Netekim Paşa’nın zulümleri (1)
İnsanlık tarihi bir yönüyle zalimler ve zulümler tarihidir. 12 Eylül Darbesi’nin önderi ve elbet baş suçlusu olan Netekim Paşa’nın tarihte kaydı olan zalimlerin arasında kaçıncı sırada yer almış olabileceğini söylemek gerçekten de zordur.
Bu zorluğun ilk nedeni, tarih boyunca yönetimi altındaki insanlara zulmeden büyük zalimlerin isim isim tam listesini bilmemizin imkansız oluşudur.
Zorluğun ikinci nedeni ise, bu gerçekten büyük zalimlerin yaptıkları zulümlerin, değil bütün ayrıntılarıyla, kabaca bile olsa, tam olarak bilinemeyişidir.
Örneğin, iletişimin dünyayı masamıza kadar getirdiği şu günde bile, yakın tarihimizin en büyük zalimi olan Netekim Paşa’nın yaptığı zulümleri tam olarak bilebiliyor muyuz?
Eğer bu zulümler tam olarak bilinebilseydi, Netekim Paşa sokağa çıkabilir miydi?
Yaptığı büyük bir matahmış gibi, daha düne kadar tv ekranlarında boy gösterebilir miydi?
Yalaka basın o denli yalakalığına rağmen, onunla görüşme ve konuşma cesaretini kendinde bulabilir miydi?
Netekim Paşa’nın, tarihin büyük zalimleri arasında kendisini çok yukarılarda bir sıraya oturtan akılları durduran ve hayalleri zorlayan zulümleri gerçekten de tam olarak bilinseydi, bugün “Paşamız’ın ya da Zalimimiz’in yaptığı anayasanın kılına bile dokundurtmayız” diyerek Kürtler ve Türkler adına siyaset yaptıklarını iddia eden siyasiler meydanlarda bu denli arsızlaşabilirler miydi?
Evet değişik zamanlarda ve mekanlarda defalarca ifade ettiğim gibi, CHP ve yandaşlarının Netekim Paşa’nın anayasasını savunmaları kadar normal bir şey olamaz.
Çünkü onların siyasi varlıkları oldum olası darbelere ve darbe anayasalarına muhtaçtır.
Gerçekten de onlar en geç on yılda bir yapılan darbelerle ve darbe anayasalarıyla ayaktadırlar.
Şöyle bir düşünsenize:
Eğer 27 Mayıs’ı yapan zalimler olmasaydı, CHP şimdi nerede olurdu dersiniz?
Tek kelimeyle tarihin çöp sepetinde...
Eğer 12 Mart’ı yapan zalimler olmasaydı, CHP diye bir parti kalır mıydı, sizce?
Çok acı bir hatıra olarak belki...
Eğer 12 Eylül’de Netekim Paşa imdadına yetişmemiş olsaydı, 1978-1979’da Türkiye’yi bir litre benzine, bir paket margarine muhtaç eden CHP’nin yerinde yeller esmez miydi?
Elbette eserdi, hem de onu yer ile yeksan edecek bir yel...
Tıpkı % 22’lik DSP’nin, 28 Şubat darbesi sonrasında, 2002’de gerçekleşen bir halk ihtilaliyle yerinde yeller estiği gibi...
Evet akamete uğrayanlarla birlikte sayısını yapanların ve teşebbüs edenlerin bile hatırlamakta bir hayli zorlandığı darbeler olmasaydı, cumhurla ve halkla hiçbir ilişkisi, alakası, yakınlığı, tanışması ve muarefesi olmayan CHP diye bir siyasi parti bugünlere kadar kesinlikle gelemezdi...
Ve elbet onun yerini ismiyle müsemma olacak şekilde faaliyet gösteren bir sol parti alırdı.
Şüphesiz ki böyle bir sol partinin varlığı ülkemiz ve insanımız için son derece yararlı olurdu. Çünkü böyle bir sol parti, statükoya karşı olduğu için kesinlikle darbecilerin yanında yer almaz ve hiçbir zaman darbe kışkırtıcılığı yapmazdı.
