Başbakan Erdoğan, Diyarbakır’da neler söyleyecek?
Başbakan Tayyip Erdoğan, bugün Diyarbakır’da... Her nedense, bugüne kadar yaptığı “miting”lerden “çok daha fazla önem atfedildi” bu mitinge... Ben de bunu anlamıyorum; bir “lider”den, meselâ Konya’da ve İzmir’de başka, Diyarbakır ve Van’da başka konuşması mı isteniyor?.. Hangi çağdayız Allah aşkına?.. Başbakan veya bir başkası; nerede konuşuyor olurlarsa olsunlar, televizyonlardan anında “naklen” yayınlanıyor... Daha da olmadı, sarfettikleri sözler, “akşam haberleri”nde yayınlanıyor... Dolayısıyla İzmir’deki vatandaş da, Trabzon, Diyarbakır, Antalya, Erzurum veya Van’daki vatandaş da, “kimin ne konuştuğunu” o gün öğreniyor... Yani, Başbakan veya bir başkası; eğer bir “mesaj” verecekse, nerede olursa olsun verir!.. Herkes de bunu duyar... O halde, “şehir”lerin ne önemi var?.. Ne yani; Tayyip Erdoğan, “Konya’da başka, Diyarbakır’da başka” mı konuşacak?.. Bunun adına “nabza göre şerbet vermek” denmez mi?.. Resmen ve alenen “çifte standart” uygulaması isteniyor Başbakan’dan... Konya’da olduğu gibi... Diyarbakır’a gittiğinde de; “millî devlet”ten, “üniter yapı”dan, “tek bayrak”tan söz et, diyorlar!.. “Genel affa karşı olduğunu Diyarbakır’da da söyle” diyorlar...
ERDOĞAN SÖZ VERDİ Mİ YAPAR!
Böylece, hem “gaz vermiş” oluyorlar, hem de “psikolojik baskı” uyguluyorlar!..
Erdoğan da, “çocuk” ya; gaza gelip, onların istediğini söyleyecek Diyarbakır’da!..
Oysa, benim bildiğim Erdoğan;
Her zaman “doğru”yu söyler ama “her doğruyu” da, “her yerde” söylemez!.. Ama, şundan eminim: Konya’da “Genel affa karşıyım” demişse, hiç çekinmez, bunu Diyarbakır’da da söyler!.. Konya’daki Türklere “kardeşlerim” diye hitap etmişse, Trakya’daki göçmenlere, Diyarbakır’daki Kürtlere, Mardin’deki Araplara da “kardeşlerim” demekten çekinmez!..
Tayyip Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu’nu birbirine karıştırmamak gerekir!.. Kılıçdaroğlu, Doğu’da, bir “seçim rüşveti” olarak “genel af”tan söz edebilir ama Batı’ya gidince; “Ben öyle söylemek istemediydim, sözümü çarpıttılar” diye kıvırabilir!..
Ama Tayyip Erdoğan; ne kıvırır, ne de kıvranır!.. “Yapamayacağı” şeyler için “söz” vermez, söz verdi mi de, mutlaka yapar!..
BEKLENTİYİ NİYE YÜKSEK TUTUYORLAR?
Bana öyle geliyor ki, Erdoğan; bugüne kadarki mitinglerinde ne söylediyse, “bugün Diyarbakır’da” da aynısını söyleyecektir!..
Meselâ, “Türk de benim kardeşim, Kürt de benim kardeşim!.. Arnavut neyse, Çerkez de odur!.. Laz, ne kadar benimse, Boşnak ve Arap da o kadar benimdir” diyecektir!..
Yani, diğer mitinglerde söylediklerinden daha farklı bir şey söylemeyecektir Diyarbakır’da!..
O halde, bu “gaz”ın, bu “psikolojik baskı”nın esbab-ı mucibesi ne?..
Tek bir sebebi var:
“Beklentiyi yüksek tutmak!”
