Ankara’da ne konuştuysa, Diyarbakır’da da o!..
Zaman, ne kadar da hızlı akıyor... Diyarbakır’a birinci gidişimden bu yana 5 yıl, ikinci gidişimden bu yana neredeyse “birbuçuk yıl” geçmiş... Diyarbakır’a ilk olarak Aralık 2005’te, İTO Başkanı Murat Yalçıntaş başkanlığındaki “bir uçak dolusu işadamı”yla birlikte gitmiştim... Elbette “tantanalı bir karşılama” beklemiyorduk... Ancak; “Ne idüğü belirsiz Batılı bir heyet”in ayaklarına “kırmızı halı”lar seren, uçakların kapılarında karşılayan Belediye Başkanı Osman Baydemir; hiç olmazsa bize de bir “hoş geldiniz” demeyi çok görmez zannediyorduk... Ama, nerdeee!.. Adam, semtimize bile uğramadı... Kaldı ki, gelenler “siyasî bir heyet” değildi... Yani, “tavır” koymasının hiçbir haklı gerekçesi olamazdı... “Bir uçak dolusu işadamı” Diyarbakır’a gitmişti, çünkü; Diyarbakırlı işadamları ile, “birlikte ne iş yapabiliriz” üzerine görüşmeler yapacak, “ortak yatırım” imkânlarını gözden geçireceklerdi... Gelin görün ki; “Kürtlerin hâmisi” olduğunu iddia eden Osman Baydemir, ortalıkta yoktu!.. Kimbilir, o esnada, belki de “kabuklu”lardan oluşan bir heyete “kırmızı halı” sermekle meşguldü!..
KUTBETTİN ARZU’NUN MÜTHİŞ SÖZÜ
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’in bu umursamazlığına karşılık, o günlerde Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı olan Kutbettin Arzu, bölgesi için yırtınıyordu.
Hiç unutmam, aynen şöyle demişti;:
“Bu ülkeye kim bir çivi çakacaksa, ben onun emrindeyim!.. Eğer çivi çakacak bir yer bulamazsa; gelsin, benim kafama çaksın!.. Yeter ki, bu ülkeye bir çivi çakılsın!”
Şunu söylemeye çalışıyorum:
“Kendilerine el uzatılmasını” bekleyenler, ilk önce kendileri “el uzatmalı” değil mi?.. Hem kendi elini “sıkılı yumruk” yapacaksın, hem de “dışlanmak”tan şikâyet edeceksin!..
Sen, “elin kabukları”na gösterdiğin ilgiyi “kendi insanından” esirgersen, “dışlanmayı” kendin istiyorsun demektir!..
ŞUBAT 2009... DİYARBAKIR MİTİNGİ
Sonra, Şubat 2009’da, Başbakan Tayyip Erdoğan’la birlikte gitmiştim Diyarbakır’a... Erdoğan’ı, “2005 ziyareti”nde “çöp dağları” ve “kapalı kepenkler”le karşılayan Osman Baydemir; ne ilginçtir ki, bu defa “topladığı çöpler”le ilgili “afiş”ler asmıştı şehrin her yanına!..
Düşünebiliyor musunuz;
Bir belediye başkanı, “topladığı çöpler”le övünüyordu!.. Oysa, işi zaten oydu!..
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “İstasyon Meydanı”ndaki mitingde yaptığı konuşmada; “en çok alkış aldığı” ve “meydandaki coşkunun zirveye çıktığı” konulardan biri “Gazze” konusundaki sözleri, diğeri de “TRT Şeş biher be” sözü, yani “TRT Şeş hayırlı olsun” sözü olmuştu...
Erdoğan, bu sözün ardından eklemişti:
“TRT Şeş hayırlı olsun dedik de ne oldu?.. Devlet yara mı aldı?
TRT Şeş konusunda, birileri niye hayırlı olsun diyemedi?!?..”
İşte bu sözler, meydanı dalgalandırmıştı... “Biji Erdoğan” sloganlarının ardından, “Diyarbakır seninle gurur duyuyor” sloganları yükselmişti meydandan... Hemen ardından, “Gençlik seninle gurur duyuyor” sloganı gelmişti...
Erdoğan’ın miting konuşması 1 saat 38 dakika sürmüştü...
Şubat 2009’daki mitingin üzerinden “16 ay” geçti... Başbakan, dün yine Diyarbakır’daydı... Ama bu defa, “STK’lar arkasında”ydı... STK’lar, Başkan Osman Baydemir’e “uyarılar” yapıyorlardı...
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Galip Ensarioğlu ile GÜNSİAD Başkanı Şahismail Bedirhanoğlu ve eski Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu, Belediye Başkanı Osman Baydemir ve BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile görüşüp, demişler ki;
“2005 mitingindeki çirkin görüntüleri tekrarlamayın!.. Çöpler toplanmaz, kepenkler inerse sizi sorumlu tutarız!..
Evinize gelene yüz çeviremezsiniz!..”
Aksi bir tablo olursa, sonuçlarına katlanırsınız!”
BİRLİK VE KARDEŞLİĞE VURGU
Bu “uyarı”lar bir işe yaradı mı?.. Osman Baydemir; söz verdiği gibi, mitingte bir “tatsızlık” olmaması için “elinden geleni” yapacak mı?..
Kısacası, sözünü tutacak mı?..
Dün, işte bu duygu ve düşüncelerle gittik Diyarbakır’a... Bir grup gazeteci arkadaşla birlikte, dün öğleden sonra Ankara’dan hareket edip, Diyarbakır’a ulaştık... Sayın Başbakan, “beklenen miting”le birlikte, bazı “açılış törenleri”ne de katıldı...
“Miting meydanı”nda neler oldu, “ilgi” nasıldı, Erdoğan’ın “en çok alkışlanan sözü” hangisiydi, “miting kürsüsünün arkasında” neler yaşandı, “insanlar ne düşünüyor”, bunların hepsini, inşallah yarınki yazımda aktaracağım.
Ancak, şu kadarını söyleyeyim:
Erdoğan, Ankara ve Tekirdağ’da ne konuşmuşsa, Van’da ne konuşmuşsa, Konya veya Erzurum’da ne konuşmuşsa, Diyarbakır’da da onu konuştu!..
Her zamanki gibi; “birlik, beraberlik ve kardeşlik” kavramına özel vurgu yaptı.
Biliyorum, “beklenti çıtasını yüksek tutanlar”, kendisine çok önem atfedilen “Diyarbakır mitingi” için, “dağ, fare doğurdu” diyebilirler... Ama Erdoğan, bunu Diyarbakır’a gitmeden önce söylemişti zaten...
Eğer, “beklenti” buysa, onu da söylemişti: “12 Eylül’de Evet deyin ki, 2011’de daha köklü bir Anayasa değişikliği yapabilelim!”
AZA KANAAT ETMEYEN, ÇOĞU BULAMAZ!
Eğer bu anayasaya geçit verilirse, “2011 Anayasası”nda bazı “beklenti”lere cevap verilebilir, “olması istenen” maddeler konulabilir!..
Bunun yolu da “Evet”ten geçiyor!..
Sen, bırak “Evet” veya “Hayır” demeyi, daha şimdiden “Boykot” ilân edip, “daha kapsamlı bir anayasa değişikliği”ne “takoz” oluyorsan, o zaman “Beklentilerim karşılanmadı” demeye hakkın olmaz!..
Öyle değil midir;
“Az”a kanaat etmeyen,
Çoğu hiç bulamaz!..
Unutmayalım ki;
“Dere”ler ve “göl”leri oluşturan “su damlaları”dır!.. Sen “su damlası”na itibar etmezsen, “göl”leri hiç göremezsin!..
BDP’liler, bunu iyi düşünmelidir!..
Kemal Kılıçdaroğlu gibi bir adam bile “boykotçuları” eleştirip; “Sandığa gitmeyeyim demek, aslında evet demektir!.. Bence gidip evet desinler” diyorsa, Selahattin Demirtaş başkanlığındaki BDP kurmayları, bunu iyi düşünmelidir!..
Uzun lâfın kısası;
Başbakan Erdoğan’ın, “Diyarbakır mitingi”nde neler söylediğini, bugünkü “haber”lerimizde inşallah okuyacaksınız...
Erdoğan’la “uçaktaki sohbetimizi” ve “miting izlenimleri”ni de yarına yazarım inşallah.
Bugün, AK Parti’nin; “Diyarbakır’da miting yapabilen bir parti” olduğunu söylemekle yetineyim!..
Sanıyorum, sadece bu bile;
Çok şey anlatmaya yeterlidir!..
==============
İKİ KADIN FARKI
“İktidara geldiğimde havuzlu villada oturmayacağım” diyerek “tribünlere oynamaya” ve “popülizm” yapmaya çalışan Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “hem de iki villasının ortaya çıktığını” zaten biliyorsunuz...
İşbu Kemal Kılıçdaroğlu’nun eşi Sevim Hanım ve çocuklarının, şu anda “Altınoluk’taki lüks bir havuzlu villa”da tatil yaptıklarını, havuza girip serinlediklerini, havuz kenarında güneşlendiklerini ve stres attıklarını da dün yazdık!..
Peki, Sevim Hanım ve çocukları “havuzlu villa keyfi” sürerlerken, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Hanım nerededir biliyor musunuz?.. Elbette biliyorsunuz... Emine Hanım, “56 kişilik bir heyet”le birlikte Pakistan’daydı efendim... “Yüzölçümü İtalya kadar olan bir toprağı seller altında kalan” Pakistan’da...
Oraya “3 milyon TL nakit para” ile “1 milyon TL’lik ilaç” götürdü ve yetkililere teslim etti... Çocuklarla buluşmasında gözyaşını tutamadı, ağladı...
İşte, bu “iki kadın farkı”nın göstergesidir!.. Kılıçdaroğlu’nun eşi de “sular içinde”dir, Erdoğan’ın eşi de... Ama biri “havuzdaki su”yun içinde, diğeri “sel suları”nın içinde!.. Biri “sefa sürenler”le beraberdir, diğeri “cefa çekenler”le!.. Fark, işte burada!..