Hayır Diktası’nın yalan, iftira ve azgınlıkları!
“İki körün hikâyesi”ni bilirsiniz... Özetle aktaracak olursak; bir kör, diğer köre; “Allah’tan kork!.. Sen kör, ben kör!.. Nereden çıkardın dolmaları çift çift yediğimi?” diye sormuş da, arkadaşını suçlayan kör; “Ben öyle yapıyorum da!” diye cevap vermiş ya; “referandum süreci”nde CHP’lilerin, MHP’lilerin, BDP’lilerin, ÖDP’lilerin ve onlara “yardım ve yataklık” eden bütün “Bremen Mızıkacıları” korosunun yaptığı da, bundan pek farklı değil... Aslında, “dolmaları çift çift götüren” kendileri!.. Ama, “suçlama” ve “çamur atma”da üstlerine yok!.. “Zeytinyağı” gibi üste çıkıp, habire saldırıyorlar: “Niye çift çift götürüyorsun?”... Ulan, “yiyen” sen, “götüren” sen, “yapan” sen?.. Kalkmış, bir de “sütten çıkmış ak kaşık” ayaklarına yatıyorsun!.. Geç aynanın karşısına da, kendine bir bak!.. Görürsün ki, orada “sen” varsın!.. Sen, yani “Hayır Diktası!”
“YALAN”IN HER TÜRLÜSÜ ONLARDA!
Eğmeden-bükmeden, açık ve net yazıyorum bu süreçte kim “sivil dikta”dan, kim “mahalle baskısı”ndan, kim “totaliterlik”ten, kim “despot”luktan, kim “yalancılık”tan, kim “korku”dan, kim “geriye gidiş”ten ve kim “entrika”dan söz ettiyse, bunların hepsi birer “vehim”den, birer “kuruntu”dan ve birer “paranoya”dan ibarettir!.. Çünkü, hiçbirine “delil” getirememişlerdir!..
Ama, manzara ortada:
Toplumu “korkutan” kendileri!.. İnsanlara “baskının dik alâsı”nı uygulayan kendileri!.. “Farklılığa tahammül edemeyen” kendileri!.. İnsanlara “hakaret” eden, “oy”larını değiştirmeleri için “baskı” yapan kendileri!..
Öyle bir “Hayır Diktası” kurdular ki;
Henüz “muhalefette” iken böyle bir “dikta” kuranların, Allah muhafaza “iktidar” olduklarında nasıl bir “zulüm düzeni” kuracaklarını; nasıl birer “despot”” olacaklarını varın, siz hesap edin!.. Hani, “Millî Şeflik Düzeni” diyoruz ya; inanın onu bile sollarlar!.. Çünkü bunların, “Millî Şef İnönü”ye bile rahmet okutacak derecede gözlerini kan bürümüş!..
Referandumdan “Hayır” çıkması için, hemen her yolu, her vasıtayı kullanıyorlar...
“Yalan” söylüyorlar, “iftira” atıyorlar, “hakaret” ediyorlar!.. “Entrika”nın bini bi para!..
Evet, “yalan” söylüyorlar!..
Girin “internet siteleri”ne, bakın “gazete”lere; görün ne büyük “yalan”lar ve “iftira”lar attıklarını!..
“Doğu’da Kürdistan kurulacak!.. Mayınlı arazilerimiz İsrail’e peşkeş çekilecek!.. Bebek katili Apo affedilecek!.. Emeklilik prim günü 7 bin günden 9 bin güne çıkacak!.. Ayasofya’ya Haç dikilecek!.. Cumhuriyet yıkılacak!.. Emekli maaşları yüzde 33 düşürülecek!” .. gibi “kuyruklu yalan”lar cirit atıyor gazete ve internet sitelerinde!..
Bu “palavra”ları sıkanların kim olduğu malûm!.. Bunlar, “Hayır dikta”sının “paralı piyon”larıdır!..
Yaptıkları, “kara propaganda”dır... Attıkları “iftira”nın adı “çamur”dur, “zift”tir, “katran”dır!..
Bu yalanlardan hiçbirinin “referandum maddeleri” ile ilgisi yoktur!.. Ama onlar, milleti “keriz ve enayi” görüyor ya, yutturmaya çalışıyorlar!..