Öyle bir hava estiriyorlar ki;
Erdoğan, Diyarbakır Mitingi’nde “çok önemli şeyler” söyleyecek, konuşması “gündeme bomba gibi düşecek” ve “Türkiye’de yer yerinden oynayacak!”
Gerek kamuoyunu, gerek Diyarbakır halkını böylesine “yüksek bir beklenti” içine sokuyorlar ki, eğer Erdoğan bu “beklenti”ye cevap vermezse, yaftaları hazır:
“Dağ fare doğurdu!”
Yapmayın Allah aşkına;
Başbakan orada; “işçi, memur, emekli maaşlarına yapılacak zam oranları”nı açıklamayacak ki, “beklentilerin altında bir oran” açıklandığında “dağ fare doğurdu” densin!..
Tabiî, şunu da ilâve etmek lâzım:
Farzedelim ki, “Kürt vatandaşlar lehinde” bir söz sarfetti, peki BDP’li kurmaylar “boykot” kararından vazgeçecekler mi?..
Yooo?..
Farzedelim ki, “Bahçeli’nin çağrıları”na uydu ve “tek bayrak” dedi; o zaman MHP, “hayır” deme inadından vazgeçecek mi?..
Yooo!..
O halde, niye böyle bir “risk” alsın Erdoğan?.. Bu tuzaklara niye düşsün!..
BAHÇELİ’DEN BARZANİ’YE PARA VE SİLAH!
Ama, madem ki “farklı bir konuşma” yapması bekleniyor kendisinden, o halde şöyle “ironik” bir teklif yapabilir Erdoğan:
“Referandumda boykot uygulama kararından vazgeçin ve hiç olmazsa Devlet Bahçeli’nin çağrısına uyup, Hayır deyin!..”
Nasıl bir teklif ama!..
İşte bu teklif “yüksek beklenti”lere cevap verir ve Türkiye’nin gündemine “bomba” gibi düşer!..
Erdoğan’ın yerine ben olsam, bu teklifi yapar, “gerekçe”sini de şöyle açıklardım:
“DSP lideri Bülent Ecevit başkanlığındaki 57. Hükümet döneminde Kuzey Irak’ta Kürdistan Demokratik Partisi lideri Barzani ile yapılan görüşmelerde birtakım talepler gündeme geldi.
Barzani, içinde bulunduğu sıkıntıları gündeme getirerek Türk Hükümeti’nden bazı taleplerde bulundu. Barzani’nin bu talebi üzerine konu hükümet ortakları arasında çok gizli bir şekilde değerlendirmeye alındı.
Milli Savunma Bakanı MHP’li Sabahattin Çakmakoğlu’nun da “onay” imzasının yer aldığı kararlara hükümetin MHP kanadı herhangi bir şerh koymadı.
Buna göre; 1999-2002 yıllarında görev yapan 57. Hükümet döneminde Mesut Barzani başta olmak üzere KDP yönetimine belirli aralıklarla 8 milyon dolar nakit para yardımında bulunuldu. Yine aynı dönemde KDP’ye silah, mühimmat, araç, gereç, giyecek ve yiyecek verildi.”
Bu “bilgi”yi verdikten sonra, derdim ki;
“Hadi AK Parti’ye karşısınız ve boykot uyguluyorsunuz... Peki, Kuzey Irak’taki Kürdistan Demokratik Partisi’ne bunca para ve mühimmat yağdıran Devlet Bahçeli’ye de mi karşısınız?.. Vazgeçin Boykot’tan, gidin sandığa, Bahçeli’nin arzusunu yerine getirin!”
BAHÇELİ, TALABANİ’Yİ DE BESLEDİ!
Erdoğan’ın yerinde ben olsam; “Mesud Barzani’ye yapılan yardımlar”la da yetinmez, “Celal Talabani’ye yapılan yardımları” da açıklardım:
¥ 57. Hükümet döneminde MHP lideri Devlet Bahçeli'nin de onayı ile Irak Bölgesel Yönetim Başkanı Mesud Barzani'ye yapılan yardımlardan sonra o dönemde Kürdistan Yurtsever Birliği lideri olan Celal Talabani'ye de yardımlar yapıldı.
