Ülkücü paradigmanın iflası
MHP koalisyonu döneminde Iraklı Kürt Liderler Talabani ve Barzani’ye yapılan devlet yardımları, Abdullah Öcalan’ın idam konusu kadar ülkücü tabanda travmaya yol açmış gibi gözüküyor.
Referandum nedeniyle yaşanan ülkücü tabandaki ideolojik yarılma, 13 Eylül’den sonra MHP’de şiddetli bir depremi tetikleyebilir.
Ne yazık ki MHP, PKK terörünün başladığı 1984 yılından bu yana yaklaşık 7 bin vatan evladının şehit düştüğü, 42 bin kişinin hayatını kaybettiği, 300 milyar doların üzerinde ekonomik kaybın yaşandığı süreçte, kendini tek başına iktidara taşıyacak politikaları üretemedi.
Ülkücü ideolojiyi, sadece şehit cenazelerindeki öfkeyi oya tahvil etme düşüncesi biçimlendirdi. Evrensel dönüşüme ve tarihin değişim yönüne ters istikametteki bu politikalar, MHP’yi yarışın dışına itti.
1992-1999 yılları arasında Talabani ve Barzani’ye aktarılan 65.6 milyon dolarlık yardımın MHP’nin koalisyon ortağı olduğu 1999-2002 yılları arasında 8 milyon dolarla sürdürülmesinin ortaya çıkması, bu yarışta MHP’yi daha da zora sokacaktır.
Açıkça adını koyalım, kimse alınmasın; Talabani, Barzani ve Öcalan karşısında ülkücü paradigma iflas ediyor.
Tarihin sonuna yaklaştı.
Tarihin değişim yönüne göre pozisyon alan ve ideolojisini dönüştüren Türkeş, ölünceye kadar bu şekilde ayakta kalmayı başardı. Devrettiği ülkücü miras, şimdi değişime direnen statükocu bir yapıya büründü.
Terörün gerisindeki karanlık eylemlerin Ergenekon sürecinde deşifre edilmeye başlanması ve devletin mahzenlerinde kurulan gizli oyunların açığa çıkmasıyla birlikte kökten sarsılmaya başladı.
Artık, şehit cenazeleri oya tahvil olmuyor. Vatandaş artık sorguluyor, sadece sonuca bakmıyor, nedenlerini de araştırıyor.
Bu sorgulayıcı düşüncenin giderek egemen olduğu toplumsal yapıda, illüzyona dayalı siyasetin karşılığı yoktur.
Hem idam cezasının kaldırılmasına yol açacaksınız hem “asarız” tehdidi üzerinden strateji geliştireceksiniz.
Hem Barzani ve Talabani’ye ağza alınmayacak sözler sarf edeceksiniz hem el altından devlet yardımını akıtacaksınız.
Hem şehit cenazelerinde ağıt yakacaksınız hem Abdullah Öcalan’la aynı kareye gireceksiniz.
Herkes oyunun farkında...
Türkeş dönüştürdü
Hareketin kurucu lideri Alpaslan Türkeş, henüz teğmenlik döneminde siyasete ilgi duymuş, Turancı fikirleri savunmuş, dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye Almanya’nın yanında yer alarak Rusya’ya savaş açılması için mektup göndermişti.
Türkeş’in o günkü fikri yapısının oluşumunda Nihal Atsız’ın rolü büyüktür. “Türkçü” kimliği daima ön plandaydı.
27 Mayıs 1960 askeri darbesinden sonra Milli Birlik Komitesi üyesi ve Başbakanlık Müsteşarı olan Türkeş, Arapça ezan yasağının kaldırılmasını Atatürkçülüğe ihanet ve darbe gerekçesi olarak gösterdi.
13 Kasım 1960’da 13 arkadaşıyla birlikte komiteden dışlanıp sürgüne gönderildiği, Talat Aydemir vakası nedeniyle kısa süreli cezaevinde yattığı ve ardından siyasete girdiği çalkantılı yılların ardından fikir dünyasının değişmeye başladığını görüyoruz.
1965’de Osman Bölükbaşı’nı devirip CKMP’nin başına geçtikten sonra gençlik örgütlerine önem verip 1968’de Ülkü Ocaklarını kurmaya başlayan Türkeş için 1969 yılı ideolojik çizgisinde bir kırılma evresidir. Partinin adını Adana Kongresi’nde MHP olarak değiştirdi.
Bu değişiklik sadece isimden ibaret değildi. Türkeş ve Atsız ekibiyle yolları ayrıldı. Bu ayrışma hem ideolojik hem sembolik ayrılığı içeriyordu. Atsız grubunun parti bayrağına “Bozkurt” koydurtma girişimi sonuçsuz kaldı, Türkeş, “3 Hilal” kararını üyelere kabul ettirdi.
Biri İslamiyet öncesi Türklüğü, diğeri İslamiyet sonrası Türklüğü simgeliyordu. Türkeş, ikinci yolu tercih etti. Türk-İslam Sentezi söylemi böyle doğdu. Türkeş, 1976 yılında hacca giderek imaj tazeledi.
MHP’nin ideolojik çizgisindeki değişim, 12 Eylül’den sonra düşük tempoda da olsa devam etti. Türkeş sonrası bayrağı teslim alan Devlet Bahçeli başlangıçta bu çizgiyi sürdürdü. Zaman içinde statükonun esaretine yenik düştü.
Şimdi yol ayrımında. Ya dönüşecek kazanacak ya direnecek kaybedecek.