Hiç şüpheniz olmasın;
Bugün “iktidardan hesap sorduklarını” sanan bu geri zekâlı embesiller, sandıktan “Evet” çıktığında da “halktan hesap sormaya” ve halka “hakaret” etmeye başlayacaklardır!..
Daha önce de yaptılar bunu:
Bu halka; “göğsü kıllı” dediler, “bidon kafalı” dediler, “göbeğini kaşıyan adam” dediler!.. Hatta; daha da ileri gidip; “Dağdaki çobanla, bizim oyumuz eşit olabilir mi?.. Bizim oyumuz iki sayılsın!” bile dediler!..
Ama, her seferinde halk ne yaptı?..
Onların icabına baktı!..
“Boylarının ölçüsü”nü aldı.
İnşallah yine alacak!..
“EVET”ÇİLER “SANATÇI” DEĞİLMİŞ!
Malûm; AK Parti iktidarının “sivil dikta” kuracağını, her yere ve herkese hükmedeceğini söylüyorlar!.. Bunun için de, “Hayır” çağrısında bulunuyorlar!..
Çağrıda bulunmakla, “kahpe”lik yapmakla kalsalar yine iyi... Levent Kırca gibiler ise; gözleri o kadar dönmüş ki; “Vurun mührü Hayır’a!.. Vurun kahpeye!” diyecek kadar kendisini kaybetmiş!.. “Evet” diyeceklerini açıklayan insanlara hem “hakaret” ediyorlar, hem “baskı” uyguluyorlar, hem de “kumpas” uyguluyorlar!..
Buyurun, “ispatlı” örnekleri:
¥ Referandumda “Evet” diyeceğini açıklayan Sezen Aksu’ya; “Biz onu Sezen Aksu zannediyorduk, ne bilelim Sazan Aksu olduğunu” diyerek “hakaret” eden CHP MYK üyesi Prof. Dr. Süheyl Batum değil midir?..
Bu bir “tehdit ve hedef gösterme” değil midir?..
¥ Ve yine, referandumda “Evet” diyeceklerini açıklayan Orhan Gencebay ve Orhan Pamuk için; “Baskıya Evet diyen sanatçıların sanatçılığından şüphe ederim” diyen ve onlara “mahalle baskısı” uygulayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu değil midir?..
Sahi, “Evet” diyeceklerin “hayatları cehenneme çevrilir” diyen kimdi?..
AZINLIK DEĞİL, YAPTIKLARI AZGINLIK!
¥ “Yetmez Ama Evet Platformu”nun Taksim’deki panelinde yazar Adalet Ağaoğlu ve Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Osman Can’ın konuşmasının ardından onlara, önce “sözlü saldırı”da bulunup, sonra da “yumurtalı saldırı”ya geçen “öğrenci” kılıklı “provokatör”ler, acaba “Evet yanlısı” mıydı, yoksa “Hayır Diktası”nın oluşturacağı “korku devleti”nin “Saldır Co”ları mı?..
¥ İzmir’de de aynısını yaptılar... İzmir’de “Yetmez Ama Evet” Platformu tarafından Tepekule Kongre Merkezi’nde düzenlenen “Anayasa Değişikliği Paketi” konulu panelde konuşmacıların üzerine ÖDP’li militanlar tarafından “yeşil boya” atıldı...
Sorarım size;
Prof. Baskın Oran’ın, Nabi Yağcı’nın, Ferhat Kentel’in, Osman Can ve yazarımız Abdurrahman Dilipak’ın üzerine “boyalı su” fırlatan kişiler, “ÖDP’nin militanları” değil de, “AK Partili gençler” olsaydı; pusuda bekleyen birileri, işi “parti kapatmaya kadar” götürmez miydi?!?..
CHP’NİN PARASI YOK, ÖYLE Mİ?!?
¥ Ya, CHP MYK üyesi Gürsel Tekin’in “uçuk-kaçık iddia”sına ne demeli?.. Kalkmış; “İstanbul ve Ankara’daki Evet afişlerinin asıldığı bilboardlara AK Parti’nin harcadığı para, 55 milyon dolar artı KDV’dir!.. Bu para, AKP’nin kasasından mı çıktı?.. Faturayı göstersinler” demiş!..
