D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Milletin 12 Eylül’ü!

Milletin 12 Eylül’ü!

Dünkü yazımızda “Millet mabedi devlet mabedi” başlıklı bir konuya başlamıştık. Bu mevzu ile ilgili birkaç yazı daha yazacağız. Bugün okuyucularımızdan izin isteyerek, son halkoylaması hakkında bazı değerlendirmeler yapmak istiyoruz.
Yüzde 58 nisbetinde “evet”le neticelenen 12 Eylül 2010 halkoylaması, Türkiye tarihinde gerçek bir dönüm noktasıdır. İlk defa halk, çeyrek bir Anayasa değişikliği ile ilgili olarak da olsa, açıkça fikrini beyan etmiş ve böylece gerçek bir Anayasa için güzel bir başlangıç fırsatı yakalanmıştır.
Türkiye’de bütün Anayasalar yukarıdan, halka sorulmadan yapıldı! Bütün Anayasaları asker ve sivil bürokrasi yaptı. 1877, 1924 Anayasaları halkın tasdikine ihtiyaç duyulmadan yürürlüğe konuldu. 1960 ve 1980 Anayasaları ise darbecilerin baskıları, tahditleri altında halkoylamasına sunuldu. Hayır propagandasına bile izin verilmedi. Halk, darbecileri evine göndermek için muhtevaya bakmadan “Evet” demek zorunda kaldı.
22 Temmuz 2007 seçimleri, Türkiye’nin resmi ideolojisinin halk tarafından rafa kaldırılması açısından bir dönüm noktası idi. O tarihten itibaren siyasette ideoloji ilk referans olmaktan çıktı.
2007’den önce bazı kesimlerin, partilerin halkı ilgilendiren doğruları, programları değil, ideolojik dayatmaları ve söylemleri ön plandaydı. 2007 seçimleri mağlubiyet ideolojisinin halka karşı kullanılmasının önünü kesti.
Buna rağmen, ideolojinin sonu gelmemişçesine işlerini yürütmek isteyenler oldu. Bunlar belirli mekanizmaları kullanarak zaman zaman etkili oldular. Askerî bürokrasinin tesiri azaldıkça, hukuk bürokrasisinin tesiri öne çıktı. Hukuk halk iradesine karşı, hukuk devleti ilkesi yok sayılarak kullanılmak istendi.
Türkiye, 12 Eylül darbesinin 30. yıldönümünde normalleşme yolunda gerçek ve güçlü bir adım attı.
Osmanlı Anayasasında ve ilk Cumhuriyet Anayasasında bir aidiyet unsuru olarak yer alan “devletin dini İslâmdır” hükmü, 1928’de çıkarıldıktan sonra 1937’de onun yerine aidiyeti ideolojiye göre tanımlamak için CHP’nin altı oku konuldu. Altı ok, ilkeler CHP’nindi, ama sonraki Anayasalarda da devlet ilkeleri olarak yerini korudu. Bu Türkiye’nin siyasi sistemin ciddi bir arızası idi.
Bütün siyasi partiler Anayasa tarafından ve onun koruyucusu rolü verilmiş olan Anayasa Mahkemesi tarafından tek parti ilkelerine, ideolojisine uymaya zorlanıyordu. Bu zorlama, Türkiye’yi Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan siyasi partiler mezarlığı haline getirdi.
Bazı partiler, Anayasa’nın ve Anayasa Mahkemesi’nin himayesine mazhar iken, bazı partiler ise sürekli kapatılma, cezalandırılma tahdidi altında idi.
Türkiye saltanattan Cumhuriyet’e geçerken, M. Kemal Paşa, milli mücadeleyi halka dayanarak, halk hakimiyetini, milli iradeye esas alarak sürdürdü ve başarıya ulaştırdı. Sonucu ulaştıktan sonra halk hakimiyetini gerçekten tesis etmek mümkünken, bu yola gidilmedi.
M. Kemal Paşa’nın Lozan Antlaşması’ndan önce böyle bir irade tesisi için çalıştığı görülmektedir. Nitekim, bu sırada yaptığı bazı konuşmalarda bunun işaretlerini vermiştir. Bu konuşmalar arasında, Konya Türkocağı’nda gençlere hitabı önemli bir yer tutar.
Paşa şöyle demektedir: “Bütün sefaletlerimizin sebeb-i kat’isi (kesin sebebi) zihniyet meselesidir. Çöküşümüzün ana sebebini şu nokta teşkil ediyor; İslâm alemi iki sınıf ayrı heyetlerden mürekkeptir (oluşmuştur). Biri ekseriyeti (çoğunluğu) teşkil eden avam (halk), diğeri ekalliyeti (azınlığı) teşkil eden münevveran (aydınlar). Bozuk zihniyetli milletlerde ekseriyet-i azime (büyük çoğunluk) başka hedefe, münevver denen sınıf başka zihniyete maliktir. Aydınlar, asıl kitleyi kendi hedefine sevketmek ister, halk kitlesi ise bu aydın sınıfa tabi olmak istemez. Aydın sınıf telkinle, irşadla çoğunluğu kendi maksadına göre iknaa muvaffak olamayınca, başka vasıtalara sarılır. Halkı tahakküm ve zorlamaya başlar, halkı istibdatda bulundurmaya kalkar... Aydın sınıfın halka telkin edeceği ülküler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalı. Halbuki bizde aydınların telkinleri milletimizin ruhunun derinliğinden alınmış idealler olmamıştır...”
Lozan’dan sonra Türkiye’nin içine sokulduğu yol, Paşa’nın bu konuşmada belirttiği şekilde, aydınların asıl kitleyi kendi hedefine sevkedememesi durumunda başka vasıtalara sarılması, halkı tahakküm ve zorlamaya başlaması, halkı istibdatda bulundurmaya kalkamasından başka bir şey değildir. Türkiye 1923’te bu yola sokulmuş, bugüne kadar da bu yoldan çıkmak için bütün çabalamalara rağmen, darbeler ve müdahalelerden ötürü, çıkılamamıştır. Şimdi halkın tercihi ile bu yoldan çıkılmakta ve yeni bir yola girilmektedir.
12 Eylül 2010 halkoylaması, devletin 12 Eylül darbesine karşı milletin demokratik cevabıdır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi