Manhattan Camii ve dini kabilecilik
Dini doğru anlamak anlayışta dinamizmi gerektirir. Dinamizmden kopan gerçeklerden de kopar. Yoksa kalıplar üzerinden anlamak tarafgirlik veya hizipçilik veya kabilecilik üretebilir. Bundan dolayı bazen dini cemaatler sessiz bir biçimde hizbe dönüşebilir ki, Kur'an uyarısı da bu yöndedir. Faslı Abdulmecid Sağir, İşkaliyyetü't tasavvuf İslami kitabında buna dair çarpıcı ve yaşanmış örnekler verir. Bunun telafisi için ferdi dairede olduğu gibi cemaat dairesinde de sürekli iç muhasebe ve mücahade yapmak gerekir. Orucun oruca ihtiyacı olduğu gibi dindarlığın da gerçek dine ve din ahlayışına ihtiyacı vardır. Aksi takdirde, kalıplaşma başkalaşmayı ve dini anlayışın kuraklaşmasını ve çoraklaşmasını da beraberinde getirir. Yıllar önce bir yazımda, bazı dini yapıları post modern kabilecilik olarak tasvir etmiştim. Basitçe tarafgirlik böyledir. Kaldı ki, Peygamberimiz de cahiliye kabileciliğini veya tarafgirliğini İslam anlayışı ile mukayese ederek anlatır ve farkı ortaya koyar. Cahiliye anlayışında iyilikte ve kötülükte beraberlik vardır. Kabile üyesi her şart altında kabilesini destekler. Bu ise hakkaniyete dayalı değil kabile çıkarlarına dayalı bir anlayıştır. İnsanın aidiyet içinde bulunduğu yapıları batılda desteklemesine 'asabiyet' denmektedir. İslamiyet asabiyeti tashih etmiştir. Bir defasında "Kardeşiniz zalim de olsa mazlum da olsa ona yardım edin' buyurduğunda sahabeler taaccüp etmişler ve "Ey Allah'ın Resülü; mazlumu anladık da zalime nasıl yardım edeceğiz?' diye sorduklarında şöyle bir karşılık almışlardır: "Kardeşinizi zulmünden çevirmeniz ona yardım etmenizdir..." Tabir caizse, İslam asabiyeti, kabile asabiyetinin hilafına batılda değil münhasıran hakta yardımlaşmaktır. "Takva ve iyilik üzerine yardımlaşın; düşmanlık ve günah üzerine yardımlaşmayın" Kur'an buyruğu da buna natıktır.
Manhattan İslam Kültür Merkezi projesi ABD'de müthiş bir kutuplaşmaya yol açmış ve ülkeyi yol ayrımına taşımıştır. The Washington Post gazetesinden Michael Gerson bu kutuplaşmayı ve Hıristiyanların refleksini dini kabilecilik olarak tasvir etmektedir. Ayniyle vakidir. Bu yöndeki tepkiler adeta bir kolektif çılgınlık derecesine baliğ olmuştur. İşte tam bu noktada New York Times gazetesi tarafından yapılan ankete göre, New Yorklular'ın yüzde 67'si, 11 Eylül saldırısında yıkılan İkiz Kuleler'in bulunduğu bölge yakınında inşa edilmesi planlanan "Park51-Cordoba Evi" adlı İslami Kültür Merkezi'nin yapılma fikrine karşı çıkıyor ve projenin başka bir yere kaydırılmasını talep ediyor. 892 New Yorklu'nun katıldığı ankete göre, "Sıfır Noktası" bölgesinin yakınına yapılacak merkezin daha az tartışmalı bir yerde yapılması daha uygun. Ancak bu yüzde 67'lik kesim, Müslümanlar'ın kentte cami inşa etmesinin hakları olduğunu da kabul ediyor. New York Times gazetesindeki anketin sonuçlarının değerlendirildiği makalede, anketin, acı bir şekilde Müslüman olan Amerikalılar'a karşı güvensizlik duyulduğunu ve anlayışsız davranıldığını ortaya koyduğu ifade edildi. Makalede, "Yıkılan İkiz Kuleler'de pek çok Müslüman Amerikalı da öldü" denmektedir.
Esasında, Sıfır Nokta olması hasebiyle ilk başta Manhattan'a böyle bir merkez yapılmasına gelen itirazlar haklı görülebilir. Lakin kazın ayağı hiç de öyle değil. Michael Gerson'ın aktardığına göre, birçok şehirde cami inşaatına muhalefet ve itirazlar var. Bu itirazlar giderek organize bir hal alıyor. California, Tennessee ve Wisconsin gibi şehirlerde cami yapma projesine karşı örgütlü bir muhalefet var. Ve bu muhalif sesler içinde Hıristiyan din görevlileri de bulunuyor. Bunlardan birisi de sahillerini dev dalgaların vurduğu ve yuttuğu Florida'dan başkası değil. Florida da kaçık bir Kilise çevresi 11 Eylül'ün yıldönümünde ve hatırasına Kur'an yakma eylemini ve fiilini gerçekleştirme kararı aldı.
Muhafazakar bir Hıristiyan cenaha mensup olan Bryan Fischer yeni bir cami ruhsatının ve izninin imkansız olduğunu ve hele Manhattan'a planlananın asla yapılamayacağını söyledikten sonra kendince gerekçesini de şöyle izah ediyor: Yeni bir cami demek, Amerikan hükümetinin indirilmesine ve yıkılmasına karar verilmesi demektir. Bunlar Bush timsali Hıristiyanlar! Bush da 11 Eylül'den hemen sonra hem Haçlı Seferi başlattıklarını söylemiş hem 'hayat tarzımıza saldırıyorlar' demişti. Michael Gerson, İslama karşı aşırı düşman ve önyargılı Hıristiyan fundamentalistlerin hoşgörüsüzlük ruleti oyunu oynadıklarını (playing a game of intolerance roulette) düşünüyor. Gerson bu yolla Hıristiyanların sadece kendi kendilerini inkar etmediklerini aynı zamanda kendi zeminlerine de zarar verdiklerini söylüyor (This Christian attitude toward Islam represents a distortion of Christianity itself). Her dini geleneğin kendi içinde birbiriyle yarışan iki görüntüsü olduğunu ve bunlardan birisinin; Ortaçağ boyunca Batı'da hakim olan; dinin kabile kimliğine indirgenmesinden ibaret olduğunu belirtiyor. Diğeri de dinin aşkın yüzü. İşte fanatik ve fundamentalist Amerikan Hıristiyanlığı dinlerinin bu aşkın yüzünü ret ve cerh ediyorlar. İslam'a karşı çıkan bugünkü Hıristiyanlık vizyonu tamamen kabile tarzı bir dini anlayışı temsil ediyor. Haçı Savaşları da böyle kör ve kara düzen bir anlayışın ürünüydü. Gerson camii yapımının engellenmesinin Hıristiyanlık inancının da ihlali olduğunu düşünüyor. Netice-i kelam: Manhattan Camii tartışmasının gösterdiği gerçek şudur, ABD'de İslamiyet, yeni bir kabile türü dini anlayışın neden olduğu saldırının hedefinde bulunuyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.