Darbelere ve darbecilere karşı oluşu göstermelik yani sözde değil, özde olurdu.
Zaten böyle bir sol partinin olduğu bir ülkede darbeciler evcilik oynar gibi ikide bir darbe yapmaya teşebbüs edemezler ve hiçbir darbeyi de gerçekleştiremezlerdi.
Gerçek bir solun olduğu ülkemizde Cowboylar’ın da hükümleri geçmez ve Cowboylar kendilerine uşak olacak kimseleri bulamazlardı...
Fakat ülkemiz koskoca Cumhuriyet döneminde gerçek bir sol partiye hiçbir zaman sahip olamadı.
Eğer sahip olmuşsa bile o sol parti hem bir varlık gösteremedi, hem de uzun soluklu olamadı. Yani ülkemizdeki sol siyasetin partileri tabela partisi olmaktan öteye geçip de ülkenin yönetiminde bir türlü etkili olamadılar.
İşte böyle bir ortamda da ülkemiz sol siyaseti statükonun muhafızlığına ve devletin derinlerinde oluşan Ergenekon benzeri çeteleşmelerin avukatlığına soyunan CHP’nin elinde kaldı...
Bu bakımdan CHP’nin, Netekim Paşa’nın geçici 15. Madde ile kendisine dokundurtmayan ve yaptığı akıl havsala almaz zulümleri sorgulatmayan anayasasını savunmasını anlamamız mümkündür.
Gerçekten de satüko adına siyaset yapan CHP’nin, kendisini ayakta tutan bir anayasayı savunması kadar normal bir şey olamaz...
Çünkü ne gözaltına alınan ve 90 gün süreyle işkence gören 650 bin kişi arasında, ne de fişlenen bir milyon 683 bin kişi içinde bir tek CHP’linin olmadığı bilinmektedir.
Usulen tutuklanıp da belli yerlerde kampa alınanlarla işkence görenleri sakın karıştırmayın...
Dikkat edilecek olursa bunların tamamı Netekim Paşanın zulüm anayasasının değişmesine karşıdırlar ve dediğim gibi bu da eşyanın tabiatına uygundur.
Öyle ya, statükonun muhafızları bindikleri dalı kesecek değiller ya...
Fakat size ne oluyor Türkler ve Kürtler adına siyaset yapma iddiasıyla ortalıkta dolaşan ve CHP’nin dolmuşuna binen siyasiler?..
Cumhuriyet tarihimizin en büyük zalimi olan Netekim Paşa’nın 90 gün süreyle işkence ettirdiği 650 bin kişinin arasında sizin partinize mensup, size muhabbeti olan, sizinle el ele kol kola yürüyen hiç kimse yok mu?
Bu zalimin ve hempalarının fişlettiği bir milyon 683 bin kişiden hiç birisi de sizden, sizin yakınlarınızdan, dostlarınızdan ve arkadaşlarınızdan değil mi?
Diyelim ki bunların hiçbiri gerçekten de sizden, sizin arkadaşlarınızdan ve dostlarınızdan değiller...
Yine de insanlık namına elinizi vicdanınıza koyup böylesine bir zalimin yargılanmasına evet demeniz gerekmez miydi?
Bizde vicdan ne gezer, bizim vicdanımız cüzdanımızdır mı diyorsunuz?
Tıpkı ülkemizki cüzdan sahiplerinin dedikleri gibi...
Elbet onu da siz bilirsiniz ve bu sizin tercihiniz...
Ne demişler?..
Kişi kendini bilmek gibi irfan olmaz...
Evet sizler kendinizi tanıdığınız gibi, bu aziz millet de sizleri bir kez daha tanımış oldu...
Yani ölçüldünüz, biçildiniz, tartıldınız ve tasnif edildiniz...
Sanırım bundan böyle sizlere olan davranışı bu tanıma çerçevesinde olacaktır...
Bir başka ifadeyle öpülmeniz yakındır...
Bekleyelim ve görelim...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.