptan yola çıkarak, “Güvenlik Bürokrasisinin kaynamakta olduğu” hükmüne varıyor. Emre Aköz ise, çeşitli ihtimallerle birlikte, Avcı’nın da kasetinin olabileceğini ve kitabın buna dönük bir önleyici hamle niteliğinde olduğunu ileri sürüyor!..
Velhasıl durum hayli karışık. Şöyle de bir durum var. Hanefi Avcı’nın başarı ve tecrübesine diyecek yok. Lakin bazen çok bilgili ve tecrübeli insanlar da yanlış yapabilir. Nedense bu şık çok vurgulanıyor. Ama her halükârda burada bir yeni durum var. Kim olta, kim yem, kim balık, kim büyük balık? Kim simon, kim siyon, kim piyon?..