Hani; “Bu adam ya dayak yememiş, ya da sayı saymasını bilmiyor” deriz ya; Gürsel Tekin’inki de aynı hesap!..
Hayır, aynı CHP’nin bir başka mensubu olan Hakkı Süha Okay’ın; “Referandumda AK Parti 40 trilyon harcadı, her afiş asana da 250 TL verdi” sözünü hatırlatıp; “hangisi yalan söylüyor?” diye soracak değilim. Çünkü, her ikisi de “yalan” söylüyor, her ikisi de desteksiz sallıyor!..
Zira, “AK Parti’nin toplam bütçesi zaten 40 milyon lira”dır!.. Bütçesi 40 milyon lira olan bir parti, referanduma nasıl “40 milyon” veya “77 milyon lira” harcar?..
Bunların eline birer “abaküs” yani “sayı boncuğu” verelim de, “sayı saymasını” öğrensinler!..
Yoksa, “sallamaya” devam edecekler!..
BANKASI OLAN TEK PARTİ CHP!
“Lira” ve “dolar” dedim de, aklıma geldi... Hani, şu “başörtülü”leri “rahibe”lere benzeten “CHP afişi” vardı ya; işte o afiş olayı gündeme geldiğinde, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ne dediğini biliyorsunuz?..
Demişti ki;
“O afiş CHP’nin değil!.. Hem, zaten; CHP’nin afişe verecek parası da yok!”
Bu da “yalan”dı!..
Hem de, “kuyruklu yalan!”
Çünkü CHP, “bankası olan tek parti”dir!.. Ve ayrıca; “Türkiye’nin en zengin partisi”dir!.. “Atatürk’ün vasiyeti” üzerine ortak olduğu İş Bankası’nın, sadece geçen yılki kârı “2 milyar 372 milyon lira”dır!..
“CHP’nin payına” ne düştü acaba?..
Buna, “CHP kasasındaki paraları” da ilâve edin!..
Öyle ya; Baykal’ın “kaset”le devrildiği, Kılıçdaroğlu’nun da; sırtında “Etro” gömlek, kafasında “kasket”le kürsüye çıktığı 33. Olağan Kurultay’da yer alan “bilanço”ya göre, CHP’nin kasasında “15 trilyon 900 milyar lira” vardı!..
ZENGİNLER AMA CEPLERİ AKREPLİ!
Durun, daha bitmedi:
“İş Bankası’nın kârı”nın üstüne “CHP kasasındaki 16 trilyon lira”yı ekleyin!.. Onun üstüne de “50 milyon lira”lık “Hazine yardımı”nı ekleyin!..
Ne etti?..
2 milyar 372 milyon, İş Bankası’ndan!..
15 trilyon 900 milyar, CHP kasasından!..
49 milyon 898 bin lira, Hazine’den!..
Bunca “para”ya rağmen, hâlâ “paramız yok” diyorlarsa, bilin ki, “yalan” söylüyorlar. Hani; “Balık derya içredir ama, deryayı bilmez” derler ya; CHP de, “para denizinde yüzüyor” ama hâlâ “fakiriz” diyor!..
Elbette “yalan” söylüyorlar!..
Herhalde “ceplerinde akrep” var, herhalde “reçel kavanozunu dışından yalayacak” kadar “cimri”ler ki, para harcamıyorlar!..
Kimbilir, belki de;
“Peşkeş” çekmek için, Tuncayım Özkanım gibi “yandaş ve candaş”ların Silivri’den tahliye olmasını bekliyorlardır!..
“NAMUSSUZ” VE “KOYUN SÜRÜSÜ” HA!
Konuyu biraz dağıttık... O halde toparlayalım ve mevzumuza dönelim.
Bunların nasıl bir “baskı ve yıldırma” politikası uyguladığını, nasıl “iftira”lar atıp, nasıl “yalan”lar söylediğini “delilli-ispatlı örnekler”iyle sunduğumuza göre, şimdi de “hakaret”lerine bir bakalım!..
Bunlar, sadece Sezen Aksu’ya “Sazan” demekle yetinmediler, “Evet” diyecek herkese “namussuz” ve “koyun sürüsü” diyecek kadar zıvanadan çıktılar!..
