Dalga mı geçiyorsunuz?
Ekranlarda eski döneme ait ‘irtica görüntüleri’ dönmeye başladı ki, geç bile kalındığını düşünüyorum.
Bu işi, bizim Ali Kırca daha sofistike yöntemlerle yapıyor.
Hani, ‘28 Şubat’a ben de imza atardım’ diyen güzel sesli arkadaşımız.
Misal, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın iddianamesiyle ilgili bir ‘tartışma’ verilecektir, arka fonda birtakım sakallı-cübbeli adamlar, çarşaflı kadınlar.
Bunun konuyla ilgisi nedir?
Hiç...
Sesinden başka ‘marifetleri’ de bulunan arkadaşımız öyle istemiştir.
Konuyla ilgili görüntülerde de birtakım ‘derleştirme-sokuşturma’ çabalarını görmemek mümkün değil.
Diyelim ki, Başbakan’ın ‘velev ki’ diye başlayan ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın da iddianamesine ekleştirdiği konuşma verilecektir; doğaldır, verilmelidir, çünkü ‘kapatma davası’nın delilleri arasındadır.
Derken kadraja ‘zaman aşımı’na uğramış başka görüntüler girer...
Burada da, ‘velev ki’ diyen adamı gençlik dönemlerinde, laiklik hakkında ileri geri konuşurken görür ve hemen bir kanaat oluştururuz: ‘Demek ki bu adamlar böyle. Hiç değişmemişler. Kapatılmayı hak etmişler...’
Sözü şuraya getirmek istiyorum:
Başsavcı’nın, bence bir iddianameden çok, ‘siyasi ön kesme temrini’ne benzeyen iddianamesinden sonra, belli bir taraf ‘Bu hukuki bir süreçtir. Bakalım Anayasa Mahkemesi kapatma yönünde mi karar verecek? Nedir bu telaş?’ demeye başladı.
Bu bir hukuki süreç midir?
Sanmıyorum.
Basbayağı siyasi bir süreçtir ve Doğu Silahçıoğlu Paşa’nın da tüm açıksözlülüğüyle vurguladığı gibi, maksat normal (ve demokratik) koşullarda bertaraf edilemeyen AK Parti hükümetini ‘meşru araçlar kullanarak’ işbaşından uzaklaştarmak, kendilerine ‘ulusalcı’ diyen güçlere iktidar yolunu açmaktır.
Kim ne derse desin, ‘hukuk’ adına da kalkışılmış olsa, bu ‘kapatma davası’ Türkiye’de çok ağır sonuçları olabilecek siyasi bir süreci başlatmıştır.
Başka parametreye gerek yok; bunu medyadaki yerli yersiz ‘irtica görüntüleri’ne bakarak da anlayabiliriz.
Demek ki, ‘Anayasa Mahkemesi değil miydi falanca kişinin siyaset yasağını kaldıran? Şimdi yüce yargıya karşı bu ne güvensizlik?’ diyenlere kulak asmamak gerekiyor.
Biz de kulak asmıyoruz.
Sonuç ortada.
İddianamenin kabul şekli bile, nasıl bir sonuçla karşılaşacağımızı anlatmaya yeter.
Dün, Yeni Şafak’tan Ali Bayramoğlu yazdı.
‘Kimse hukuki sürecin sonunu merak edip, Anayasa Mahkemesi’nin ne karar alacağını merak etmesin’ diyordu Bayramoğlu, ‘Daha önce 367 kararını almış, alabilmiş bir mahkemenin, her siyasi dosyada sekize üç bölünen bir mahkemenin sınırları ortadadır. (....) Sonuç bellidir. Mevcut koşullarda AK Parti kapatılacak, Başbakan ve Cumhurbaşkanı aşağı indirilecektir. AK Parti’nin kadrolarının önemli bir bölümüne siyaset yasağı gelecektir.’
Belki de bundan sonra bu ‘sekize üç’ durumunu tartışmalıyız.
Neden sekize üç ve kim bu sekiz kişi?
Neredeyse her ağzını açan, ‘Sezer’in atadığı sekiz kişi’ ifadesini kullanmaya başladı.
Sokaktaki simitçiye de sorsanız, ‘Abi, sekize üç kapatırlar’ diyecektir.
Şimdi siz buna mı ‘hukuki süreç’ diyorsunuz?
Dalga mı geçiyorsunuz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.