Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Halifesiz Müslümanlar!

Halifesiz Müslümanlar!

Mehmet Âkif Ersoy’un ‘bakiyyetü’l selef’ dediği dostu Babanzade Ahmet Naim, hadisle iştigal etmiştir ve aynı zamanda derinlemesine Fransızca’sıyla da dikkat çeker. Lâkin bu Fransızca bilgisi ve Fransız kültürüne aşina olması, onu lümpenleştirmemiş ve Frenkleşme eğilimine itmemiştir. Âkif’i asıl hayran bırakan yönü de burasıdır.
Batı kültürüne hakim ama etkilenmemiş. Mustafa Sadık er Rafii’nin deyimiyle ahir zaman nesli gibi, ateşin içinde ama yanmıyor. Frenkleşmediği gibi Frenk illeti olan kavmiyetçiliğe de prim vermemiş ve bu mikrobu teşhis etmek, teşhis-i illet için de ‘İslâm’da Davayı Kavmiyet’ adlı eserini yazmıştır. Babanzade Mustafa Zihni Paşa’nın babası olduğunu bilmiyordum. Meğerse Hilafetsiz ve Halifesiz Müslümanlar kitabıyla maruf olan Mustafa Zihni Paşa Babanzade, babasıymış. Böyle babaya, böyle oğul. Ya da hayru’s selefe, hayru’l halef.
Bununla birlikte Türkiye’de bazı iftira şebekeleri var ki; Babanzadelerin de yakasını bırakmıyor ve onları da Yahudi bir aile olarak göstermeye çalışıyor. Güya isim bilimden böyle teraneler üretiyorlar.
Sadık Albayrak’ın sadeleştirdiği bu kitabı ya 1979 veya sonrasında Hamburg Merkez Camii’nde görmüştüm. Maalesef artık günümüzde bu tür eserler ya yayınlanmıyor, ya da rağbet görmüyor. Selef-i salihin nikah akdi olmadan ölmek istemezler ve bunu fıskın işareti sayarlarmış. Hilafet bağı olmadan yaşamak da siyasi akitsiz yaşamaktır ve Mustafa Zihni Paşa, kitabında bunu ortaya koymaya çalışıyor.

Hizbu’t Tahrir’in, Beni Sakife Kuruluğundan ve Kurultayından çıkardığı sonuçlardan birine göre, Müslümanların üç günden fazla biatsız kalması caiz değildir. Aksi takdirde, topluca günahkâr olurlar.
Beni Sakife Kuruluğunda yapılan Kurultaydan çıkardıkları bir diğer sonuç ise Ensar’ın teklifinin kabul görmemesi ve buna binaen hilafette çoğulculuğa yer olmadığıdır. Beni Saide Kuruluğunda Ensar büyükleri Muhacirlere: “Sizden bir emir, bizden de bir emir olsun” derler; lâkin Hazreti Ebubekir ve diğer sahabeler, buna karşı çıkarlar. Burada bu yönde alınan kararlara istinaden bu hususlarda sahabe icmaı hasıl olduğunu söylerler ve bu itibarla bunun dışında kalan model ve seçeneklere karşı çıkarlar. Yeni halife ile biatlaşmanın veya akitleşmenin tokalaşma (musafaha) veya yazılı olarak (mektup vesaire vasıtasıyla) yapılabileceğini söylemektedirler.
Günümüzde Batı ülkelerinde o ülkenin vatandaşları referandum veya seçimlere mektuplarla katılabilmektedirler. Biat törenine kadınların da katılabileceğini kabul eden Hizbu’t Tahrir, kadınların halifeyle tokalaşma suretiyle biatleşebileceklerini savunmaktadır. Hizbu’t Tahrir, kadının hilafetini geçersiz saymasına rağmen onların da tokalaşarak halifeye biat edebileceklerini öngörmektedir. Bunun hilafına rivayetleri tevil ediyorlar. Sözgelimi, Hazreti Aişe validemiz (R.Anha), Hazreti Peygamberimizin elinin nikahlısı veya mahremi olmayan kadınların dışındaki kadınlara değmediğini söylemesine mukabil, bu rivayeti başka rivayetlerle tevil ediyorlar ve buradan yola çıkarak kadınların da tokalaşarak halifeye biat edebileceğini ileri sürüyorlar (Dirasetü’l fıkh, Muhammed Takiyyüddin Nebhani, s: 33, Daru’s Selam yayınevi).

Bu, hizbin diğer anlayışlardan ayrıldıkları hususlardan birisidir. Sabık halifenin lahık halifeyi istihlaf etmesini veya veliaht tayin etmesini de meşru görmüyorlar. Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer’i istihlaf etmesine rağmen, buradan bir hüküm çıkarmıyorlar. Lâkin onları teyit eden tarihi vakalardan birisi Ömer Bin Abdulaziz’in Süleyman Bin Abdulmelik’in kendisini istihlaf etmesini (yerine geçirmesini) yeterli saymamasıdır. Ayrıca halkın huzuruna çıkarak onlardan özgür bir biçimde biat da almıştır. Keza halifelerin kur’a ile seçilmesi formülüne de karşı çıkıyorlar. Peygamberimizin sahabelerden biat almasını onun devlet başkanlığına yormaktadırlar. Yoksa risalet ve nübüvet için sadece kelime-i şahadet kifayet etmektedir. İstihlafa karşı çıkmalarına rağmen, istisnai durumlarda halifenin üç kişi tarafından seçilmesini de sahih görebiliyorlar (Dirasetü’l fıkh, Muhammed Takiyyüddin Nebhani, s: 52).
Bununla birlikte, günümüzdeki gibi seçim sandıkları vasıtasıyla yeni halifenin seçilmesinde ise bir beis görmüyorlar (Böylece aslında Karadavi gibilerle aralarındaki demokrasi kavramı etrafındaki farklı tutum ve yaklaşımlar lafzı düzeye inmiş oluyor). Nebhani, Şia’nın imamet doktrinine karşı çıkıyor ve İslâm’ın ne bir aile, ne de bir şahsı hilafete tayin ettiğini ve halifenin seçiminin tamamen Müslümanların tensibine bırakıldığını söylemektedir. Bu tamamen ehl-i sünnet anlayışıdır.
Hazreti Musa ile Harun Aleyhisselam ve Hazreti Peygamber ile Ali arasındaki benzerlik, nübüvvet ve hilafet dairesinde olmadığı gibi, imamet de içermemektedir. Zira tarihi kayıtlara göre zaten Hazreti Harun Aleyhisselam, Hazreti Musa’dan önce vefat ediyor. Sonra Hazreti Harun karakter ve huy olarak, yumuşak başlılığı itibariyle daha ziyade Hazreti Osman’ı andırıyor. Benzetme alanı sadece Hazreti Peygamber’in yokluğunda Hazreti Ali’nin Medine’de kadın ve çocuklara hami bırakılmasıyla Mikat’a giden Hazreti Musa’nın Beni İsrail’e, kardeşi Harun’u kayyum olarak bırakmasıdır. Zaten Hazreti Musa’nın siyasi mirasını Harun Aleyhisselam değil, Yuşa Aleyhisselam sürdürmüştür.
Hizbu’t Tahrir, erkeğin kadın üzerine kavvamiyeti gibi, ümmetin de halife üzerine kavvamiyetine, yani murakıplığına inanmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi