"Boykot"un kapsama alanı
BDP'nin yürüttüğü boykot politikasının amacı, "demokratik özerklik" diye başlayan sonra "Özerk Kürdistan"a evrilen hedef için "farklılık bilinci" oluşturmak.
Olay anayasa oylamasının çok ötesinde bir hesapla iç içe. Bir kere bunun bilinmesi lazım.
İkincisi, tehdit ortamı. BDP ve onun arkasında örgütlenen KCK'nın ve her ikisinin sırtını dayadığı PKK'nın, bölgede taraf olup da terör estirmeyeceğini düşünmek safdillikten öte bir şey olur. Tehdit var mı var. "Mahalle baskısı" denen şey bile, bu tehdidin yanında çok hafif kalır. Onun için, sivil toplum örgütlerinin çıkışını adeta "kahramanlık" gibi algılamıyor muyuz?
Bölgede ikinci imam öldürüldü. Birinci imamın PKK tarafından öldürüldüğü kesinleşti.
Batman'daki mayın faciasının, "iradesini terör örgütüne teslim etmeyenler"in ödediği bedel olduğunu, bizzat mağdurların yakınları açıkladı.
Terör örgütünün, "Önder!"in hakimiyet alanı dışına çıkanlara nasıl bir akıbeti reva gördüğü ise PKK avukatı Hüseyin Yıldırım'ın açıklamalarıyla netlik kazandı.
Şimdi, bu örgüt ve onun yer altı-yer üstü uzantıları, "Özerk Kürdistan" için bölge halkının iradesini göstereceğini ilan ettikleri bir halk oylamasında, herkesi "başıboş" bırakacak! İşte safdillikten öte dediğim şey bu.
Lakin, bu tehditlere rağmen, bölgedeki her şeyin, örgüt ve uzantılarının hesabına uygun seyretmediği gibi bir vakıa da var.
"İpoteğe isyan" denmese bile, "Bir dakika dur bakalım, bizim de söyleyeceklerimiz var" diyen bir "Kürt iradesi" ortaya çıktı. "Neden boykot" sorusunun makul cevabını bulamayan Kürtler'in sayısının hiç de az olmadığı görüldü. "Özerklikten nereye" sorusunun cevabı da net değildi? Birçok Kürt aydını, "Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete" gibi bir hadise yaşamak istemiyordu. "Ankara'ya karşı daha bağımsız olan Kürt iradesi, PKK'ya bağımlı hale mi gelecek"ti? Bu soruların, düşünen insanların zihninde deveran etmemesi imkânsızdı. "Örgüt daha ne kadar çatışabilir"di, "Bu çatışmalar daha kaç can almalı"ydı, "Gençlerin sokakta, taş atarak büyümesi veya dağa çıkması Kürtler'in geleceği açısından kabul edilebilir bir durum mu"ydu, "Bölgenin hâlâ güvenlik sorunu ile boğuşuyor olması, yatırımları engellediğine göre, ekonomik kalkınmadan mahrumiyet bölge için hayır mıydı, şer mi"ydi?
İşte böyle yüzlerce soru, bölgede düşünen insanların gündemindeydi.
Tamam, Ankara'da iktidar AK Parti'de idi ama bölgede mahalli iktidar BDP'li başkanlardaydı. BDP'li başkanların "iktidar performansı" kabul edilebilir nitelikte miydi? Tayyip Erdoğan'ın Ankara adına yaptıklarını, yapamadıklarını, yapmak istemediklerini sorgulamaya eyvallah dense bile, mahalli iktidarları sorgulamak diye bir şey olmamalı mıydı?
Bölgede, sokaktaki çocuklar gibi üç-beş liraya dolduruşa gelmeyen bir dünya insan vardı. Kendi işini düzene sokarken kılı kırk yaran bu insanlar, kendi geleceklerini de içeren bir koca bölgenin dizaynında iradeyi, sırf ellerinde silah var diye "Dağdakiler"e bırakır mıydı?
Sonra en önemli sorulardan birisi şuydu?
Bölge dediğimiz yer neresi?
Belki de, halk oylamasında BDP'nin etkinliğinin sorgulanacağı sonuç, "bölge" ile ilgili sonuçtu.
Belki gözler Diyarbakır'a veya bilemediniz Hakkari, Şemdinli, Yüksekova'ya odaklanıyor, buralardan çıkacak sonuç, "bölge iradesi" gibi sunulmak isteniyor.
Osman Baydemir, "Yüzde 55'ten yukarı katılım olursa, ben kendimi güvenoyu almamış sayarım" gibi bir meydan okuma sergiledi.
BDP'nin "boykot" çıkışında, bölgede genelde çok farklı sebeplerle yüksek olan "sandığa gitmeme" olgusunu, kendine yazma kurnazlığı var.
Buna rağmen, "bölge" eğer "Fırat'ın ötesi" diye niteleniyorsa, "bölge" içinde farz edilen illerde, gene de BDP'nin beklediği olmayacak, bu açık.
Bingöl'ü nereye koyacak BDP, Şanlıurfa'yı nereye koyacak, Ağrı'yı nereye koyacak? Erzurum'u nereye koyacak?
Bir de şu:
Bölge halkının gönlünden "evet" geçiyor, serbest bırakılsa insanlar "evet" verirler tespiti, bugün hemen herkesin kabul ettiği bir husus. Aslında bu bile, yani Kürtler'in bütün ülkenin geleceğini tayin edecek bir anayasa düzenlemesine katılma iradesi, BDP'nin "boykot"a yüklediği misyonun içini boşaltmış olmuyor mu? Siz Kürtler'de "Farklılık bilinci" oluşturmak istiyorsunuz ama Kürtler, kendilerini İstanbul'dan, İzmir'den, Antalya'dan soyutlamak istemiyorlar.
Aslında bu halk oylaması, Kürt iradesi üzerinde kurulmak istenen PKK-KCK-BDP ipoteğinin sorgulanmasında çok önemli bir merhale oldu.
12 Eylül'den sonra, Türkiye'de olduğu gibi bölgede de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Hani bir ara "Kürt sorunu"nun gündeme gelişi kastedilerek "Cin şişeden çıktı" denilmişti.
Bence halk oylaması sürecinde de, "ipoteğin sorgulanması" noktasında cin şişeden çıkmıştır.
İmamın öldürülüşü, Batman'daki PKK kaynaklı mayın faciası, Sezgin Tanrıkulu'nun "Lanet olsun, katil bizden birisi olunca susacak mıyız" çığlığı, sivil toplumun "Biz evet diyeceğiz" tavrı...
Evet, cin şişeden çıkmıştır.
Ankara'da Tayyip Erdoğan cinle nasıl baş edeceğini düşünmek zorunda, bu doğru ama İmralı da, onun dağdaki, ovadaki uzantıları da, cinle nasıl baş edeceklerini düşünmek zorundalar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.