¥ Kim mi?.. Hani, “sazcı” mı, “türkücü” mü olduğuna bir türlü karar veremediğim Arif Sağ var ya... İş bu Arif Sağ’ın oğlu, “Namuslu insanlar Hayır der” diyerek; “Evet” diyeceklere “Namussuz” diye hakarette bulunmuş!.. “Arif Sağ’ın gelini” ise demiş ki; “Evet oyu verecekler koyun sürüsüdür!”
Nedim Hazar, bunlara cevap verip, dedi ki;
“Şahsen üstüme alınmadım, çakal sürüsüne dahil olmaktansa, inek, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlardan olmayı tercih ederim!
Bu ülkede kimin namuslu, kimin fikir ve ideoloji fahişesi olduğunu da millet zaten bildiği için, hiç üzerime alınmadım şahsen!”
“HAYIR DİKTASI”NA KARŞI “EVET”
Uzun lâfın kısası, bu referandum sürecinde; kimin “yalan” söylediği, kimin “hakaret ve iftira”larla ortamı gerdiği, kimin “entrika ve dolap” çevirdiği, kimin “mahalle baskısı” uyguladığı, kimin “hesap-kitap bilmeden işkembeden attığı” bir kere daha çıktı ortaya.
“Tahrikçi”leri de gördük, “tahripçi”leri de!..
“Gözlerini kan bürüyenleri” de gördük, öfkeden kudurup, “histeri nöbeti” geçirenleri de!..
“Sivil Toplum Konsomatrisleri”ni de gördük, “fikir ve ideoloji fahişeleri”ni de!..
Gördük!.. Hepsini gördük ve adını koyduk;
Bunlar “Hayır Diktası”nın elemanlarıdır!..
“Maaşlı” ve “Maşalı” elemanları!..
=========
Sarandi’den Gandi’ye
Yıllar önce, Atilla Özdür ağabey yazmıştı: “Altımşlı yıllarda bir çorbacı komşumuz vardı, Samatya’daki Ortodoks kiliselerinden birinin müntesibi, Sarandi Amca... Ramazan geldiğinde onun sıkıntısı büyük olurdu... Müslümanlardan çok daha fazla göğüs germeğe çalışırmış, zorluklara karşı.. ‘Niye?..’ diye sormuştum kendisine de; cevabının üzerine kendi şahsımda Türkiyeli çağdaş Müslüman adına utanmıştım... Sarandi Amca iri yarı, yüzyirmi okkalık birisiydi.. İstanbul Yemiş Hali’nde küçücük Skoda kamyonetiyle nakliyecilik yaparak geçimini sağlardı. Müthiş de sigara tiryakisi...
Ramazan günleri insanların ulu orta sigara içip diş karıştırmasını ayıptan ve günahan sayan çorbacı geleneğinin takipçisi olduğundan, adamcağız sigarasını Skoda’sının şoför koltuğunun altına sinerek nefeslemek zorunda hissedermiş kendisini... Siz hele bir yol deneyin bakalım altmışlık yetmişlik gövdenizle, bir sigara süresince otomobilinizin gaz pedallarının yanında çömelip kalmayı...”
Nerede o günler, nerede o “saygılı” insanlar?.. Şimdi, birçok saygısız; ulu orta tüttürüyor sigarasını, ulu orta içiyor çayını-kahvesini!..
Bir “Sarandi’nin Skoda’sı”nı düşünün, bir de “Gandi’nin seçim otobüsü”nü!.. Geçenlerde Hürriyet’ten Ayşe Arman CHP’nin seçim otobüsünü yazmıştı: “Seçim otobüsü ise bir başka alemdi... Bir aile gibi oluyorsunuz... Arkada “war room” diye bir oda var, stratejiler konuşuluyormuş... Çaylar, kahveler geliyor!.. Hatta köfte ekmek... Uzun uzun sohbetler yapılıyor.”
Dikkatinizi çekerim; bunlar “Ramazan ayı”nda yaşandı... Yani insanların büyük çoğunluğunun “oruçlu” olduğu bir zamanda!..
İşte dün ve bugün... Dün Sarandi ne yapıyordu, bugün Gandi ne?..