Bedri ile Fazıl
Ünlü kolaj sanatçımız Bedri Baykam, bu referandumda “evet” oyu kullanacakların, boykotçuların, çekimserlerin, seyahate çıkacakların “geri dönülmez bir şekilde vatan haini” sayılacaklarını buyurmuş.
Bedri bu...
Buyurur... Buyurdukça “evet” oylarını artırır.
İyi de, kimin vatan haini olup olmadığını belirleme yetkisini nereden alıyor Bedri? Kim onu “takdir makamına” oturttu? 27 Mayıs’çı babasından mı tevarüs etti bunu? Nedir?
Bedri Baykam böyle de, Fazıl Say çok mu farklı sanki?
Fazıl Say da, “dahi çocuk ayrıcalığıyla” ağza alınmayacak laflar etmişti... Hatta, bir punduna getirip, “evet” oyu kullanacağını söyleyen Sezen Aksu’ya giydirmişti: “Yanlış nota basıyor, müziği kirletiyor, arabesk şarkılar yapıyor” gibilerden...
Sen doğru nota basıyorsun da, ne oluyor?
Bedri türdeşin hızlı fırça sallıyor da, ne değişiyor?
Hiç...
Halk, dehanın hastalıklı sezgisiyle, rasyonalite arasındaki farkı süzebiliyor çok şükür ve tahayyülünüzdeki “cennet vatana” fit olmuyor... Fit olmayacağını defaatle gösterdi. Hâlâ neyin kavgasını veriyorsunuz?
Madem konu açıldı, şu “dahi çocuklara” bir bakalım:
Bedri’miz ilk sergisini 5 yaşındayken açmış. Sonra tutup “dahi çocuk” kontenjanından Amerika’ya yollamışlar bunu. Orada resim okumuş, bilgisini görgüsünü artırmış, dünyayı tanımış... Netice olarak ortaya, “27 Mayıs cinayetine” alkış tutan tuhaf bir ressam çıkmış.
Bedri’miz CHP’lidir, Fenerbahçeli’dir, ünü Türkiye sınırlarını aşamamış iyi bir kolaj sanatçısıdır.
Bir ara CHP’ye genel başkan olmak istedi.
Baykal’ı yeterince Kemalist bulmuyordu. Kaybetti...
Daha doğrusu, Baykal’ın kongre oyunlarına kurban gitti ve Kemalist sıkıntısı çekilmeyen CHP’yi olası bir ricat harekâtından kurtarmış oldu.
Fenerbahçeliliğini bilmem ama oyunculuğunu tartışırım...
Bir koltukta birkaç karpuz dolaştırma becerisine sahip Bedri’miz sinema oyunculuğunu da denedi... Neden bu işe girdiği hâlâ muammadır benim açımdan. “Çamur güreşi organizatörlüğü” de öyle... İnanamayacaksınız ama, bunu da yaptı; mayolu kadınları çamur teknesinde güreştirdi...
Bedri’mizin en önemli özelliğini es geçmeyelim.
Kendisi, aynı zamanda, “Laikler çok çocuk yapsın” demiş kararlı bir dava adamıdır.
Hiçbir şey yapmasa da, bu sözüyle tarihe geçecek, “Bir zamanlar böyle insanlar yaşıyordu Türkiye’de” dedirtecektir.
Ressamlığını da tartışacağım ama ayıp olacak.
Bunu Hasan Bülent Kahraman’a bırakıyorum... Bildiğimiz “kolaj sanatı” nasıl oluyor da “resim” muamelesi görüyor; nasıl oluyor da yaratıcısına şan, şöhret ve para kazandırıyor?
Bunu Hasan Bülent açıklasın...
Bedri’de en sevdiğim hususiyet, yayıncılığı... Türk okurunu “Ejre Aydın Efsanesi”yle tanıştırdı ki, gerçekten müteşekkirim.
Fazıl Say’a gelince...
Hiç gelmeyelim.
Nazım’a sansür uygulamış bir adamın nesini tartışacağız?
Evet, yeteneklidir.
Evet, Bach’lamaları ünlüdür.
Evet, doğru nota basmaktadır...
Hepsi tamam da... Sıradan bir “Glenn Gould imitasyonu” olmaktan öte nedir ki Fazıl?
Bana inanmıyorsanız, müzik otoritelerine sorun.
Pakize Barışta’ya da sorabilirsiniz... Size “doğru nota”nın ne anlama geldiğini anlatsın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.