Halen Irak Cumhurbaşkanlığı görevini yürüten Celal Talabani, 1 Mayıs 2000'de yapılan görüşmede; emrindeki Peşmerge kuvvetlerinin maaşlarını ödeyebilmek için her ay 2 milyon dolar istiyordu...
Bu talebi çok gören dönemin 57. Hükümeti ise 600 bin dolara onay verdi. Bunun haricinde 57. Hükümetin görevde olduğu 1999-2002 tarihlerinde Talabani yönetimine 7 milyon dolar yardımda bulunuldu.”
Bu “bilgi”yi verdikten sonra, sorardım:
“Gördüğünüz gibi, Sayın Devlet Bahçeli; Barzani’ye de, Talabani’ye de hem para, hem de silâh yağdırmıştır!.. Bakmayın onun, Barzani için; “Mehmetçik katili ve Türkiye’ye meydan okuyan küstah” dediğine... Gerçek ortada!.. Kendisi, Başbakan Yardımcısı iken her türlü yardımı yapmış kendisine!.. Şimdi de, siz ona yardımcı olun ve uyun çağrısına!.. Bırakın BDP’nin çağrısına uymayı, MHP’nin çağrısına uyun!”
ERDOĞAN, BUGÜN DİYARBAKIR’DA
Sayın Erdoğan, elbette bu tür “ucuz polemik”lere girmez... Ama; “Bugün PKK ve BDP’ye saldıranlar, dün onlara silâh ve para yardımı yapmışlardı” derse var ya, herhalde yer yerinden oynar ve böylece “MHP’nin maskesi” de, düşmüş olur!..
Ama ben, Sayın Başbakan’ın, tüm bunlar yerine; “Türk de kardeşim, Kürt de kardeşim” konulu bir konuşma yapacağına inanıyorum... Yine de, ilgiyle izleyeceğim o konuşmayı...
“İzlenim”lerimi daha sonra yazarım!..
==================
“Havuzlu villa”da tatil keyfi!
Bana kalırsa, Kemal Kılıçdaroğlu haklıdır... Çünkü adam; daha söze başlarken, bir “şart cümlesi” sarfedip; “İktidara gelirsem!” diyor... “İktidara gelirsem çalmayacağım, çaldırmayacağım!.. İktidara gelirsem, havuzlu villada oturmayacağım!.. İktidara gelirsem, türbanı çözeceğim!”
Demek ki, “iktidara gelinceye kadar” her şey serbest!.. “Muhalefette” olduğu sürece “soymaya-soydurmaya” devam!.. “Muhalefette” olduğu sürece “havuzlu villada oturmaya” devam!..
Adam, “sözünün eri” ki; dediğini yapıyor!.. Meselâ, “eşi ve çocukları”nın şu anda “nerede” olduğunu biliyor musunuz?.. Durun, zorlanmayın, ben söyleyeyim: Efendim Kemal Kılıçdaroğlu’nun eşi Selvi Hanım ve çocukları, şu anda Altınoluk’taki bir “havuzlu villa”da tatil yapmaktadırlar!.. Evet evet, “Kemal Bey’in danışmanı Hülya Saygı hanımefendinin villası”ndaki havuzda yüzüyorlar, güneşleniyorlar, stres atıyorlar!.. “Lüks villa”daki tatilleri, “Bayram’a kadar” sürecek!..
Durun, kızmayın hemen!.. “Hani havuzlu villada oturmayacaklardı” diye öfkelenmeyin!.. Ne demişti Bay Kılıçdaroğlu; “İktidara gelirsem!”... Daha iktidara gelmediler ki!.. Bırakın da, “havuzlu villa”nın keyfini sürsünler!.. İktidara gelince, nasıl olsa, “yalı” alıp, “yalı keyfi” sürerler!..