11 Eylül’ü aşamamak!
“Bir deli bir kuyuya bir taş atmış, lakin onu kırk akıllı çıkaramamış” derler. 11 Eylül de delilerden birisinin bir kuyuya attığı taştan ibarettir. Şimdi atılan bu taşı çıkarmak o kadar zor ki! Bazı yanlışlar zamanla referans haline geliyor. Bunun için olsa gerek, eskiler: “Galat-ı meşhur lügat-ı sahihden evladır” demişler. Sözgelimi, Obama İslam’ı ancak Bush üzerinden savunabiliyor. Zira, Müslüman olmak suç olmasa da kendisi de Müslüman olarak suçlanmakta. Bundan dolayı Manhattan’la ilgili cami projesine korkarak destek verirken veya deli bir papazın Kur’an yakma eylemine itiraz ederken çar naçar Bush’u referans gösteriyor. Zira, zımni olarak suçlandığından dolayı kendisini referans olarak veremiyor. “Bush terör ile İslam’ı birbirinden ayırmıştı” diyor. Aslında bu söz gerçeği yansıtmıyor. Sadece siyaseten doğru olarak söylenmiş bir söz. Hollandalı kaçık siyasetçi Geert Wilders’in Amerikalı versiyonu olan Amerikalı papaz Terry Jones Manhattan projesini durdurmak için şantaja başvuruyor ve bir ortaçağ klasiğini hatırlatırcasına Kur’an yakacağını söylüyor. Kimse de bu kaçık adamla baş edemiyor. Başa çıkamıyor. Neyse ki son anda sağduyu seslerinden sonra ‘lütfedip’ Kur’an yakmaktan vazgeçtiğini ilan etti. Yani ancak kendi kendini durdurabiliyor. Dünyaya nizamat vermeye yeltenen bu adam şaibeli geçmişe sahip bir papaz. Almanya’da işlemediği halt kalmamış. Lakin adam hem şaibeli hem de pervasız ve kendiliğinden durmasa kimse de adamı durduramayacak. Rica minnet adam lütfedip eyleminden vazgeçiyor. Bu da dünyanın rezaletini gösteriyor. Bu arada doğru tezler de yalancı Bush’un ağzından savunuluyor. Bu da işin tüy dikme faslı olsa gerek!
¥
Dolayısıyla 11 Eylül’e atılan taşı kimse çıkaramadı ve 11 Eylül rejimine takıldık kaldık. Referans oldu ve kaçık papazlar bile gölgesine sığınıyor. Anlaşılıyor ki, 11 Eylül’ü aşmak için değil aşmamak için kurgulamışlar. Akil adamları bile çaresiz bırakıyor. İlginçtir, 11 Eylül’ün 9’uncu yıldönümü arifesinde bir dostun uyarması sayesinde 11 Eylül’ün ruhunu anlatan bir filmi keşfettim. Film 1996 yapımı yani 11 Eylül’den epey önce. Lakin film gerçekten de 11 Eylül’e dair güçlü ipuçları sunuyor. The Long Kiss Goodnight adlı filmde başrolü oynayan Greena Davis, amnesia yani bilinç kaybı hastalığı yaşamaktadır ve bundan dolayı geçmiş hayatını tamamen unutmuştur. Bir gün kafasına aldığı bir darbe sonucu, geçmişine dair bazı ayrıntıları hatırlamaya başlar. Hatırladığı kadarıyla, Samantha eskiden çok gizli bir ajandır. Eski ekip üyeleriyse artık kendisinin peşindedirler. Mitch ismindeki bir dedektifle tanışan Samantha, onun yardımlarıyla hem peşindeki adamlarla baş etmenin yollarını öğrenir hem de kendisi hakkında daha fazla detayı hatırladıkça giderek önüne geçilemeyen bir ölüm makinasına dönüşür. İşte filmin bir sahnesinde bir gizli servis elemanı itiraflarına başlar ve bu itiraflar bizi 11 Eylül’e götürür. Gerçi kurgu, 1993 yılındaki birinci ve prova İkiz Kuleler saldırısıyla alakalıdır. Lakin ne fark eder! Sanki film gerçekten de bir 11 Eylül provasıdır. Filmde Ömer Abdurrahman’la birlikte hareket eden birisi (İmad Salim olabilir) mahkemede CIA’nin durumdan önceden haberdar olduğunu söyler. Gizli servis elemanı da bununla övünmekte ve Ömer Abdurrahman’ı kastederek: “Hartum’da kendisine vize veren görevli de CIA mensubudur…” der. Ve filmin kahramanlarıyla diyalog sahnesinde: “Patlamaları bizimkiler hazırladılar ve bunları Müslümanlara mal ediyoruz. Çakma terör operasyonları yapıyoruz. 4 bin insanın öldüğünü nasıl inkar edebilir ve yalanlayabilirim!” ifadesini kullanıyor. Tamamen skandal. Bu durumda, 2001 saldırısı için de Arapların meşhur deyimine başvurabiliriz: “Ma eşbehelleyletü bil bariha” yani bugün düne ne kadar da benziyor.
¥
11 Eylül’den sonra İncilci Hıristiyanlar “Müslümanlarla tanrılarımız bir değil” diyorlardı. Şimdi ise onun başka bir versiyonunu seslendiriyorlar: İslamiyet hakiki bir din değil, sadece bir ideoloji. Terör de bu ideolojinin yegane aracı. Maalesef Batı’nın bütün fanatikleri neredeyse İslam karşısında birleşmiş bir durumda. ABD’de İslam odaklı siyaseti yakından takip eden Hamline Üniversitesi’nden Prof. Dr. David Schultz, 11 Eylül saldırısının ardından ülkede ırkçılığın İslam’a yöneldiğini vurguluyor. Schultz’a göre, ülkenin çoğunluğunu oluşturan beyaz ve Hıristiyan Amerikalılar, Müslümanların güçlenmesiyle ülkedeki ayrıcalıklı konumlarını yitirmekten korkuyor. Yani iflah olmaz bir paranoya hastalığına tutulmuşlar. Bu ülkede Demokratlar için ‘gökkuşağı’ tabiri kullanılır. Şimdi İslam’a karşı bu ülkede her uçtan bir gökkuşağı koalisyonu var. Hatta Danimarka’dan Halkçı parti ve İngiltere’nin sağcı partileri ve yani bütün Haçlı kalıntıları İslamiyet’i hasım olarak bellemişler. Bunlar Ortaçağ’da yaşamış olsalardı eminim ki, Haçlı Savaşlarının öncü bölüğünü ve kuşağını temsil ediyor olurlardı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.