Millet mabedi, devlet mabedi
Türkiye’de iki tür bayram var: Dinî, millî. Dinî bayramlar-millî bayramlar ayırımının sonradan yapıldığı kolaylıkla tahmin edilebilir. Eğer millilik milletin fertlerinin katılımı, kendini bir bütünün parçası olarak hissetmesi ile ölçülür ise, dinî addedilen bayramların bu vasfı daha fazla taşıdığı şüphe götürmez.
Bir Ramazan Bayramı’nı daha geride bıraktık. Bayramın ilk günü, güneş doğduktan sonra kılınan ve ülkemizde en geniş katılımlı ibadet olan bayram namazı, cemaatle kılınan bir namazdır ve camilerde, mescitlerde eda edilir. Eskiden bayram namazları ekseriya bir beldenin bütün cemaatinin katılabilmesi için açık hava camileri mevkiinde olan namazgâhlarda kılınırdı.
Bu dinî-millî bayramın mekânı camilerdir, mescidlerdir, namazgâhlardır. Bu mekânlar “mabed”dir, ibadet yeridir. Mahiyeti itibarıyla Hakk için yapılmış, istisnasız bütün inananların istediğinde bulunabileceği halk mabedidir.
Son yıllara kadar, Türkiye’deki bütün camilerin sahibi vakıflardı. Cumhuriyet’ten sonra, hem de laiklik ilkesi benimsendikten sonra, devlet tarafından bazı camiler yapılmıştır. Bazı devlet kurumlarının böyle camiler inşa ettiklerini biliyoruz. Son yıllarda, daha doğrusu 28 Şubat’tan sonra, camiler devletleştirilmeye başlandı. Camilere devlet mabedi havası verilmek istendi. Tek ezan, tek vaaz, tek hutbe uygulamalarına geçildi.
Bu, esasında İslamın 1400 yıllık geleneğine aykırı olduğu gibi, bizim tarihî geleneklerimizle de asla bağdaşmaz.
Son Ramazan Bayramı’nın ilk bayram sabahında milletimizin erkek fertleri, küçüklü büyüklü, genç-yaşlı, sayılarının yüz bine ulaştığını tahmin ettiğimiz camileri, son cemaat mahallerini, avluları ve yetmediğinde meydanları, caddeleri, sokakları doldurarak bayram namazını heyecan içinde eda ettiler.
Millet mabedleri, doğudan batıya, kuzeyden güneye milyonlarca kişiyle doldu taştı.
Türkiye’nin siyasi partilerinin liderleri de bu namazının iştirakçileri arasında idiler. Ülkeyi yöneten veya yönetmeye aday olan bu şahsiyetler, camilerde sıradan vatandaşlarla birlikte saf tuttular; hem kendileri büyük bir topluluğun bir ferdi olduklarını hissettiler, hem de onlarla saf tutan vatandaşlar, liderlerinin de kendileri gibi insanlar olduğunu gördüler. Bu birliktelik aidiyet duygusunu pekiştirdi.
Liderlerden biri vardı ki, bayram namazının katılımcıları arasında yer almadı. Bu, ana muhalefet partisinin lideri Kemal Kılıçdaroğlu idi. Partinin kurucusu M. Kemal Paşa, partiyi kurduktan önce olduğu gibi sonra da bir müddet bayram namazlarına katılmıştı. Ondan sonraki liderlerin, İsmet Paşa’dan itibaren bayram namazlarına katıldıklarına dair bir bilgiye sahip değiliz. CHP’nin sabık başkanı Deniz Baykal zaman zaman Cuma namazlarında görüldüğü gibi, bayram namazlarına da katılırdı.
Ona halef olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun bayram namazına katılmaması, milletle en geniş bir birliktelik imkânını değerlendirmekten imtina etmesi düşündürücüdür. (Bu konuya devam edeceğiz)
Kitap hattı:
Vahyin Binbir Sesi. Televizyonlarda dini yayınların sunuşuna son yıllarda yeni bir hava getiren, üslup ve ifade tarzı yenilemesi yapan Senai Demirci’nin kitabı. Demirci kitabın Önsöz’ünde, Vahyin Binbir Sesi’nin tefsir kitabı olmadığını, teknik bir dille yazılmadığı gibi sistematik bir sıra da takip etmediğini belirtiyor. “Sadece vahyin hayatımıza dokunuşlarındaki sesleri dillendirmeye niyet ediyor” diyor.
Demirci, kitabında bir âyeti, ibareyi veya kelimeyi ya da harfi sesli olarak okunabilecek güzel bir metin olarak yorumluyor. Vahyin Binbir Sesi’ni okurken, harflere dökülmüş bir ney sesinin ahengi hissediyorsunuz. (Timaş Yayınları, 0212 511 24 24, [email protected])
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.