Kürtlerin insanî hakları
Kürtlerin insanî hakları konusunda, şu cümleyi bir serlevha olarak zihinlerimize yerleştirmeyi ve yol haritamızı buna göre düzenlemeyi kesinlikle ihmal etmememiz gerekir...
Kesinlikle ihmal etmememiz gereken ser levha olacak o cümle ise şudur:
Bu ülkede hiç kimsenin kendine özgü bir ayrıcalığı, bir imtiyazı olmadığı gibi; hiç kimsenin itilmişliği, kakılmışlığı ve ikinci sınıf vatandaşlığı da yoktur. Etnik kökenine, dinî inanışına, toplumda kazanarak edindiği veya kendisine miras kalan sosyal seviyesine bakmaksızın, bu ülke, bu topraklarda yaşayan herkesindir.
Ve bu ülkede yaşayan her vatandaş, sadece birinci sınıf vatandaştır...
Şükür ki; burası Amerika değildir ve Elhamdülillah burada renk olarak değil, statü olarak zenci, yani ikinci sınıf vatandaş yoktur.
Evet, İslâmî kaynaklarda geçen gemi yaranının, “burası bizim hissemize düşer, dolayısı ile geminin bu bölmesini istediğimiz gibi kullanabiliriz” yanlışına kesinlikle düşmeden, bu ülke, bu topraklarda yaşayan herkesindir...
Cümleyi tersinden okuyacak olursak...
Etnik kökeni, dini, dili ve kültürel farklılığı ne olursa olsun, hiç kimse bu topraklarda bir diğerinden daha fazla hak sahibi değildir...
Bu düşüncemizin biraz daha açık olmasını isterseniz, bu kez de cümleyi şöyle kurabiliriz:
Ben, Gerede’nin Macarlar köyünde doğmuş Çongar boyundan bir Türk olarak Hakkari’nin Cilo Dağları’nın zirvesindeki bir çakıl taşında hakkım vardır ve şunun-bunun hatırı için bu hakkımdan kesinlikle vazgeçmem.
Bunu benden kimse istemesin. Çünkü bu isteği yerine getirmem mümkün değildir..
Neden mi?
Ben inanıyorum ki; Edirne’nin Meriç Nehri’ndeki bir kum tanesinin korunması, Hakkari’den başlar da ondan...
Ve Hakkari’nin Cilo Dağı’ndaki bir çakıl taşının korunması ise elbet Edirne’den başlayacaktır.
Bu nedenle diyorum ki; Hakkari’nin sınır köyündeki bir Kürt kardeşim, sahip olduğu toprakları ve topyekûn bütün kazanımlarını korumak istiyorsa eğer, Edirne’nin Meriç Nehri’ndeki bir kum tanesinden kesinlikle vazgeçmemelidir.
Çünkü bu coğrafyada ülke bütünlüğü ancak böyle düşünülür ve bu düşünce doğrultusunda hareket edilirse korunur...
Çünkü bu tür düşünce ve davranış biçimi, vatan edindiğimiz toprakların bulunduğu coğrafyanın gereğidir...
Çünkü herkesçe bilinmektedir ki; bu topraklar insanlık tarihi boyunca nice kavimlere mezar olmuştur.
Hem de bizden çok daha uzun süre bu coğrafyada ve bu topraklarda kaldıkları halde...
Hal böyle olunca, Kur’anî dille söyleyecek olursak:
Gezdiğimiz her yerde o kavimlerden kalan medeniyet izlerini görüp de ibret almamız gerekmez mi?
Evet, gezeceğiz, göreceğiz, tefekkür edeceğiz, tezekkür edeceğiz, ibret alacağız...
Sonra birliğimizi ve bütünlüğümüzü muhafaza ederek, el ele, kol kola, omuz omuza, sırt sırta vererek bu toprakların kendi hakimiyetimizde kalması için hep birlikte gayret edeceğiz.
Aksi halde bizim de halimiz, bu topraklarda asırlarca yaşayan ve hayranlık veren medeniyet izlerini bize miras bırakan eski kavimlerin hali gibi olur ki; böyle bir oluşa aklı başında olan hiç kimse razı olmaz ve zaten razı olmaya da hakkı yoktur...
Yukarıdan beri söylenenlerin çerçevesinde asıl konumuz olan, dilini kullanmak ve onu eğitim dili olarak geliştirme hakkına gelince...
Bilindiği gibi, Kürtlerin ve onlara destek olma hevesinde olan yazarların, çizerlerin, düşünce, bilim ve sanat adamlarının, iş dünyasındaki kimi zevatın ve Kürtlerin sözcülüğünü yapan siyasilerin son zamanlarda üzerinde en çok durdukları konu, Kürtlerin Kürtçe ile eğitim yapmaları konusudur...
Söz buraya gelince, öncelikle şunu söylemek durumundayım: Elbet bu ülkede böyle bir eğitimin önünde hiçbir engel yoktur...
Eğer varsa, devlet ana dille eğitim konusundaki böyle bir engeli kısa zamanda mutlaka ortadan kaldırmalıdır... Çünkü bu, devletin insanına karşı yerine getirmesi zorunlu olan ilk görevidir.
Bu görev doğrultusunda, kişiler, kurumlar, kuruluşlar, vakıflar, dernekler, şirketler ülkenin sadece doğusunda değil, Hakkari’den Edirne’ye kadar ülkenin her yerinde anaokulundan üniversiteye kadar değişik seviyede eğitim müesseseleri kurmaya, onları işletmeye, geliştirmeye elbet hak sahibidirler.
Sanırım bunun aksini zaten kimse düşünemez ve düşünmemektedir de...
Öyle ya; bu ülkede birçok yabancı ülke vatandaşı kendi dilleriyle eğitim hizmeti veren kurumlar oluştururlarken; kendisini etnik ve kültürel kimlik olarak farklı hisseden; bu çerçevede kendi dilini ve kültürünü yaşatmak, hatta farklı gördüğü o kültürün propagandasını yapmak isteyen bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına böyle bir konuda engel olmak, gerçekten de haksızlıktır.
Üstelik o vatandaş ve ait olduğu etnik topluluk, bu ülkenin vatan olmasında ter ve kan sahibi ise...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.