Obama’nın Müslümanlığı
Bu hafta Amerikan gündemini işgal eden konulardan biri yine yeni başkanın dini kökeniydi. Washington en sıcak günlerini yaşıyor. Bir taraftan Irak’tan asker çekilmesi, diğer yandan ABD Ordusu’nun en üst yetkililerinden General Petreaus’in yönetimin suratına tokat gibi inen açıklaması: Afganistan’ın bazı bölgelerinin Taliban’ın kontrolü altında olduğu gerçektir, ve Ortadoğu’nun ağır topları Netanyahu, Abbas, Mübarek ve Abdullah’ın İngiliz eski başbakanı Blair’le aynı zamanda Beyaz Saray’da ağırlanmaları.
Bütün bu gelişmeler ülke siyasetine yön verirken aradan sıyrılarak ön plana çıkan konu bu hafta başı itibariyle yine Barack Obama’nın İslam’la olan ilişkisiydi. Evet birçokları etnik ve ırksal durumunu göz önüne alarak onu çoktan Müslüman ilan etti. Ancak bu grubun kullandığı en güçlü veri, iki hafta önce Beyaz Saray’da verilen iftar yemeğiydi. Obama da ilk defa Clinton döneminde başlayan geleneğe bağlı kaldı ve selefleri gibi Amerikalı Müslümanların ileri gelenlerini biraraya getirerek iftarla Ramazanı kutladı. Obama, yaptığı yemek öncesi konuşmada siyasal doğruluk çerçevesinde söylenebilecek yorumlarda bulunduktan sonra ortama bomba tesiriyle düşecek olan şu sözleri sarfetti: Müslümanların da diğer bütün Amerikalılar gibi dini özgürlüklerini kullanma hakları vardır. İfade edilmesi son derece normal olan bu sözler konu New York’ta yapılması planlanan cami olunca patlayıcı etkisi yaptı hemen. Söz edilen cami kompleksi 11 Eylül saldırılarıyla yerlebir edilen ikiz kulelerin bulunduğu mekandan sadece iki blok ötede inşa edilecek. Bu da bazılarına göre Amerikan halkına gece gündüz yaşanan trajedinin bir hatırlatıcısı görevini yapacak. Tartışma ilk etapta din ve devlet işlerinin ayrışması konusunda yaşandı. ABD sekülerizmi -ki bu bizim anladığımız anlamda bir sekülerizm hiç değildir- benimsemiş bir ülkeyse, o zaman devletin başkanının yaptığı konuşmayla fikir beyan etmesi, devletin din işlerine karışması olarak değerlendirilir, diyenler oldu. ABD’deki ayrışıma göre devlet dini şekillendirme görevine sahip değildir ancak dinin yaşanması için de destekçidir. Yani din işlerine ortadan kaldırmak, engel olmak adına herhangi bir müdahalede bulunmaz, bulunursa bu Amerikan sekülerizmine aykırı bulunur, ama aynı zamanda da dinin -hangi din olursa olsun- vatandaşlar tarafından yaşanmasına yardımcı olur, ortam sağlar, destek olur. Yani devlet oyunu, vatandaşın dinini özgürce ezilmeden, eksiklik hissetmeden yaşamasından yana kullanır. Bu nedenledir ki mesela bir okulda bir öğrencinin başörtülü olması veya namaz kılması sorun edilsin okul yönetimi tarafından, devlet olaya hemen müdahil olur ve çocuğun yanında bulunur. Sözde değil özde dini özgürlüğe inanılır. İşte bu bağlamda değerlendirildiğinde Obama’nın sözlerinde hiçbir maksadı aşma görülemez. Ancak muhalifler ikna olmamıştır. Kimisi yüzeysel bir bakış açısıyla ne de olsa onlardan biri, yani kendi de Müslüman demektedir, kimisi de daha sofistike argümanlarla karşı çıkarak, evet herkes dini inancının gereklerini dilediği gibi yaşama hakkına sahiptir, ancak trajedinin mekanına bu denli yakın bir yerde bunu yapan insanların dinini temsil eden bir kurumun bulunması hiçbir şey değilse orada hayatını kaybedenlerin ailelerine saygısızlıktır demektedir.
Hangi taraf kazanacak diye soranlara şunu söyleyebiliriz: Konu henüz masadan kalkmadı, ancak şimdilik cami taraftarları seslerini iyi duyuruyorlar. Bu da Amerika’nın Taksim’ine cami hikayesi...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.